Etiket arşivi: sabahattin önkibar

Sabahattin Önkibar: MİT, evet Bahçeli ajanımızdır nasıl der? /// CC : @sonkibar


Bu olay tarihe geçecek bir siyasi mizah skandalıdır.

Bir siyasi partinin lideri istihbarat kurumuna müracaat edip sizin adınıza çalışmadığımı tescilleyin diyor.

Evet MİT’e müracaat edip bana istihbarat ajanı olmadığımı gösteren bir belge verin diye resmen talepte bulunan Devlet Bahçeli’den söz ediyorum.

Hayır bu teşebbüs Devlet Bahçeli’nin bugünkü kongreden sadece ne kadar çok korktuğunu değil aynı zamanda seviyesini de ortaya koyuyor.

Ne demek MİT’ten kağıt istemek ve onun vereceği hayır ajanımız değildir evrakı ile siyaset yapmak!

Ne yani Bahçeli gerçekten MİT’in eski ya da bugünkü gizli mensubu ise MİT evet öyledir mi diyecek?

Böyle bir şey olabilir mi?

Devlet bey bu girişimi ile kongre delegesi MHP’lilerin zekasıyla alay ediyor ve onları bu şekilde etkileyeceğini hesap ediyor ama bilmiyor ki aslında hem kendinin hem de partisinin imajını yerlere seriyor.

Yahu siyasi bir lider nasıl böyle bir görüntüye girer ve böyle bir konuda isteyerek kendini manşetlere oturtur?

Şimdi birileri çıkar ve yarası olan gocunur derse ne cevap verecek?

Öyle ya bu ülkede tarihten bugüne onlarca siyasetçinin hiçbiri için MİT ajanıdır diye bir şayia çıkmazken Bahçeli ile ilgili bu söylenti neden?

Diyelim çamur attılar, bu kadar üstüne alınmak ve MİT den belge istemek niçin?

İlaveten Bahçeli’nin bu teşebbüsünü birileri pekala kongre için MİT’ten yardım istedi diye de yorumlayabilir.

Geçen gün de yazdık biz hukuken ispatlı olmayan hiçbir şeyi yani Bahçeli’nin MİT’çi olduğu iddialarını asla geçerli kabul etmeyiz lakin Bahçeli’nin son tutumu Alpaslan Türkeş’in hapisteyken askeri doktoru olan Selim Kaptanoğlu’nun iddialarını bu şekilde topluma mal edilmesine katkı yapmadı mı?

Gelinen bu noktadan sonra Devlet Bahçeli bugünkü kongreyi kazansa bile artık ABD siyasi literatürüne göre topal ördektir yani siyaseten bitmiştir.

Erdoğan’ın aceleciliği Bahçeli’ye destek için mi?

30 Ekim 2012 tarihli yani dört gün önceki yazımıza Başbakan Erdoğan dünyada örneği olmayacak bir süratle 100 bin liralık dava açtı.

Dahası devletin Anadolu Ajansı bu dava haberini anında servise koydu ve yandaş medya da haberin üstüne atladı.

Altı çizilmesi gereken husus sadece bu sür’at değil dava içeriğinin Anadolu Ajansı tarafından açıklanmasıydı.

Evet hadise net, açılan bu dava ile Başbakan aslında bir mesaj veriyordu.

Peki yazımızdaki haber ne miydi?

Tayyip Erdoğan’ın Meral Akşener’e, kongrede Bahçeli’yi destekle demesiydi.

Yazıda Erdoğan için değil bir hakaret zerre bir yorum bile yok.

Yazdığım bana intikal eden ve doğruluğuna inandığım bir kulis bilgisi ki yine Erdoğan hakkında benzer yüzlerce kulis haberlerini yazmama ve o yazılarımdan hiçbirine dava açılmamasına rağmen bu dava neden?

Tahminime göre Başbakan, MHP delegasyonu bu haberden etkilenip Bahçeli’yi karşısına almasın diye düşünmüş olabilir.

Eğer öyle ise Tayyip bey’deki bu Bahçeli sevdası neden?

Yahu Erdoğan değil midir ülkücüleri her fırsatta katil diye lanse edip alay eden?

Ne yazdıysak o!

Yine ben yazmıştım demek istemem ama açın bakın Aydınlık Gazetesinin arşivine birkaç gün önce yazdıklarım ortada.

Daha Özal’ın naaşı mezarından çıkarılmadan senaryo ve hikayelerle komplolar hazır demiştim.

Haksız çıkmak isterdim ama olmadı yine haklı çıktım.

Turgut Özal’ın zehirlendiği iddiaları manşetlerde.

Sakın yalanlandı falan demeyin!

Yalanlama zehirlenme olayına değil, zehirleyen maddeyedir.

Adli Tıp Kurumu Başkanının beyanları ortada ve zehirlenmeyi kabul ediyor.

Ahmet Özal daha öte bir söz ediyor ve devamı gelecek diyor.

İlk manşetler ve kısmi saptırmalar kamuoyunu alıştırmak içindir.

Ağır ağır zehirlenme iddiaları en üst düzeyde ifade edilecek ki zaten AKP’nin grup başkanvekili bugünden söylüyor.

Diyeceksiniz ki sen bunu nereden öğrendin?

AKP’yi iyi bilmem, ardındaki küresel güçlerle hedeflerini iyi okumam ve metotlarına aşina olmamdan.

Yani bizimki siyaseti koklayan bir gazetecinin öngörüsü ve görüyorsunuz doğu çıktı.

Peki bu öngörünün kaynakları mı?

Ergenekon’dan Balyoz’a kadar pek çok tezgah ya da tertip!

O davalar tıpkı Özal’ın naaşı misali önceden senaryosu yazılıp uygulamaya konulmadı mı?

Hedeflenen ise devleti karanlık göstermek yani Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Cumhurbaşkanını bile zehirlediği spekülasyonunu merkeze oturtmak .

Dış emperyal dinamiklerin bu projede hesabı hâlâ millilik sınırında olan TSK’yı topyekün sabote etmektir.

İç iktidar dinamiklerinin amacı ise hem eşikteki üç büyük seçimde yeni bir hikayeye kavuşup kitleleri afyonlamayı sürdürmek, hem de sıcak bakılmayan TSK’nın imajını biraz daha kırmaktır!

Psikolojik operasyonlara karşı korunmak adına karşı operasyonlar yapmak ya da en azından yapılacak operasyonları kestirip onu kamuoyuna duyurmak ve etkisiz kılmak çok etkili bir metot ama bunu biz gazeteciler yaparken Bahçeli ile Kılıçdaroğlu kös kös seyrediyorlar.

Pardon, onlar zaten o operasyonun en temel unsurları mı dediniz!

Aydınlık

Sabahattin Önkibar: Güneydoğu’da isyan var, AKP’nin derdi Türk bayrağı ile Cumhuriyet! /// CC : @son kibar


Ne İngiliz’i ne Fransız’ı!

Ne İtalyan’ı ne Yunan’ı!

Bilumum işgal kuvveti bile bu kadarına yani örneğin Türk bayrağı avcılığına soyunmamıştı.

Oysa AKP iktidarı önceki gün Ankara’daki Cumhuriyet şölenine katılmaya giden yurtseverlerin bulunduğu otobüslerde bayrak ve Atatürk posterleri arattırdı.

Peki bunun adı ne midir?

Sadece Cumhuriyet ve Atatürk’ten tiksinmek ve onu tasfiye hedefi değil aynı zamanda Cumhuriyetçilerden ölesiye korkmaktır.

Evet önceki gün Başkent’te sergilenen ceberrutluğun bir başka boyutu toplumsal muhalefetin önüne geçmek için korku salmaktı.

Toplumun nabzını iyi tutan Tayyip Erdoğan uç veren dip dalgayı görüyor ve o dalga kendini boğmasın diye Çankaya Köşküne kaçana kadar kendince türlü yasaklamalarla setler inşa ediyor.

AKP Ankara’da albayrağa karşı cihar ilan ederken Güneydoğumuzda aleni isyan fotoğrafları var.

Dn Diyarbakır’dan Van’a, Batman’dan Şırnak ve Hakkari’ye kadar bütün bir coğrafyada kepenkler indirilmiş ama ondan önemlisi okullar öğrencisizdi çünkü yöre halkı PKK’nın çocuklarınızı okula göndermeyin buyruğuna ama zorla ama gönülden katılmışlardı ve bu tutumları ile büyük bir kopuşun işaretini veriyorlardı.

Söyleyin lütfen böylesine hassas bir tabloda iktidarın Türk bayrağı avcılığı ve Cumhuriyet hasımlığı ile toplumsal cepheleşmeyi tırmandırması normal bir hal olabilir mi?

Gelelim bundan sonra ne yapılmalı sorusuna?

Tayyip Erdoğan bu yasaklamalarla korkusunu deşifre etmiştir.

İlk hedef 10 Kasım günü milyonların Ankara’ya akması olmalıdır.

Slogan da, Atatürk’e saygı ve Fatiha okumak olmalıdır!

Bakalım AKP kutlu öndere Fatiha okunmasın diye bu sefer ne haltlar karıştıracak?

***

Türk bayrağı suç aleti değildir deyip niye istifa etmedin Paşa?

Ankara Gölbaşı’nda otobüsler durdurup Türk bayrağı aramasını yapan kim?

Jandarma!

Tamam Jandarma İçişleri Bakanlığı’nın emri ile hareket eder d Genelkurmay gerçek patronudur.

Öyle ise Jandarmaya niçin dur denilmedi?

Ama yandaş medya ile AKP bunu istismar ederdi mi diyeceksiniz.*

Ne yani AKP ülkeyi taksime kalkarsa aman istismar olmasın diye ona da susacak mısınız?

Yoksa Türk bayrağı sizin için istismar olmasın diye paspas edilecek kadar değersiz midir?

Güya kendinizce bir strateji uyguluyorsunuz ama yaptığınız kandırmacadır.

Samimi değilsiniz, eğer samimi olsaydınız biriniz çıkar Türk bayrağı suç aleti değildir deyip milletin önünde feveran edip istifa ederdi ki o zaman ne çok büyürdünüz.

Yazık sadece kendinizi değil Türk Ordusunu da küçültüyorsunuz!

Evet siz Hilmi Özkök gibi birinin Danıştay yürüyüşü sonrasında ettiği sözü bile etmekten aciz işbirlikçilersiniz!

AYDINLIK

Sabahattin Önkibar: TGB, AKP ile F tipi örgütü çıldırtıyor! /// CC : @sonkibar


TGB yani Türkiye Gençlik Birliği AKP ile F tipi örgütün yeni hedefi!

Niçin mi?

Milli bir dalga yaratıp gençleri kitleler halinde kucakladığı için!

Atatürk merkez eksenli bu kucaklama kısa süre içinde Cemaatlerin genç kuşak avcılığına alternatif olmuş durumda!

Taşradan büyük kente okumaya gelen öğrencileri bir süredir olduğu gibi artık sadece Cemaat örgütleri değil yurtsever TGB’li üniversiteliler karşılıyor.

Mensuplarından dinlediğim kadarı ile TGB’yi en iyi tanımlayan şey ulusalcı ve meşrutiyetçi bir kitle hareketi olmaları yani silahlı mücadeleyi ve yasa dışılığı metot olarak asla ve kat’a akıllarından dahi geçirmemeleri!

Gelelim AKP ile F tipinin bu gençlerden neden ödü koptuğuna?

TGB ile beraber sokakta enerjisi durukta olan kitleleşmiş dinamik bir muhalif kadro var.

TGB ile gençler arasında anti-emperyalist bir dalga kabarıyor.

Bu gençlerin varlığı ile AKP ile F tipi artık yarınlar bizim diyemiyor.

En önemlisi TGB, Milli-Üniter devlet ve Atatürk Cumhuriyeti’nin sigortası olarak nöbeti devraldığını seyri ve net duruşu ile ortaya koyuyor.

Hiç kuşkum yok AKP ile F tipi örgüt TGB mensuplarını türlü tezgâhlarla sindirmeye çalışacaklar da, TGB artık “Sayılmayız, parmağılan, tükenmeyiz kırmağılan” çizgisini çoktan aşmıştır ve yapılacak her türlü baskı ya da ceburutluk onlara toplumsal destek olarak geri dönecektir.

AYDINLIK

SABAHATTİN ÖNKİBAR: Cumhuriyet’i kapatma kararı ve AKP provokasyonu! /// CC : @sonkibar


Evet dün Ankara’da provokasyon vardı.

Provokasyonu yapan ise marjinal gruplar değil maalesef kamu görevlisi olan polisti.

Yol kesen, barikatlar kuran, Türk bayrağını çiğneyip tekmeleyen, çocuklara biber gazı, annelere tazyikli su sıkan ve önüne geleni coplayan polis!

Kuşkusuz polis bütün bunları emrinde olduğu siyasi irade yani AKP’nin buyruğuyla yaptı.

Ama bütün bunlara rağmen sonuç alamadılar ve binler, onbinler, yüzbinler barikatları aşıp Cumhuriyetin mimarına, Anıtkabir’e, Atasına aktı.

Dünkü Ulus manzarası zerre abartmıyorum yığınların inanmışlık ve kararlılık fotoğrafıydı.

İlaveten 1976’dan bugüne sayısız sokak gösterilerine tanıklık eden biri olarak dünkü Ulus-Ankara gözlemim insanların öfke patlaması sınırında olmalarıydı.

Kalabalıklarda Cumhuriyet’i tasfiye kararı alan AKP ile kadrolarına karşı müthiş bir hınç ve bilenmişlik vardı.

Tam bu noktada bir hak teslimi yapalım ve Türkiye Gençlik Birliği’ni alkışlayalım.

Niye mi?

Ulus-Ankara’daki Cumhuriyet kutlamalarını gölgelemek isteyenleri büyük bir sağduyu ve soğukkanlılıkla etkisiz hale getirdiği için!

Evet TGB polisin ve birkaç marjınalin yaptığı kışkırtıcılıklara karşı ajitasyonu engelledi ve bayrama daha büyük gölgeler düşmesini engelledi.

Sonuç olarak düne dair hükmüm Cumhuriyet’i kapatma kararı alanlara, milletin başkaldırdığı ve artık isyan noktasında olduğudur!

ÖNEMLİ NOT: Ankara’da ve Türkiye’nin muhtelif yerlerinde Cumhuriyet’i tasfiye adına bütün bunlar yaşanırken Genelkurmay’ın apoletlileri BDP’lilerle kol kola girerek Hayrünnisa’ya selam durdular… Ört ki ölem!

***

Erdoğan’dan Akşener’e: Aday olma, Bahçeli’yi destekle!

Bir süre önceydi.

AKP tarafından görevinden alınan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak aradı:

“Meral Akşener’le biz DYP’den beri çok yakınız. Ben onun öz ağabeyi gibiyim. Kendisi ile uzun uzadıya konuştum. Kongrede genel başkanlığa kesin aday olacak.”

Benzer şeyler daha sonra yakın çevresinden duyulmaya başlandı.

Derken araya Meral hanımın oğlunun malum nikahı girdi.

İstanbul Beylerbeyi Sarayı’nda yapılan nikahta yaşananlara bire bir şahit olan isimle ortak bir dostun evinde kurban bayramı zyareti esnasında karşılaştık ve ondan şunları dinledim.

Başbakan Erdoğan’la Bahçeli’nin nikah şahidi olarak çağrılması ortak kararmış.

Meral Hanım iki ismi kapıda ayrı ayrı karşılamış ve ağırlama odasına almış.

Akşener, Erdoğan ile Bahçeli bir araya gelince yanında olanlara kaş-göz ederek tamamını dışarıya almış ve kendisi de kapıda beklemeye başlamış.

20 dakikayı aşan Erdoğan-Bahçeli görüşmesi biter btmez Meral Akşener çıkan Bahçeli’nin yerine odaya girmiş ama girerken kapıda olana “Sakın kimseyi içeri alma” diye tembihlemiş.

Peki neler mi konuşulmuş?

Kuşkusuz bunlar sır…

Ancak…

Meral Akşener nikahın ertesinde en yakınındaki iki isme aynen şunu söylemiş:

“Tayyip bey bana sen aday olma, Devlet bey’i destekle dedi. Ben de öyle yapacağım.”

Peki Akşener’in bu tutumu nasıl mı izah edilmeli?

Erdoğan’ı ya çok sevdiğinde ya da ondan çok korktuğundan!

İyi de o kadar çok seviyorsa Akşener’in MHP’de işi ne? Yok korkuyorsa korkusunun kaynağı ne ola ki?

NOT: Şamil Tayyar’dan sonra yandaş Yenişafak Gazetesinin Bahçeli’yi açıktan desteklemeye başlaması yukarıda sunduğum tabloyu doğrulayan önemli bir belgedir… Bu arada malum birkaç yıl önce MHP’nin Ata TV diye bir kanalı vardı ve bu kanalı ülkücü işadamı Murat Şevkatlı finanse ediyordu. Şevkatlı battı ve şimdi evi bile hacizde. Kanal kapanalı beri Bahçeli, Şevkatlı’nın telefonlarına çıkmıyor ve selam dahi vermiyor. Bahçeli’yi tanımayanlar Şevkatlı’yı arayıp gözyaşlarına ve de Bahçli tarafından nasıl kullanıldığını ve vefasızlığını dinleyebilirler. (Laf aramızda o dönem Şevkatlı’yı Bahçeli bağlamında uyarmış ve telefonda tartışmıştık.)

***

TGB, AKP ile F tipi örgütü çıldırtıyor!

TGB yani Türkiye Gençlik Birliği AKP ile F tipi örgütün yeni hedefi!

Niçin mi?

Milli bir dalga yaratıp gençleri kitleler halinde kucakladığı için!

Atatürk merkez eksenli bu kucaklama kısa süre içinde Cemaatlerin genç kuşak avcılığına alternatif olmuş durumda!

Taşradan büyük kente okumaya gelen öğrencileri bir süredir olduğu gibi artık sadece Cemaat örgütleri değil yurtsever TGB’li üniversiteliler karşılıyor.

Mensuplarından dinlediğim kadarı ile TGB’yi en iyi tanımlayan şey ulusalcı ve meşrutiyetçi bir kitle hakereketi olmaları yani silahlı mücadeleyi ve yasa dışılığı metot olarak asla ve kat’a akıllarından dahi geçirmemeleri!

Gelelim AKP ile F tipinin bu gençlerden neden ödü koptuğuna?

TGB ile beraber sokakta enerjisi durukta olan kitleleşmiş dinamik bir muhalif kadro var.

TGB ile gençler arasında anti-emperyalist bir dalga kabarıyor.

Bu gençlerin varlığı ile AKP ile F tipi artık yarınlar bizim diyemiyor.

En önemlisi TGB, Milli-Üniter devlet ve Atatürk Cumhuriyeti’nin sigortası olarak nöbeti devraldığını seyri ve net duruşu ile ortaya koyuyor.

Hiç kuşkum yok AKP ile F tipi örgüt TGB mensuplarını türlü tezgahlarla sindirmeye çalışacaklar da, TGB artık “Sayılmayız, parmağılan, tükenmeyiz kırmağılan” çizgisini çoktan aşmıştır ve yapılacak her türlü baskı ya da ceburutluk onlara toplumdsal destek olarak geri dönecektir.

AYDINLIK

Sabahattin Önkibar: Özal’ı meğer Semra hanım zehirlemiş! /// CC : @sonkibar


Başlığa bakıp bu da nereden çıktı deme­yin!

Haberin kaynağı ben değilim, çok önemli biri!

Hem de öylesine önemli ki, yüzyılın davası (!) Ergenekon’un gizli tanığı!

Savcıların baş tacı ettiği bu tanığın adı da Selçuk imiş!

İşte o Selçuk önceki gün Silivri’de verdiği ifadede General Levent Ersöz’ün güya bir sözünü mahkemeye şöyle akta­rıyor:

“Biz o kadar güçlüyüz ki gerektiğinde bir Cumhurbaşkanını bile, karısına zehirlettiririz.”

Jandarma istihbarat generali Ersöz bu sözü üstelik 7 kişinin bulunduğu bir or­tamda etmişmiş!

Zehirlenerek öldürüldüğü iddiası Cumhurbaşkanı olarak sadece Turgut Özal adına ileri sürüldüğüne göre kaste­dilen zehirleyici de Semra Özal olmuş oluyor.

Hadisenin trajikomik bir boyutu da yandaş medyanın Semra Özal’ı bu bağ­lamda hedefe oturtmasıdır.

Ne imiş efendim Semra Hanım, Özal öldüğünde cesedine otopsi yapılmasına bunun için karşı çıkmışmış!

Ne imiş efendim yurt dışında bir kasada sakladığı Özal’ın saç telini bundan ötürü teslim etmiyormuş!

Durun bitmedi.

Yandaş Medya’nın Semra Özal’ı he­defe oturtan bu komplocu yaklaşımına bakın AKP’nin sözcüsü olan genel baş­kan yardımcısı Hüseyin Çelik ne karşılık vermiş:

“Savcılık gereğini yapacaktır.”

Bütün bunlardan çıkarılması gereken ne midir?

Çok değil iki hafta önce yazdığımız, AKP’nin Özal’ın na’şından hikâyeler uydurup bunu seçimde kullanacak ifade­mizin doğrulanma sürecinde olmasıdır.

Öyle çünkü Özal’ın mezarı açılıyor ve akabinde Ergenekon davasındaki gizli bir tanık birden Türk Silahlı Kuvvetleri ile Semra Özal’ı hedefe oturtan o sözü ediyor.

Dahası Hüseyin Çelik Semra Özal ya­kıştırmasına, bu ne saçmalık demiyor ve savcıyı göreve çağırıyor.

Hayır, bunlar tesadüf değil.

Belli ki yazılan senaryo yürürlüğe so­kulmuştur.
Cevap ver Erdoğan hani harp malzemesiydi?

Rusya Dışişleri Sözcüsü Aleksandr Lukoşeviç basın toplantısında şunları söylüyor:

“Türkiye önceki tavrını değiştire­rek kargonun silah olmadığını kabul etti. Ankara’nın büyükelçimizle iki yeni görüşmesi oldu. Bu görüşmeler neticesinde Türkiye yükün mühim­mat olduğu iddialarından vazgeçti.”

Evet, Rusya’nın resmi açıklaması budur ve bu açıklamaya Tayyip Er­doğan’ın Başbakanlık Ofisi ile Davutoğlu’nun Dışişleri sekreteryası hayır öyle değil demedi.

Söyleyin tablo bu ise Başkana Er­doğan’ın ısrarla ve defalarca ettiği mühimmat bulundu açıklaması hava­da kalmıyor mu?

Literatürde böyle biri nasıl adlan­dırılır siz söyleyin!

Dahası kim bundan böyle Türkiye Başbakanına inanır ve sözüne itibar eder?

Haberal’dan Tayyip Erdoğan’a yakarma elçileri!

Evet, Mehmet Haberal, Tayyip Erdoğan’a ardı ardına elçiler gönderip şafaat diliyor.

Emin kaynaklardan aldığım bu haberi yazmaya bir türlü elim gitmemişti çünkü Prof. Haberal zaten zordaydı ve üz­mek istemiyordum.

Ancak dün gördüğüm bir ilan kararımı değiştirdi.

İlan Haberal’ın Üniversitesi olan Başkent’in şükran sunu­muydu ve Aydınlık’ın dışında­ki bazı gazetelerde yer alıyor­du.

Evet, Haberal Aydınlık’ı pas geçip mesela ondan düşük ti­raja sahip olan Cumhuriyet ile diğerlerine böyle bir ilanı veri­yordu.

Üstelik bu ilk değil birkaç keredir oluyordu.

Haberal’ın amacı muhte­melen, bakın ben Aydınlık’a ilan bile verdirmiyorum ve on­lardan ayrıyım demektir.

İyi de Aydınlık bu ülkede AKP bölücülüğüne karşı dik durabilen ve meydan okuyan tek milli yayın organı değil mi?

Bu hadisenin gösterdiği bir mutlak hakikat da Ergenekon Örgütü iddialarının fasarya ol­duğunun ispatıdır çünkü Doğu Perinçek’le Mehmet Haberal aynı örgüte mensup olsalardı Haberal, Aydınlık Gazetesin­den öcü misali kaçar mıydı?

İlave birkaç sözüm yine Mehmet Haberal’ın televizyon kanalı ve yayınları için olacak.

AKP’ye zerre muhalefet edilmeyen bu kanalda Ufuk Söylemez ile Hasan Ünal’ın bedava yaptıkları program AKP’yi hedef alıyor diye ya­yından kaldırıldı.

Hülasa benim bu Haberal’a aklım ermemeye başladı!


Enver Ören’den Semra Özal’a çanta dolusu dolar!

Semra Hanımın kocası Turgut Özal’ı zehirlettiği yakıştırmaları bir olayı hatırlamama vesile oldu,

İhlas’ın patronu Enver Ören bir gece rüyasında Turgut Özal’ı üzgün bir şekilde görür .

Ören rüyada sorar:

“Canınızı sıkan nedir Sayın Cumhurbaşkanım.”

“Semra sıkıntıda. Parası yok. Ona üzülüyorum.”

Enver Ören bu rüyayı gör­düğü gecenin ertesinde bir çantaya dolar doldurtur ve Ka­ra Kuvvetleri eski Komutanı Atila Ateş in kardeşi, eski istih­barat Albay’ı olan İhlas’ın tepe yöneticisi Altan Ateş’ten bu çantayı Semra Hanıma ilet­mesini ister.

Bu olayı bana anlatan bizzat Enver Örendi.

Hadiseyi dinledikten sonra aynen şu karşılığı vermiştim:

“Semra Hanım Turgut Bey’in maaşını almıyor mu? Pa­raya nasıl ihtiyacı olur?”

Enver Ören: “Yok parayı alınca Semra Hanım çok zor­da olduğunu söylemiş.”

Gelelim bu rüyanın yorumu­na.

Enver Ören malum muhafazakâr çevrelerce rüyasında ke­ramet olacağı söylenen ve öyle bakılan biridir.

Turgut Özal rüyada Enver Ören’e Semra beni zehirledi demiyor, tersine sıkıntısı var, paraya ihtiyacı var diyor.

Bu durumda Enver Ören’in rüyası mı kof yoksa Özal’ı Semra Hanım zehirledi diyen Ergenekon’un gizli tanığı Sel­çuk mu yalan söylüyor?

Aydınlık

SABAHATTİN ONKIBAR : Ocalan’a villa hazirlaniyor!


SABAHATTİN ÖNKİBAR: Öcalan’a villa hazırlanıyor!

Önce Başbakan Erdoğan’ın art arda verdiği iki demeci hatırlatalım:

Birinci demeç: ‘’Gerekirse Oslo görüşmeleri yeniden başlar’’Akabinde önceki gün ikinci demeç: ‘’İmralı’ya bile gidebilir.’’

Hayır bunlar niyet beyanı felan değil , alıştırma yani kamuoyunu hazırlamak!

Gerçekte müzakerelere karar verildi ve kısmen de başladı.

MİT Müşteşarı Hakan Fidan’ın Almanya’da Talabani ile buluşmasının hemen sonrasında Kandil bu talebe şartlı olarak yeşil ışık yaktı ki Murat Karayılan’ın La

Temps’e röportajdaki sözleri ortada.

Buna göre birinci talep müzakereci olarak masada Öcalan olacak ve mutlaka ev hapsine alınacak!

Dinlediklerime göre Tayyip Erdoğan ev hapsi istemine , seçim sürecindeyiz yapamam falan demiş ama ısrarı ve kararlılığı görünce şöyle bir teklife mecbur kalmış :

‘’Öcalan’ı ancak İmralı’daki bir mekanda ev hapsine alabiliriz.Aksini millete izah edemem!’’

Ve bu teklif bağlamında Öcalan’a kaldığı cezaevine yakın olacak şekilde özel bir villa’nın inşa hazırlığına başlanmış.

Hedeflenen hem Öcalan ile PKK’yı memnun etmek hem de kamuoyuna ev ya da villa Tahsisi yok diyebilmek.

Görüldüğü gibi AKP devleti , PKK ile yine bizzat Öcalan aracılığı ile masadadır ve müzakere etmektedir.

Buna paralel olarak Cumhurbaşkanı Gül de Çankaya’da BDP’lilerle kapanıp yol haritası arayışındadır.

Diyeceksiniz ki Tayyip Erdoğan’daki bu savrulma nasıl okunmalı ?

Öyle ya adam bir gün şarktan esiyor diğer gün garptan! Bir gün Kürt sorunu yok deyip PKK’ya güya küfürler savuruyor ama ertesi gün müzakere masasına oturuyor.

Kuşkusuz bu savrulmada eşikteki üç büyük seçimin payı büyük. Erdoğan PKK katliamları gölgesiyle seçime girmek istemiyor.

İlaveten küresel hegemonların yeni Anayasa dayatmaları ortada!
ABD Ankara Büyükelçisinin biraz da şantaj kokan son beyanları aslında önemli bir ipucu.

Keza Suriye Kürtleri olgusu ile Büyük Kürdistan’ın kapıyı tıklatması bir başka realite!

Hülasa Erdoğan mengeneye sıkıştığını ve yolun sonuna gelindiğini görerek son bir hamle ile Öcalan’a sanlıyor!

Millet ile Tayyip’i böyle selamladı!

Hatırlayın Tayyip Erdoğan , Yıldırım Demirören’e ne demişti:

‘’Yıldırım Bey Millet ile Vatan’ı aldığımız pek belli olmuyor.’’

Kastı bu iki gazetenin sahibinin değişmesine rağmen yayın politikasını aynen sürdürdüğünü yani AKP’ye yalakalık etmemeleriydi.

Aslında Milliyet ile Vatan’ın Demirörenler tarafından alınması kamuoyuna göre Başbakan’ın talebi ile olmuştu zira bu iki gazete Babıali’nin en çok zarar eden iki kurumuydu.

Dolayısı ile akıllı bir işadamının bunları satın alması normal bir ticari teşebbüs diye açıklanamazdı.

Ve Başbakan’ın hem o sözü hem de bu tuhaf satın alma olayının ne anlama geldiği ortaya çıkmaya başladı:

TRT’de büyük paralarla Fehmi Koru ile beraber AKP’yi gazlayan eski solcu yeni liberal Derya Sazak gazeteye genel yönetmen yapıldı.

Derya Bey’den de anında teşekkür.
Dünkü Milliyet’de açık bir AKP selamlaması vardı.

Ne imiş efendim Türkiye’nin kredi notu yükselcekmiş de , ekonomimizde Kasım baharı yaşanacakmış!

Benzer şeyler Vatan’ın manşetlerine de yansıyor.

En önemlisi Vatan Gazetesi , Can Ataklı gibi ülkenin en çok okunan ismine bir ay sütunlarını kapatarak örtülü olarak tehdit etti ve muhalefet dozajını düşer mesajını verdi.

Ey Milliyet okuru siz bu gazeteleri hala Abdi İpekçi’nin gazetesi mi sanıyorsunuz?

__._,_.__

‘Bahçeli MİT’çi ve kaseti var’ /// CC : @sonkibar


Aydınlık gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar MHP lideri Bahçeli’yle ilgili çok konuşulacak iddialarda bulundu.

12 Eylül komisyonuna ifade veren Alparslan Türkeş’in asker doktoru Selim Kaptanoğlu, Başbuğ’un Bahçeli’nin MİT’çi olduğuna dair bir mektubunun bulunduğunu iddia etmişti.

Bu iddiaları Aydınlık gazetesindeki köşesine taşıyan Sabahattin Önkibar, MHP lideri Bahçeli’nin kaseti bulunduğu yönündeki iddiaları dillendirerek çeşitli örnekler verdi.

İşte Önkibar’ın bugünkü köşesinde kaleme aldığı o satırlar:

Adı: Selim Kaptanoğlu.

12 Eylül sürecindeki tutukluluk günlerinde Alpaslan Türkeş’in askeri doktoru. Bilahare MHP’de Genel Sekreter Yardımcılığı ve İstanbul il başkanlığı yaptı.

Türkeş’e çok yakın olan bu isim iki gün önce TBMM’de kurulan 12 Eylül alt komisyonunda şunları söylüyor: “MÇP’nin kuruluş günlerinde Alpaslan Türkeş Bey cezaevindeyken Muharrem Şemsek’e mektup yazdı ki o mektubu Şemsek’e bizzat ben götürdüm. Mektupta Bahçeli için, ‘MİT ajanıdır ve asla güvenilmez’ ifadesi vardı.”

TBMM kayıtlarına giren ve söyleyeni kayda değer olan bu ifade her bakımdan sorgulanmaya muhtaç değil midir?

BAHÇELİ’NİN ARACINDA SİLAH ÇIKTI, AMA POLİS İŞLEM YAPMADI

Aynı şekilde gazeteci Can Dündar’ın 12 Eylül arefesi günlerde Bahçeli’nin bindiği arabanın aranması sonrasında çok sayıda silah çıkmasına rağmen polis tarafından hiçbir işleme tabi tutulmadığı satırları ortada! Devam edelim. 12 Eylül sürecinde MHP ile uzak-yakın alakası olan herkes sorgulanırken Bahçeli’nin karakola bile çağrılmaması ilginç değil mi?

Sadece bunlar değil. Bahçeli’nin MİT mensubu oluğu ve çok önemli kararlarda son olarak onlara danıştığı Ankara’da yıllar yılı en çok yankılanan söylentidir. Kuşkusuz bunlar iddia ve yakıştırma da olabilir ve dolayısıyla biz kesin islpat olmaksızın böyle bir ithamın içinde olmayız ama neden başka bir siyasi değil de Bahçeli bu söylentilerin odağıdır, bunun bir gazeteci olarak irdelemek zorundayız.

NATO’NUN BAHÇELİ’YE VERDİĞİ ‘MİLLİYETÇİLİĞİ BİTİRME’ GÖREVİ

Söylenen Bahçeli’nin NATO’nun talebiyle Türk milliyetçilerini dönüştürme ve tasfiye ile görevlendirdiğidir ki 15 yıllık genel başkanlık seyri bunu doğrular mahiyettedir. Bir diğer konu başlığı ise kaset hikayesidir. Yine Ankara’nın öbür yakasında kimse sorsanız Bahçeli rehindir. Nasıl mı? Güya birilerinde onunla ilgili bir kaset varmış ve Bahçeli bu kasetle teslim alınmışmış!

GÜLERCE KASETTEN GÖREREK BAHSETTİ, BAHÇELİ DAVA AÇMADI

Bahçeli’nin partisi MHP ile hiçbir milletvekiline sormadan aldığı pek çok hayati kararı böyle bir kasetin varlığına bağlayanlar var. Yine altını çizelim, bu iddialar da yakıştırma olabilir ve kesin ispatlanmadan elbette geçerli addedilemez ancak? Fethullah Gülen’in Türkiye sözcüsü olarak bilinen Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’nin Bahçeli’nin böyle bir kasedinden üstelik duyarak değil görerek bahsetmesi ilginç değil midir? Keza Ergun Babahan’ın satırları ortadadır! Kafama takılan Bahçeli’nin Gülerce’ye dava açmamasıdır. Neden?

SABAHATTİN ÖNKİBAR : Öcalan’la Ergenekon Ve Balyoz Takası! /// CC : @sonkibar


Süreç işliyor!

CIA Türkiye İstasyon Şefi’nin talimatı ile Tayyip Erdoğan’ı selamlayan Leyla Zana,j benzer bir mukabeleyi Başbakan’dan aldı ve makamda ağırlandı.

Leyla Zana’nın talepler listesinin başında Öcalan’a özgürlük var!
Bunun yol haritası da belli.

Önce ev hapsi, ardından af ve siyaset yapma hakkı!

Sakın bu kadar da olmaz demeyin. Bizzat Tayyip Erdoğan, Hakan Fidan aracılığı ile hem Öcalan, hem de PKK ile müzakere ettiğini açıklamadı mı?

Soruyorum, müzakereye oturan Öcalan’ın önceliği kendi özgürlüğü olmaz mı!

Belli ki o konuda anlaştılar ve diğer hususlara geçtiler!

Aydınlık Gazetesi’nin yaptığı müthiş gazetecilikle, ABD’nin bu işin merkezinde olduğu ve aktif çaba gösterdiği artık kanıtlıdır.

Buna paralel olarak Ergenekon ve Balyoz bağlamında ki gelişmeler de ortada.

‘Özel Yetkili Mahkemeler, hukuku çiğnedi ve yargıya olan saygıyı aşağılara çekti’ diye güya kaldırılırken Özel yetkili mahkemelerin hakimlerine teslim edildi!

Dün de yazdık. O yargıçlar 3-4-5-6 yıldır tutuklu tuttuğu insanlara nasıl’pardon’ der ve suçsuz olsa dahi beraat kararını nasıl verir?

Dolayısı ile mahkemenin aynı yargıçlara bırakılması, bu davalarda büyük cezaların verileceği iddialarını güçlendiriyor!

Kim bilir ceza alacak, PKK ile mücadelenin kahramanı olan subay ve generalleri, Öcalan’a koğuş misafiri bile yaparlar. Yani onları da İmralı’ya gönderebilirler!

Bugüne kadar yaşananlar göstermiştir ki, o yiğit subay ve generaller F Tipi ile AKP’nin gözünde PKK’dan öte hasımdır!

Kurulan tezgah bana Öcalan ile Ergenekon ve Balyoz’daki isimlerin takas edileceğini çağrıştırıyor!

Evet Öcalan bırakılırken güya denge kurulsun diye onları da bırakacaklar!

Soruyorum eğer öyle olursa bütün o Ergenekon ve Balyoz tantanalarının TSK’yı çökertmenin yanı sıra, Öcalan’a özgürlük için tezgahlandığını ispatlamayacak mı?

Yeni anayasanın yazılımı sürecinde sürpriz ve dehşet şeylerin olacağı artık kesinleşmiştir!

Dileriz bu süreç ülkemizi tarumar etmesin ve Sevr hayata geçirilmesin!

***

Cevap Ver Arınç, Kim Öldürmek İstedi?

Balık hafızalı bir toplumuz, fikri takip yok!

Birazcık geriye gidelim ve hatırlatmaya çalışalım:

Hani Bülent Arınç’ın evinin sokağında, ona suikast düzenleyecek bir albay ile bir yarbay yakalanmıştı!

Hani onların üzerinde krokiler çıkmıştı!

Hani bu suikast için malzeme taşıyan askeri kamyon, televizyonların canlı yayınları ve savcıların eşliğinde durdurulup aranmıştı!

Hani bulaşıkçı erlerin araçları, ölüm timi diye gazetelere manşet yapılmıştı!

Sahi ne oldu o olay bilen var mı?

O albay ile yarbay hapiste, ölüm timine mensup olan erler hücre de mi?

Öyle ya, manşetlerde infaz yapan medyada bu konuda tek bir satır yok!

Dahası, Bülent Arınç da tel laf etmedi!

Açıklayalım, bütün o iddialar kof çıktı. Yani tümden yalan!

Gazete ve televizyonlara yansıtılanların tamamı, askeri katil göstermek için tezgahlanan bir oyun!

Ne bir dava açıldı, ne de bir tutuklama oldu!

Yapılan açık bir psikolojik operasyondu ve bu operasyonla TSK’nın kozmik odasına girildi!

Ne hükümet ne de Bülent Arınç, hiçbir zaman pardon demedi ve o subay, erler ya da TSK’dan özür dilemedi!

En vahimi! Genelkurmay ortaya çıkıp bu konuda mensuplarını ve kurumsal kimliğin savunmadı!

Ben, diğerlerini anlarım da Genelkurmay Karargahı’nı hiç mi hiç anlayamıyorum!

***

AKP’nin Gittiği Gün Medyada Bunlar Olacak!

AKP’nin gitmesi İstiklal Savaşı’nı kazanmak kadar zor ama hiç kuşkunuz olmasın er ya da geç gidecek ve gittiği gün medyada bunlar olacak:

-Ferit Şahenk, 28 Şubat günlerindeki çizgisine geri dönecek!
-Aydın Doğan, Tayyip beni batırmak için bunları yaptı diye mülakatlar verecek!
-Turgay Ciner, kaybım 20 milyar dolar açıklamasını yapacak!
-Ahmet Çalık, Sabah-ATV bana zorla aldırtıldı diyecek!
-Erdoğan Demiören, ben bu zarara katlanamam deyip gazeteleri anında satacak!
-Albayraklar’la, Akın İpek medyadan çıkacak.Star Gazetesi ile Kanal 2 kapanacak!
-Zaman ya da F Tipi medya, anında viraj alıp yeni iktidara elçiler gönderecek!
-Durakta beklemeyi sevmeyen Enver Ören, gelen otobüse binip onun kornasını çalacak!
-TRT hakkında büyük bir soruşturma başlatılacak!
-Nazlı Ilıcak, Tayyip Erdoğan beni asla sevmezdi diye yazılar yazacak!
-Taha Akyol, AKP’in yanlışları dizisine başlayacak!
-Mehmet Barlas, AKP için kendi etti kendi buldu diyecek!
-Hasan Cemal, AKP’yi demokrasisizlik götürdü gibi laflar edecek!
-Yiğit Bulut, tekrar ulusalcı kesilecek!
-Fatih Çekirge, yine apoletlerini takacak!
-Mümtazer Türköne, yeni bir sığınak ve ambalaj arayacak!
-Eyüp Can, Ergun Babahan, Avni Özgürel, Ali Bayramoğlu, Mehmet-Altan, Emre Aköz, Nagihan Alçı ve benzerleri kendiliğinden tasfiye olacak!

NOT: Bu yazı medyanın iki yüzlülüğünü yüzlerine vurma ve tarihe not düşme adına yazılmıştır!

***

Aziz Yıldırım’a Tasfiye, Demirören’e Taltif!

Şike operasyonunun iki hedefi vardı.

Birincisi, Fenerbahçe ve futbolu ele geçirmekti ki bu projenin sahibi
F Tipi örgüttü!

İkincisi ise Aziz Yıldırım’a şahsi sebeplerden ötürü çok kızan Başbakan’ın, onu tasfiye etmeye karar vermesiydi!

Peki ortaya çıkan tablo ile kazanan kim midir?

Tartışmasız Tayyip Erdoğan’dır.

Erdoğan kızdığı Aziz Yıldırım’ı hüküm eğer Yargıtay’dan dönmez ise tasfiye etmiş oldu!

Burada altı çizilmesi gereken ayrıntılar şunlardır:

Başbakan’ın eşinin yeğeni ile evli olan Göksel Gümüşdağ’ın herkese ceza verilirken beraat etmesi manidardır!

Aynı şekilde Beşiktaş’ın antrenörü Tayfur Havutçunun şike yaptığı için ceza alması önemli. Çünkü o noktada korkunç bir kayırma söz konusudur!

Yahu maaşla çalışan bir antrenör kulüp başkanının izni ve haberi olmasan nasıl şike yapar?

Ne yani, Tayfur Havutçu,şike için ödediği paraları maaşından mı karşıladı?

Böyle bir şeye inanamak için salak olmak bile yetmiyor!

Belli ki Yıldırım Demirören, zirveler tarafından kollanmış ve bırakın tutuklanmayı, gözaltına bile alınmamıştır.

Peki bu niye mi oldu?

Demirören’ler Milliyet ile Vatan gazetelerini o siyasi zirvelerin emri ile satın aldıkları için!

Evet, Demirören’ler AKP iktidarının yeni Korkmaz Yiğit’idir!

Sadece yıldırım Demirören’in açık kayrılması bile şike soruşturmasında hukukun ötesinde başka şeylerin olduğunu göstermiyor mu?

Peki F Tipi örgütün kazancı ya da kaybı mı?

Fenerbahçeliler onlara hak ettiği dersi verdi ve hedefe oturarak gerçek yüzlerini deşifre etmeye katkı sağladı!

AYDINLIK

SABAHATTİN ÖNKİBAR: Tayyip refandumda boğulur /// CC : @sonkibar


Benzer şeyi Özal yapmıştı.

O da Tayyip Erdoğan misali , kibrinin zirvesindeydi.

”Ben ne dersem o olur ” havalarındaydı.

Öyle olmadı, yapılan referandumda halktan okkal bir şamar yedi.

İddia ile söylüyorum , bugün gündemde olan referanum yapılsa aynı sonuç alınır.

Öyle çünkü bu referandum , sırf bir kibrin ve şımarıklığın oylaması olur ve halk da buna tepki koyar!

Ne imiş efendim , Mart sonu kar-kış kıyametmiş ve seçim olmazmış!

Peki, 30 senedir yapılanlar ne?

Düşünün , halk Mart sonunda seçim olabilir mi , olamaz mı diye sandığa çağırılacak!

Ne zaman?

Aralık sonunda!

Söyleyin kim böyle bir referandum kampanyasında prpaganda için sahaya inebilir!

Bırakın Bahçeli’yi (ki o zaten 4 Kasım’daki MHP Kongresinde’de gidecek gibi görünüyor), Erdoğan bile alanlara çıkamaz.

Ayrıca referanduma gidilirse , sonuç ne olursa olsun , Tayyip Erdoğan’ın hesapları şaşacak!

Malum Anayasa’da seçime bir yıl kala değişiklik yapılamaz şartı var.

Hadise açık ve net olarak ortada , Tayyip Erdoğan , kendi politik hesapları adına siyaset mühendisliği yapıyor.

Devlet Bahçeli de , sebebi nedir bilinmez, her kritik süreçte olduğu gibi yine onun arkasına takılmış durumda!

Proje net ! Tayyip Erdoğan , kış bitiminde yani Mart sonunda yapılacak seçimin AKP’ye yaramayacağını görüyor ve yaz sonuna yani Ekim ayına almak istiyor ki kendisi de Cumhurbaşkanlığı seçiminde rüzgar alsın!

Peki bundan sonrası mı?

Olması gereken ,Cumhurbaşkanı’nın referanduma hükmetmesi!

Zira onaya sunulan değişiklik teklifinde ne bir usul hatası ne de Anayasa’ya aykırılık var.

Ama baskılar ortada, Abdullah Gül veto edeceğine benziyor çünkü Gül , riske giren biri değil . Dolayısıyla AKP güdümündeki kamuoyunu karşısına alamaz!

Oysa Abdullah Bey , riske girse Erdoğan’ı pekala kitlelerle karşı karşıya getirebilir ve Çankaya’ya adaylıkta bir kaç adım öne çıkabilir.

Gelelim veto sonrasına ?

Değişik teklifi geri çekilebilir. Zira macun tipten çıkmış yani 367′ye erişemeyeceği görülmüş .Dolayısıyla ikinci turda 360′ın bile gerisine düşebilir.

Keşke kaçağa gitselermiş!

Uludure’de bombalanan kaçakçılara malum şehit hakkı ve hatta ötesi tanındı .

Her bir ölünün yakınına , yüz küsür bin TL tazminat ödendi.

Peki ya , Afyon patlamasında hayatını kaybeden Mehmetlere ?

Yok! onların ailelerine , bırakın yüz küsür bini ,30 bin TL bile görüldü yani bir kuruş bile ödenmedi!

Dahası , yakınlarına iş imkanı yok !

Düşünün , vatan görevi esnasında vuku bunları patlamada şehit olan Mehmetçiğin yetim kalan çocuğuna bakmakla mükellef
olan dul eşine , iş verilmiyor ve sokağa atılıyor.

Gerekçe ilginç ?

Çünkü onlar doğal afet şehidiymiş!

Tam bu noktada soralım ; Uludere ‘de ölenler neyin şehidi?

Ne olur söyleyin , kaçağa gitmenin , vatan görevinden daha kutlu görüldüğü bir başka ülke var mıdır yer kürede?

Oğluna ağlamasına bile izin vermediler

Ne imiş efendim güvenlik riski oluşuyormuş!

Ne imiş efendim kaçabilirmiş!

Ne imiş efendim bir eroin taciri öyle yapmışmış!

Olunu yitiren büyük vatansever FatihHilmioğlu Hoca için söyleniyor bütün bunlar.

Evet , Fatih Hoca’ya gencecik evladı için yas tutmasına bile izin vermediler ve Silivri zindanından , Sincan zindanına naklettiler.

Bre utanmazlar! Fatih Hoca eroin tüccarı mıdır?

Hem Silivri kahramanlarından bugüne kadar kim ya da kaç kişi kaçmış?

En önemlisi de , nereye kaçacak ve niye kaçacak ?

Görüyorsunuz ,matem tutmaya bile izin vermiyorlar.

Ama gün ola harman ola!Bu karanlıkların bir sabahı olacak ve Güneş bir gün mutlaka doğacak!

Ama bilsinler ki aynı şey onların başına gelirse biz yine itiraz edeceğiz çünkü bir insanız!

Sevgili Fatih Hocam , size ve bütün ailenize sabırlar , Emir kardeşime rahmetler diliyorum.

PKK , Kışla’da kampanya yapacak öyle mi?

Erler oy kullancakmış !

AKP , pardon Tayyip Erdoğan öyle istiyor.

Bunun anlamı ne midir?

PKK’ya mesela Hakkari Dağ Komando Tugay’nda , propaganda imkanının bahşedilmesi demektir.

Sadece orası mı?

Selimiye Kışlası , Gazi Orduevi, Muhafız alayı , Anıtkabir’i Koruma Bölüğü kısacası bütün askeri alanda PKK, seçim kampanyası yapacak!

Nasıl mı olur ?

Şöyle olacak :

Seçim demek , propaganda demek değil mi?

Öyle olunca da Kışla’da oy kullanılacak erleri bunun dışında tutamazsınız! Şu halde PKK’da , erlerimize propaganda imkanı verilecek!

Sakın ”PKK parti mi?”

demeyin!

BDP’nin , PKK nın TBBM’Deki uzantısı olduğu artık gün gibi aşikar ki , bu nu BDP’liler bile saklamıyor.

Evet PKK’ya Kışla’da seçim kampanyası Bahçeli destekli Tayyip Erdoğan’ın necip milletimize son armağanı olacak …Mübarek olsun!

Aydınlık

BOĞAZLIYAN KAYMAKAMINI İDAMA GÖTÜREN MÜFTÜ HANGİ ÜNLÜ GAZETECİNİN AMCASI? /// CC : @son kibar


Sabahattin ÖNKİBAR

Boğazlıyan Kaymakamını idama götüren müftü hangi ünlü gazetecinin amcası? Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in dramatik hikayesinden alınacak dersler vardır.

Hikayeyi hatırlayalım : Birinci Dünya Savaşı yılları.. Savaş ortamında terör yaratan ve düşmanla işbirliği yapan Gregoryan Ermenileri dönemin hükümetinin çıkarttığı bir kararname ile tehcire (zorunlu göçe) tabi tutulur.

Tehcir esnasında hastalık ve kış şartlarından ötürü doğal ölümler de olur. Savaşın sonunda yaşanan işgal sürecinde İngiltere ve Fransa bu doğal Ermeni ölümlerini ilerini sürerek Osmanlı’dan diyet ister.

İşte bu diyetin kurbanlarından biri de Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’dir. Kemal Bey türlü isnatlarla Yozgat İstinaf Mahkemesinde yargılanır, ancak beraat eder.

Bu beraat kararı üzerine işgal kuvvetleri dayatır ve ikinci bir yargılamayı kabul ettirir. Bu kez mahkeme İstanbul’da kurulur. Yargılamayı yapan Mahkemenin 8 üyesinden 4’ü azınlıklardan oluşturulur.

Divan-ı Harp Reisi Mahmut Hayret Paşa, uzun yargılamadan sonra Kemal Bey’e, “Merak etme Kaymakamım suçsuzsan bu mahkeme onu ibra etmekle mükelleftir” der ve bunu dediğinin ertesi gün başkanlıktan alınır.

Mahkemeye Mahmut Hayret Paşa’nın yerine Kürt Mustafa atanır. Peki bu Kürt Mustafa kim midir?

Cumhuriyet’in ilanı ile beraber vatan hainliği isnadıyla sınır dışı edilen 150 kişiden biridir. Mahkemede onlarca tanık dinlenilir. Ve hüküm beklendiği gibi idam olur. İdam Beyazıt Meydanında infaz edilir.

İnfazdan önce Kaymakam Kemal Bey son sözleri olarak şunları haykırır: “Allah şahidimdir ki ben kimsenin öldürülmesi için emir vermedim.. Borcum var, servetim yok. Üç çocuğumu milletime emanet ediyorum. Allah vatanıma ve milletime zeval vermesin.”

10 Nisan 1919 tarihi, yaşanan bu olayla Türklüğün utanç günüdür. Ama her şerden bir hayır doğar sözünde olduğu gibi bu idamla beraber bütün İstanbul galeyana gelerek sokaklara dökülmüş ve milli mücadelenin psikolojik ikliminin yeşermesine sebep olmuştur.

Cumhuriyet’ten sonra Mustafa Kemal’in teklifi ile TBMM tarafından şehid-i milli ilan edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in ailesine de maaş bağlanır… Dahası Atatürk, Kemal Bey’in babası Arif Bey’i de, “Vatan’ın babası” ilan eder.

Şimdi sıkı durun. İşte bu milli şehidin idam cezası almasına, işgal kuvvetlerinin arzusuna binaen yalancı şahitlik yaparak katkı sunanlardan biri de kim, biliyor musunuz?

Yozgat Müftüsü Hulusi Efendi.

Peki bu Hulusi Efendi kim midir? Gazeteci-Yazar Taha Akyol’un öz be öz amcasıdır..

Tam bu noktada bir parantez açalım ve Güriş Holding’in sahiplerinden Tevfik Yamantürk’ün bizim aracılığımızla Taha Akyol’a yönelttiği iki soruyu soralım:

1) Taha Akyol’un oğlu Mustafa Akyol’un Soros vakıflarından burs ve proje çalışmaları için fon aldığı doğru mudur?

2) Mustafa Akyol’un Dinlerarası Diyalog toplantısında Türklerin, Cumhuriyetle beraber Kürtleri ve inançlıları ezip, asimile ettiği ve onlara zulüm yaptığını söylediği doğru mudur?

Tevfik Yamantürk’ün sorduğu bu soruların cevabı evet ise, tarih tekerrür etmiş, yani dün Hulusi Efendi ne ise bugün de Mustafa Akyol aynı konuma düşer mi dediniz?

Böyle durumlarda soya çekim olur mu ya da genler ne kadar etkilidir onu ben bilemem. Uzmanları cevap vermelidir.

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!