Etiket arşivi: Araştırma

ZİHİN KONTROLÜ ARAŞTIRMALARI & MIND CONTROL RESEARCH PROJECT /// CC : @siring


ZHN KONTROL ARATIRMALARI.pdf

Ümit Özdağ: Demografik silah /// CC : @umitozdag @Umit_Ozdag


Öcalan 1989’da şöyle demektedir, “Kürt nüfusu ikiye katlanırken Türkler yerinde sayıyor. Ve önümüzdeki 2000’li yıllara doğru Kürt nüfusunun Türk nüfusunu aşması işten bile değil. Bu çok önemli. Nasıl bir dönem Türkler doğudan Rum asıllı Anadolu’ya doğru akıp halkı Rum olan devlet içinde yer aldılarsa da, hem de saldırı ruhuyla bu topraklarda kendilerine yer açtılarsa, biraz daha değişik de olsa benzer bir tarzda Kürtlerin akışı var. Gene doğudan batıya. Şimdiden İstanbulları biliyorsunuz. İzmirler, Adanalar milyonlarca Kürt’e sahip. Hem de en aktif en dinamik kesimler… Türkler ise biraz rehavette! Şehir yaşamı, tüketim toplumu, gevşekliğe, tembelliğe ve savaş kabiliyetinin zayıflamasına yol açmakta.” (İki Bine Doğru, 22.10.1989)

Öcalan’ın “Ya silaha ya da karına sarıl” şeklinde ifade ettiği Türkiye’yi işgal edilecek bir coğrafya olarak gören ve demografik savaş açan bu açıklamasını, sadece PKK ile sınırlı görmek de yanlıştır. 2011’de Türkiye’yi ziyaret eden K. Iraklı resmi bir grubun Ankara’da bir düşünce kuruluşunda yaptığı toplantıda “Eskiden Mersin üzerinden denize açılan bir Kürdistan istiyorduk, artık vazgeçtik. Çünkü siz Türkler Anadolu’yu 1000 senede Türkleştirdiniz, Biz 100 senede Kürtleştirebiliriz” açıklamaları demografik savaş anlayışının Barzani çizgisinde de hakim olduğunu göstermektedir. Bir süreden buyana PKK da “İstanbul’u, İzmir’i size bırakmayız. Diyarbakır’ı biz yöneteceğiz, geri kalan bölümü ise birlikte yöneteceğiz” demektedir.

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Merkezi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2006 yılı itibarı ile anadili Kürtçe olan kadınlarda doğurganlık 4.1 iken, anadili Türkçe olan kadınlarda 1.9’dur. Bunun anlamı 27 sene sonra Türkçe anadil grubunun nüfustaki payında keskin bir düşüş olacağıdır. Erdoğan’ın üç çocuk talebinin arkasındaki gerekçe de bu keskin düşüşü engellemektir. Erdoğan’ın üç çocuk yapma çağrısı, doğum oranları 1.9 olan, anadili Türkçe olan kadınlaradır.

Bununla beraber hükümet almış olduğu kararlar ile ayrı bir “Kürt milletleşmesi” sürecini güçlendirmektedir. Hükümet tarafından demokratikleşme adı altında atılan her adım “etnik kimliğin kurumsallaştırılması” sürecinin bir parçasıdır. Etnik kimliğin kurumsallaştırılması, milli kimliği eritecek ve nihayet iki milletli bir yapıya dönüşülecektir. Kısa vadede AKP’nin attığı kolektif kültürel adımlar, televizyon, seçmeli ders olarak eğitim, Dersim söylemi, devlet haksızlık yaptı, özür politikaları, sahte bir rahatlama sağlayacak ancak orta ve uzun vadede Kürtlerde ayrı milliyet bilincini körükleyecektir.

Zaman içerisinde kendisini Türk milletinin bir parçası olarak gören anadili Kürtçe olan bir çok insanımız veya çocukları, Türk milletinden kopacaklardır. Tunceli’de dedeleri “biz Oğuz Türküyüz” derken, torunların “bırak dede bu saçmalıkları” cevabını vererek PKK’lı oldukları hatırlanmalıdır. Kürtlerin Türklerden ayrı bir millet olduğunu bilinçlere kazımak, PKK’nın stratejik hedefidir. Böyle bir zemin oluştuktan sonra PKK olmasa da Türkiye parçalanacaktır.

2012 yazında yapılan bir anket bu tespiti doğrular niteliktedir. Ankete göre Kürtlerin %47’si kendilerine farklı davranıldığına inanıyor. % 28’i kamu hizmetlerinde ayrımcılığa uğradığını düşünüyor. BDP’ye destek artıyor. %46’sı BDP’ye destek veriyorlar. %72’si kendilerine daha fazla hak verilmesini istiyorlar. %48’i PKK’nın terör örgütü olmadığını düşünüyor. Oysa üç sene önce yapılan bir ankette %6’sı bağımsız Kürt devleti isterken bugün %23’ü bağımsız Kürt devleti talebinde bulunuyor.(1)

Ayrı milletleşme sürecine giren ve demografik savaş duygusu ile hareket ettirilen bir yapının varacağı nokta son kertede kişi başına milli gelirin Avrupa’da birinci olduğu Belçika’da, Valonlar ile Flamanların vardığı noktadan çok farklı olmayacaktır.

Üstelik Irak parçalanmış, kuzeyine bir Kürdistan yerleştirilmiştir. Şimdi Suriye parçalanmakta ve kuzeyine bir Kürdistan yerleştirilmektedir. Bunu İran’ın parçalanmasının izlemesi hedeflenmektedir. Bugün AKP Hükümetinin izlediği ayrı milletleşme süreci ile Türkiye’nin milli birliği ve toprak bütünlüğünü muhafaza etmesi mümkün görünmemektedir. Eğer ben haksız siz haklı iseniz ben “yanlış tahlil yapan fazla endişeli bir adam olurum.” Ancak ya ben haklı isem ve AKP yanlış yapıyor ise AKP tarih önünde ne olur?

(1) Anketin özeti için bkz. Yalçın Doğan, Asıl Sorun: Beş Kürt’ten Biri, Hürriyet, 28 Temmuz 2012

Yeniçağ

TÜRK ZIRHI DÜNYA GÜNDEMİNDE


Nurol’un geliştirdiği T-Zırhı MİLGEM ve Altay’da da kullanılacak

Nurol Teknoloji AŞ Genel Müdürü Tunç Batum, 2 yıl önce geliştirdikleri T-Zırhı, bor karbür, seramik ve kompozit malzeme kullanarak tasarladıklarını ve bu alanda Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdiklerini anlattı.

Klasik çelik zırh yerine seramik-kompozit bileşimi zırh kullandıkları için özellikle Orta Doğu ülkelerinden araç zırhlama konusunda çok talep aldıklarını belirten Batum, ”Çelik, araçlara çok ciddi yük getiriyor ve aracın birçok özelliği bozuluyor. Ayrıca bizim geliştirdiğimiz zırhlar, çelikten çok daha dayanıklı. O anlamda biz ürünümüzle gurur duyuyoruz ve ihracata da başladık. Sivil araçlarda yüzde 100 koruma sağlayan zırhlarımız bugün Orta Doğu ülkelerine ihraç ediliyor” dedi. Batum, şu anda 45 milyon dolarlık ihracat bağlantısı yaptıklarını söyledi.

Şu anda TSK için özel amaçlı balistik koruyucu yelek ürettiklerini anlatan Batum, şöyle devam etti:

”İlk bin adetlik parti teslim edildi. Bunlar çok özel yelekler. Klasik çelik yeleklerden çok daha hafif. Klasik yelek ön ve arka plakadan oluşuyor. Bizim T-Zırh yaşamsal uzuvların hepsini içine alacak şekilde tasarlandı. 2’den çok daha fazla plakası olan ve en üst tehdit seviyesine karşı dayanıklı olan bir ürün. Bugün için uzun namlulu zırh delici mermiye bile dayanıklı. Bu seviyede bir yelek sadece ABD ordusunda var, hem koruma alanı hem de koruma gücü olarak. Biz bütün ürünlerimizi dünya standartlarına göre yapıyoruz”

Batum, milli gemi MİLGEM ve milli tank Altay’da da Türk yapımı zırhların kullanılacağını kaydetti.

KAYNAK: AA

SAÇMA BİR İDDİA : Hitler Gizli Müslüman mıydı ?


http://www.isiginsesi.com/article_view.php?aid=451

”Hazreti Muhammed(s.a.v)” veya Hz. Ömer gibi büyük fatihlere yakışacak olan bu ünvan…

….«Kudüs Müftüsü El Hüseyin, Hitler’in gizli Müslüman olduğunu ve Haydar adını aldığını yaymıştı»… Melih AŞIK-Milliyet

….»II. Dünya Savaşı’nda Müslüman halklar arasında Nazi Almanya’sı diktatörü Hitler’in ‘Müslüman olduğu’ ve ‘Haydar adını kullandığı’ inancı yayılmıştı»…Güneri CIVAOĞLU-Milliyet

….»Hitler, gerçek adı Haydar Ebu Ali olan bir Müslüman mıydı?»…Cengiz ÖZAKINCI – Türkiye’nin Siyasi Intiharı

Dietrich Eckart, 1920’lerde vasiyetnamesinde; “Hitler’i izleyiniz. Dans edecektir; ancak müziği ben yazdım. Onlarla temasa geçmesi için gerekli araçları kendisine verdik. Bana da sakın acımayın. Tarihi herhangi bir Alman’dan daha fazla etkilemiş olacağım.” demekle neyi kastetti ?Yıl 1920 idi…

Dietrich Eckart kimdir? Dietrich Eckart, en büyük hedefi, zaman yolculuğunu gerçekleştirerek Dünya’nın kaderini değiştirmek olan Thule Örgütü’nün kurucusudur.Öğretisi, mistik Doğu, Hint-Tibet felsefesine dayanır.

Hitler, Almanya’da Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan krizden güç kazandı. Propaganda ve karizmatik bir dille, alt ve orta tabakanın ekonomik istemlerine ümit veriyordu; bunun yanında da belli bir seviyede nasyonalizm, anti-semitizm ve anti-komünizm de sunuyordu.

Ancak ünlü kitabı «Kavgam» ‘da kendi yazdığı aşağıdaki ifadeler, basit bir günah çıkarma mıydı? Yoksa Baron Rudolf von Sebottendorff gibi gizli bir Müslüman mıydı ?

….«Müttefikimiz Italya aşağı yukarı bizi her tarafta rahatsız etti.Afrika’da devrimci bir politika takip etmemize,mesela Italyanların varlığı engel oldu. Durum gereği Afrika meselesi Italya’nın özel meselesi kabul ediliyor ve bu yüzden Mussolini,Kuzey Afrika’ya sahiplik etmek ayrıcalığını talep ediyordu.Hiç olmazsa Fransa tarafından işgal edilen Müslüman memleketleri bağımsızlığa kavuşturmalıydık.Bu hareketimiz, Ingilizlerin köleliğe mahkum ettiği Mısır ve Yakın Doğu’da bağımsızlık ve olağan üstü bir etki yaratacaktı. Kaderimizin Italyanlara bağlı olması bu derece «asil» bir davranışı mümkün kılmıyordu. Zaferlerimizin haberleriyle bütün Islam dünyası çalkalanıyordu. Mısırlılar,Iraklılar,Cezayir, bütün Yakın Doğu isyana hazırdı. Bu milletlere yardım etmek,aynı zamanda çıkarlarımız gereği olduğu halde onları bağımsızlık yolunda teşvik etmek için ne yapabiliyorduk sanki? Italyanların yanı başımızdaki varlığı bizi felce uğratırken, «Islam dünyasındaki dostlarımız» nezdinde de bu yakınlık büyük bir hoşnutsuzluk yaratıyordu.

Zira bu Müslüman ülkeler bizi isteyerek veya istemeyerek cellatlarına yardakçılık yapan bir davranış içinde görüyorlardı. Kaldı ki bu bölgelerde Fransızlardan ve Ingilizlerden fazla Italyanlardan nefret edilmektedir. Sünusiere (Cezayirlilere) karşı tatbik edilen barbarca işkencelerin hatırası, bu bölgelerde hala canlı bir şeklide yaşamaktadır.Diğer taraftan savaştan önce Mussolini’nin, kendini Islam’ın Kılıcı şeklinde dünyaya ilan etmesi gibi gülünç iddiaları savaştan önce olduğu gibi halen alay konusu olmaktadır. ”Hazreti Muhammed(s.a.v)” veya Hz. Ömer gibi büyük fatihlere yakışacak olan bu ünvan,Mussolini’ye para ile kandırılmış veya korkutulmuş birkaç zavallı ahmak tarafından verilmiştir.Islam dünyası ile yapılabilecek büyük bir politika vardı.Italyan müttefikliğine olan bağlılığımız yüzünden elimizden kaçan nice fırsatlar gibi bunu da kaçırmıştık!

Yapmamız gereken, Fransız zulmü altında bulunan bütün milletleri bağımsızlığa kavuşturmak ve Ingiliz işgali altında bulunanları isyana teşvik etmekten ibaretti.Bu politika bütün Islam dünyasında heyecanlar yaratacaktı. Ister iyi,ister kötü olsun Islam dünyasında bir milleti ilgilendiren her hangi bir konunun Atlantik’ten Büyük Okyanus’a kadar bütün Islam dünyasında tesir edeceği bir gerçektir. (Atlantik’ten Hint Okyanusuna değil, Büyük Okyanusa kadar ifadesi, ilginçtir.)

Psikolojik yönden politikamızın etkisi iki katlı felaket oldu.Bir taraftan hiçbir fayda etmeyen Fransızların gururunu yaraladık;diğer taraftan sömürgeleri üzerindeki egemenliklerini muhafaza etmek için gayret gösterdik.Zira bütün korkumuz Fransız sömürgelerindeki bağımsızlık havasının Italyanların Kuzey Afrika’daki sömürgelerine bulaşmaması idi.Madem ki bu topraklar şimdi Ingiliz ve Amerikan kuvvetlerinin işgali altındadır,bu sonuçların bizler için bir felaket olduğunu söyleyebilirim.Bizim bu mürai dış politikamız Ingilizlerin, Suriye’de, Irak’ta ve Libya’da kurtarıcı rolünde gözükmelerine dahi sebep olmuştur. »….(62 yıl sonra da durum aynı…)

…Thule Örgütü, 1943 yılına kadar Tibet’le yakın ilişkiler içersinde olmuş, karşılıklı heyetler gönderilmiştir. Hatta, 1926 yılında, Berlin ve Münih’e, küçük bir Hindu kolonisinin yerleştirildiği bilinmektedir (Ruslar’ın Berlin’e girişi sırasında, ölenler arasında, Himalaya ırkından gelme, Alman üniforması giymiş, üzerinde kimliği ve rütbesi bulunmayan 1.000 kadar cesede rastlanmıştır). Nazi’lerin “Odessa” adlı bilim örgütünde de, üst rütbeli Tibetli’lerin çalışmış olduğu saptanmıştır. Tibet kökenli “Yeşil Ejder” adlı bir örgütün de, Thule Örgütü ile bağlantılı olduğu bilinmektedir.

Thule Örgütü’nün merkezi, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Istanbul’a taşınmıştır. Örgütün başkanı, Hitler tarafından Istanbul’a gönderilen, ancak daha sonra Istanbul’da intihar süsü verilerek öldürülmüş olan (Türk literatüründe “Gizli Müslüman Baron” diye anılan), “Baron Rudolf von Sebottendorff” (diğer adıyla, “Rudolf Glauer”) dir. Araştırmacı yazar Jason Bishop, Baron Sebottendorff’un, Islam mistizmi ve süfizmini tüm ayrıntıları ile çok iyi bilen ve tarikatlarla doğrudan teması olan bir kişi olduğunu belirtmektedir.

Baron Sebottendorff, 1933 yılında yayınlanan, “Before Hitler Came” (Hitler’den Önce) isimli kitabında, Nazi liderlerinin gizemli çalışmalarını konu almış ve kitap, bu nedenle Gestapo tarafından yasaklanmıştır.

Haushofer ve Hanussen ile birlikte, Gurdjieff de Müslüman olmadan önce bu örgüte mensuptu. Diğer bir örgüt üyesi olan Rudolf Hess’in de Müslüman olduğu ileri sürülmüştür. Hitler’in, Thule Örgütü’ne 1920 yılında katılması ve, örgütün kurucusunun vasiyetindeki ifadeleri, düşündürücüdür : Acaba Hitler, gizli bir Müslüman mıydı?

Takdir Sizlerindir…

Araştırma : Mustafa Istanbulluoğlu

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!