Etiket arşivi: İRAN ANALİZ

BELFER: BAHREYN MUHALEFETİ ŞİDDET UYGULUYOR VE İKİYÜZLÜ


İRAN ANALİZ / Orta Avrupa Uluslararası ve Güvenlik Çalışmaları Dergisi Yazı İşleri Müdürü Dr. Mitchell Belfer yaptığı açıklamasında Bahreyn muhalefetinin İran ile kurduğu işbirliğine, ülkede uyguladığı şiddetin aksine dış dünyaya verdiği gerçeği aksettirmeyen “iki yüzlü” tavırlarını gündeme getirdi. Fars devletinin bölgesel istikrarı baltalamak için de Ortadoğu genelinde şiddeti desteklediğini söyledi.

Dünya genelindeki ülkelerin inkarına rağmen “kesin” delillerin hükümet karşıtı gösterilerdeki şiddetin boyutlarını gözler önüne serdiğini söyledi Dr. Mitchell Belfer. Orta Avrupa Uluslararası ve Güvenlik Çalışmaları Dergisi Yazı İşleri Müdürü olan Belfer Körfezdeki gelişmelerle ilgili olarak konuştu.

Bahreyn muhalefetinin İran ile gizlice anlaştığını söyleyen önde gelen güvenlik uzmanı Dr. Belfer, bir Fars devleti olarak İran’ın bölgesel istikrarı sarsmak için Ortadoğu genelinde şiddeti desteklemeyi sürdürdüğünü ifade etti. Bahreyn muhalefetinin ikiyüzlü olduğunu söyleyen Belfer bunun ülkenin Cenevre’deki Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinin ikinci Küresel Periyodik Dergisinin ikinci oturumu boyunca ifşa olduğunu söyledi. Buna göre önde gelen bölgesel şahsiyetlerden birisinin İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecat’ın alnını öptüğü fotoğraf yer aldı. Bunu bir ifşaat olarak yüzlere vurulan tokad şeklinde değerlendirdi.

“Geçtiğimiz 18 ay boyunca Bahreynliler, kendisini devrimciler diye lanse eden, İran desteğiyle suçlanan Kutsal Savunma adlı (14 Şubat Şii koalisyonu gençliği) küçük bir grubun işlediği sokak şiddeti ve sürekli sıkıntıları yaşadı.” diyen Dr. Belfer sözlerini şöyle bitirdi: “İçlerinde Bahreyn’in yakın müttefiki Amerika da dahil olmak üzere dünyanın çoğu İran ile Bahreyn’de işlenen şiddet ile İran arasındaki bir ilişkiyi duymak istemedi; sürekli olarak bu hususu reddetti.”

ŞEYH ŞİHAL: SÜNNİLERİN ONURUNU ÇİĞNETMEYİZ!


İRAN ANALİZ / Lübnan’daki “Selefi Hareketi” kurucusu alim ve davetçi Şeyh Şihal yaptığı açıklamasında General Visam Hasan suikastını Lübnan’ın suikastı olarak nitelendirdi. Şeyh Şihal yaptığı basın toplantısında suikastın arkasındaki hedefin Lübnan olduğunu; çünkü bunu yapanların “ya biz ya da hiçbir kimse” siyasetini uygulayanlar olduğunu söyledi.Bu siyaseti yönetenlerin İran-Suriye mihveri, yürütenlerin ise Lübnan’daki (Hizbullah gibi) araçları olduğunu belirtti.

İslami İhsan ve Hidayet Derneği merkezinde düzenlediği basın konferansında konuşan Şeyh Şihal gündemdeki gelişmeler ve Sünni kökenli General Visam Hasan suikastına dair görüşlerini paylaştı.

Trablus’taki dernek merkezinde yaptığı toplantıda Şeyh Şihal müteveffa General Hasan’ın Lübnan’daki güvenlik elemanlarından en önemli bir sütun olduğunu söyleyerek suikastın ülkede kaosu yaymak ve böylece hegemonyanın devam etmesini sağlamak olduğunu belirtti. Güçler dengesinin değişmesinden mezkur kesimlerin korktuğunu belirten Şeyh Şihal Lübnan’daki tüm mertlere, tüm mezhep, siyasi parti ve oluşumlara seslenerek uykularından uyanmaya özgürlükleri ve şereflerini savunmaya davet etti.

Trablus’ta Esed-Hizbullah yanlısı terör örgütlerinin çıkardığı fitne eylemlerinin durması, ordunun bölgede yayılması hadisesine de değinen Şeyh Şihal ordunun yayılmasını kendilerinin istediğini, resmi kurumların şu veya bu şekilde istismar ederek kullanılması karşısında uyarılarda bulunduklarını söyledi.Bu durumun ülkeye ve halka zarar verdiğini kaydeden İslam davetçisi hepsinin sakinlikten yan olduklarını; ancak bunun kanları, şerefleri ve vatanları aleyhine de yaşanmaması gerektiğini belirtti. Ordunun iyi işler yapmasına eyvallah çektiklerini sözlerine ekleyen Şeyh Şihal: “Ama kalkıp da sözde güvenliği temin adına Ehli Sünnetin onurunun çiğnenmesine de rıza göstermeyiz!” diyerek mesaj verdi. Şeyhin konuşmasında işaret ettiği çeşitli devlet kurumlarına sızarak kendi çıkarları doğrultusunda çalışanlar cümlesinden çoğunlukla Hizbullah örgütünün anlaşıldığına dikkat çekiliyor.

Hizbullah’ın oyuncağı haline gelen azınlık hükümetinin başbakanı Necip Mikati ile ilgili sorulan soruya da cevap veren Şeyh Şihal önemli mesajlar verdi. Mikati’ye daha öncesinde nasihat ettiklerini; ancak kendisinin böylesi bir kriz ve çıkmaza düşmek istediğini söyleyen Şihal: “Kendisi bu çıkmazı istedi, nasihatımızı dinlemedi. Bu görevi (Başbakanlık) kabul etmesindeki gayreti nedeniyle ülkeye zarar verdi, Sünni topluma zarar verdi. Bizler Selefi grup olarak kargaşayı reddediyoruz. Herkesten İslam dininin gereklerine uygun davranmasını istiyoruz. Ancak bu şey başkan Mikati gibi bu veya şu şekilde buna katılmak veya sebep olmak karşısında sessiz durma anlamında gelmez.” dedi.

Son olarak Lübnan’daki Selefi Grubun kurucularından olan Şeyh Şihal konuşmasında hükümetin çalışmaya devam edebileceğini; ancak gerçekte hükümetin sanki yokmuş gibi olduğuna işaret çekti.

LÜBNANLI VEKİL: ARTIK KENDİMİZİ KORUMA DEVRİ GELMİŞTİR!


İRAN ANALİZ / El-Müstakbel hareketinden milletvekili Halid Dahir yaptığı açıklamasında ülkedeki tüm Sünni gençlerin kendisini koruyacağını, tıpkı terörist bombalı saldırılarda olduğu gibi bir şekilde başkalarının kendilerini öldürmelerine izin vermeyeceklerini, bunun kendileri ayıp olduğunu söyledi. Tümgeneral Vissam Hassan’ın terör saldırısına kurban gitmesi üzerine konuşan Zahir Hizbullah ve 8 Mart cephesine de açıkça mesaj verdi.

Yaşanan kanlı terör saldırısı üzerine konuşan milletvekili Halid Zahir MTV’ye verdiği demecinde: “Tüm Ehli Sünnet gençleri kendi nefsini korumaktadır. Bu şekilde öldürülmeye izin vermeyeceğiz.” dedi. Bugünden sonra önlerinde kendilerini savunmaktan başka bir çare kalmadığını vurgulayan milletvekili bu meselenin sadece Sünniler için değil aynı zamanda Hristiyan gençler için de söz konusu olduğunu söyledi. Bu konuda daha fazla bir şey de söylemek istemediğini belirtti.

Hizbullah’ın kendilerini tehdit ettiğini ve zaten 14 Mart Cephesini pasifist gördüğünü ve milli uzlaşmaya istekli olduğunu söyledi. “Ancak Hizbullah ve 8 Mart cephesi bilmelidirler ki sadece bizler ölmeyeceğiz, aksine onların grubu da ölecektir.” şeklinde konuştu.

Hizbullah’a hitap eden vekil Zahir: “Bizlerden 100o kişi veya 10 bin kişi öldürürürsünüz; burada mesele yok; ama şunu bilin ki ülkeyi size teslim etmeyeceğiz!” dedi ve ekledi: “Herkes Hizbullah’ın çıkardığı fitneyi durdurmasına çalışmalıdır. Bu da ortak bir konum almakla olur.”

Hükümetin istifasına dair sorulan soruya verdiği cevabında ise Zahir şunları söyledi: “Ey Necip Mikati! Halk seni devirmeden önce istifa et!” Son olarak Zahir açıklamasında mevcut Lübnan hükümetinin kendi başına karar alan bağımsız bir hükümet olmadığını; aksine Suriye rejimini savunan bir hükümet olduğunu söyledi.

TÜRKİYE VE BÖLGE İÇİN İRAN’IN ÇİZDİĞİ HAYALİ SENARYO


İRAN ANALİZ / Sosyalist-Arap ideolojisini savunan Baas Partisi üzerinden Nusayri-Şii yapısını kuran Hafız Esed rejimiyle İran devleti arasındaki stratejik ilişki oğul Esed ile derinleşerek devam ediyor. Mart 2011 tarihli devrimle birlikte Caferi İran İslam Cumhuriyeti’nin Nusayri-Baas Suriye rejimi ile kurduğu ilişkinin salt stratejik-ekonomik olmadığı aksine itikadi/ideolojik ve çok boyutlu derin bir ilişki olduğu ortaya çıktı. Enformasyon, telekomünikasyon, istihbarat, cyber güvenlik başta olmak üzere her tür ekipman desteğinde bulunan İran devleti, devrimi bastırması için Esed’e istihbarat, devrim muhafızları, Kudüs Güçleri militanları, uçaklar dolusu mühimmat,silah ve lojistik desteği vermeye devam ediyor. Esed rejiminin bekasını kendisinin bekasıyla eşdeğer gören İran’ın attığı tüm adımları Türkiye ve bölge için açık tehdit içerirken, çizilen hayali&tehlikeli senaryoda planlanan hususların bölgede azınlık Şii mezhebi temelinde bir yapının tesis edilmek istendiği ise gayet açık olarak görülüyor.

Esed rejiminin ayakta kalmasının kendisinin bekasıyla eş değer gören İran’ın bu tutumunu en iyi Ali Hamaney ifade etmişti: “Suriye’nin Zaferi, İran’ın Zaferidir!”

İran’ı ve Şii jeo-politiğini yakından takip eden uzmanlara göre Esed rejiminin -imkansız olmasına rağmen- eğer ayakta kalması sağlanır ise şu senaryonun gerçekleştirilmesi planlanıyor.

1- Suudi Arabistan’ın kısmen Şiilerin yoğun olduğu doğu kısımlarında İran nüfuzundaki bir bölgenin kurulması için silahlı Şii grupların oluşturulması. Bu yönde çalışmaların mevcut olduğu, Kasım Süleymani’nin çeşitli girişimlerde bulunduğu biliniyor.

2- Tahran’ın aslında yine etkisi olan; ama kimi zaman istekleri dışına çıktığı sanılan Allavi ve Suriye devrimini destekleyen diğer Iraklı öne çıkan ekipleri tasfiye etmek. Maliki gibi kendisinin kontrolündeki yapıyı tamamen tesis etmek

3- Hamaney nükleer silahların üretilmesi yönündeki çalışmaların hızlandırılması yönünde talimatlar verdi.

4- Şii ittifakın parçası olan Fazilet Partisi’ndeki üst düzey bir yetkilinin ortaya çıkardığına göre İran rejimi Iraklı Şii liderleri Esed’in muhtemel başarısıyla ilgili olarak uyardı. Devrimi bastırması halinde gelişmelerin bölgede ciddi yansımaları olacağını belirten İran, Esed’in zaferi için ona tam destek verilmesini istedi. Böylece sonraki süreçte “Devrim Muhafızlarının” rakip gördüğü iddia edilen İyad Allavi dahil olmak üzere Mesut Barzani, Celal Talabani ve devrime çeşitli şekillerde destek verildiği düşünülen kesimlerin tasfiyesine başlanacak. Bu çerçevede sahada etkisi olmasa da Irak İslam Partisi gibi İhvanul Müslimin kökenli oluşumların da tamamen yok edilmesi planlanıyor.

5- Eğer Esed iktidarda kalabilirse Lübnan ve Suriye içindeki Filistinlilerin baskı altına alınması, bir daha başlarını kaldırmaması için de İran’ın planı hazır. Buna göre halihazırda Şebbihalarla birlikte katliamlarda Esed’e destek veren “Filistin Halk Kurtuluş Cephesi – Genel Liderlik” örgütü sahaya girecek. İran-Esed uzantısı bu taşeron örgüt iki ülkede daha etkin rol oynayacak, Filistin direniş hareketlerini bastıracak. Ahmet Cibril başkanlığındaki bu ekipin Esed rejimiyle ilişkisi, aldığı destek ve yaptığı işlere dair daha öncesinde İran Analiz’de detaylı bilgiler yer almıştı. Cibril’in ekibinin Hizbullah ile birlikte Lübnan’da Hamas’ı zayıflatması da planlar arasında yer alıyor.

6- Sözde Esed rejiminin iktidarda kalacağı varsayılan senaryoya göre ülkede reformlar yapılacak, içerdeki muhalefet tamamen bastırılacak ve Baas Partisi yeni bir güç olarak yeniden Suriye’de yerini alacak. Sadece Suriye’de iktidarda olan sosyalist-faşist anlayış olan Baas ideolojisinin aslında Şii/Nusayri azınlık rejimi olan Esed hanedanı tarafından kullanıldığı gayet iyi biliniyor. Bu çerçevede Şah ve sonrasında Şii Humeyni-Hamaney rejimlerinin Baas Suriyesi ile değil Alevi/Nusayri Esed diktası ile ilişki kurduğu gerçeği bir kez daha hatırlatılıyor.

7- Esed’in bekasından en büyük nasibi ve zararı ise İran’ın bir numaralı düşman olarak gördüğü Suudi Arabistan Krallığı alacak. İran bu zaferiyle birlikte Kudüs Güçlerini var gücüyle harekete geçirecek, Katif bölgesindeki Şii unsurları sıkı bir işbirliği ve destekle kullanacak.

8- Körfezdeki diğer ülkelerin de direk etkileneceği senaryoya göre 80′lerde birçok terör faaliyeti yürütülen Kuveyt’te Şii terör hücreleri yeniden uyandırılacak. Ülkede nisbi olarak ciddi bir nüfusa sahip Şiiler gerçeği de göz önüne alındığında İran’ın mezhepçi kartını rahatlıkla kullanabileceği gerçeğine dikkat çekiliyor. Ülkede atılacak adımlarla güvenlik zaafiyeti oluşturulacak. Şii bölücü gruplar su havzalarında eylemler yaparak ülkeyi kendisiyle boğuşan bir yapıya dönüştürecek. Geçtiğimiz gün İran’a giden bazı önde gelen Kuveytli Şii şahsiyetlerin sanki devlet adamı gibi ağırlanması, üst düzey bir protokol uygulanması bunun bir diğer delili şeklinde değerlendiriliyor. Kuveyt geçtiğimiz yıllarda ve halen ülkede terör faaliyeti yürüten bir takım İranlı*Şii terör şebekelerini, hücrelerini ifşa etmiş, ajanları tutuklamıştı.

9- Mısır’ın yeni iktidar elitleri ve hükümeti de İran’ın hedefinde. En temelde Sünnilere düşman bir zihniyet olan 12 İmam anlayışı (Şiilik-Caferilik) İran’da Velayeti Fakih denen düşünce ile iktidar ideolojisi halini aldı. Hamaney ve Şii mollaların rehberliğinde, tamamı Şii müntesiplerinden oluşan siyasiler, askerler ve üst düzey liderliğin hakimiyetindeki İran rejimi Sünni dünyasını, Sünni oluşumları ve karşısında güç olarak belirecek her yapıyı hedef alıyor. Bunların başında da Mısır’da Hasan el-Benna’nın kurduğu küresel bir Ehli Sünnet vel Cemaat anlayışını savunan İhvanul Müslimin (Müslüman Kardeşler) hareketi geliyor. 2011 yılında Mübarek diktasının devrilip İhvan liderlerinden Prof. Dr. Muhammed Mursi’nin Cumhurbaşkanı olması ile Mısır bir kez daha İran için en büyük tehdit halini aldı. Özellikle Nusayri-Baas Esed diktasına karşı Suriye devrimini açıkça desteklemesi, mazlumun yanında zalimin karşısında olduğunu Tahran’da haykırması nedeniyle Mursi, İhvan ve Mısır da Fars-Şii İran devletinin düşman kategorisinde. Bu çerçevede senaryoda bir türlü başarılı olamadıkları Mısır’da İran’ın Şiileştirilmiş fanatik azınlık grup aracılığıyla bir hamle yapma planı var. Sabık rejim mensuplaırı ile sıkı dirsek temasında bulunan Tahran’a Mübarek’in adamlarından bir ekip ziyarette bulunmuştu. Burada General Kasım Süleymani ile görüşen heyetin neler yapacağı önümüzdeki günlerde belirginleşecek.

10- Türkiye’yi her anlamda açıkça düşman olarak gören, bunu tüm medya kanallarında en üst devlet yetkililerinin ağzından deklare eden İran rejiminin senaryosunda Kuzey Irak ve PKK meselesi de var. PJAK ile zaten karşılıklı alışverişte bulunan, ayrılıkçı sosyalist Kürt örgütlerine her tür imkanı sağlayan İran rejimi Suriye’deki örgüt uzantılarını da kullanma peşinde. Barzani liderliğindeki yapıyı da mümkün mertebe zayıflatıp Maliki’yi güçlendirmeye çalışacak olan İran’ın burayı PKK için daha büyük ve manevra alanı geniş bir bölgeye çevirme planları var. Elbette tüm bu güçler Türkiye’ye karşı kullanılacak.

Özetle; caferi (Şii) İran Rejiminin stratejik-akidevi-iktisadi,diplomatik-kültürel ve askeri anlamda Suriye üzerinden inşa etmeye çalıştığı yapı çökme noktasında. Şiiliğin aşırı kolu olan Nusayri Esed iktidarını her anlamda destekleyen İran bunu yaparak iki ana hususu gerçekleştirmek istiyor.

Birinci husus: İran’ın bölgede karşısında ciddi hiçbir yapı bulunmaksızın bölgesel lider olması hedefi

İkinci husus: Eğer Esed başarırsa diğer tüm Arap ülkelerini yaptığı nükleer silah çalışmaları dahil birçok hususta Tahran’a boyun eğdirmek.

Ancak gerek yukarıda maddeler halinde zikredilen senaryo, gerekse hedeflenen şeylerin hiçbirinin İran açısından mümkün olmadığına dikkat çekiliyor. Zira çok büyük askeri hava üsleri, tugaylar, kolordular, askeri birlik ve bölüklerin, emniyet binaları, istihbarat unsurları, lojistik hatları, genelkurmay binası, savunma binasının Özgür Suriye Ordusu ve Suriye direnişi tarafından çok büyük darbe aldığı, ele geçirildiği Suriye’de Esed rejimine bağlı on binlerce asker, şebbiha ve diğer Şii terör örgütü milisleri öldürüldü. Halkın ciddi destek verdiği devrim ve onu koruyan silahlı direniş hareketlerinin ülke sathında yayılmış olması, her gün mevzileri ele geçirmeleri İran’ın senaryosunun hayali olmaktan öteye gitmeyeği yönündeki kanaatleri güçlendiriyor.

IRAKLI Şİİ TERÖR ÖRGÜT MİLİTANLARI ESED SAFINDA SAVAŞIYOR


İRAN ANALİZ / Reuters’in bizzat Suriye içinde Esed çeteleriyle birlikte katliamlara karışanlarla yaptığı görüşmelerle birlikte yayımladığı habere göre ülkede yüzlerce Iraklı Şii terörist bulunuyor. Çoğunluğu Ayetullah Ali Hamaney’i merci olarak kabul eden Şii teröristlerin çoğunlukla Mehdi Ordusu’nun eski militanları veya ayrılanlar olduğu, Bedir Tugayları ve Asaibul Hak ile Hizbullah Tugaylarından olduğu belirtildi.

Iraklı fanatik Şii şahsiyetler ve siyasilerin açık desteğiyle, resmi olarak Maliki’nin Esed yanlısı politikaları neticesinde yüzlerce teröristin Suriye’ye girdiği bilgisi bir kez daha doğrulandı. Esed rejiminin çökmesinin Irak’taki Şii yoğunluklu hükümetin zevali ve kazanımlarının ciddi darbe alacağı yönündeki korkunun da bu destekte önemli rol oynadığına dikkat çekiliyor.

Terörist Mehdi Ordusundan ayrılan ve ismini Bekni Ebu Hacer olarak belirten şahsın Reuters’e telefonla verdiği demecine göre Suriye’de bir tugay kuruldu. 500 Iraklı ve Suriyeli milisin bulunduğu tugayın ismi ise “Ebul Faz el-Abbas”. Bu Şii örgüt Özgür Suriye Ordusu direnişçilerine yönelik saldırılar düzenliyor.

Öte yandan Ebu Mücahit diye kendini tanıtan bir diğer şahıs ise görevlerinin mercilerin ofislerini ve Şii bölgelerini, türbelerini korumak olduğunu belirtti. Belirli bir savaş mekanının bulunmadığını söyleyen kişi: “Ancak bazen ordu ile ÖSO’ya ait noktalara yönelik saldırılar düzenliyoruz.” itirafında bulundu.

Bunun yanı sıra milislerle iş tutan bir siyasinin aktardığına göre İran, Bedir Tugaylarından önemli bir Şii Iraklı şahsiyeti silahlı Şii grupları kontrol etmek ve Suriye hükümetiyle bunlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere görevlendirildi.

Mezkur demeci veren şahsiyetler gönüllü olarak Suriye’ye giden ve savaşmak isteyen Şii milisler hakkında Iraklı siyasilerin ve hükümetin bilgisi olduğunu da sözlerine ekledi. Lübnan Hizbullah örgütü savaşçıları ve subaylarının da ülkede bulunduğunu söyleyen ebu Mücahid, bunların rejim yanlısı vatandaşlara silahlı eğitim verdiği ve savaş yeteneklerini artırmaya yönelik faaliyetlerde bulunduğunu kaydetti.

İRAN’DA ÜLKENİN MEVCUT DURUMUNU ELEŞTİREN HERKES HEDEFTE


İRAN ANALİZ / İranlı siyasi aktivist ve Özgürlük Hareketi Partisi mensubu Muhammed Tevessuli ülkedeki insan hakları ihlalleri, baskıları ve kampanyaları çerçevesinde 11 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Beş yıl siyasi ve medya faaliyetleri yapması da yasaklanan Tevessüli’nin milletvekili temyiz için mahkemeye başvuracaklarını söyledi. Ancak yerel kaynaklar İran yargısınn rejime tehdit olarak gördüğü hiçbir kimsenin kararını bozmadığı ve cezayı aynen uyguladığı gerçeğine işaret ediyor.

ISNA’ya konuşan avukatının kararı temyiz için 20 gün içinde mahkemeye götürücekleri yönünde demeci oldu. Tevessüli’ye yönelik suçlama diğer tüm siyasi aktivistler, düşünürler ve kişiler için yapılanlarla aynı: “milli güvenliği kışkırtmak, İslam Cumhuriyeti rejimine karşı propaganda faaliyetleri yapmak.”

Eylül ayında yaptığı açıklamasında Tevessüli kendisine yönelik suçlamalara karşı bir savunma yapmayı reddettiğini ilan etmiş ve yargılamayı yapan mahkemeyi “gayri meşru” olarak nitelendirmişti. Mahkedeki konuşmasında Tevessüli şunları ifade etmişti: “

“Yıllarca kamu hizmeti yaptığım şahsi tarihimde, hem seçim öncesi hem de sonrasında, rejimin, milli çıkarların temel ilkelerini ve ideallerini korumaya sadık kaldım. Yasal bir dayanağı olmayan ve sonuçları zaten çok önceden belirlenmiş bir davayı savunmamakla kendimi daha iyi hissetmiş olacağım.”

Bir takım siyasi aktivistlerin eski Cumhurbaşkanı Muhamme Hatemi’ye hitaben İran’da “özgür, sağlıklı ve adil seçimlere” dair bir ihtimal vermediklerini yönünde kaleme aldığı mektupla irtibatlı olduğu gerekçesiyle Tevessülü geçtiğimiz yıl Kasım ayında tutuklanmıştı. İran’daki mevcut durumu gözlemleyen, ülkede yaşayıp hukuksuzluk, adaletsizlik ve haksızlığı eleştiren nerdeyse hemen her yazar, düşünür ,aktivist ya tutuklanıyor, ya ceza alıyor ya da rejimin sıkı baskılarına maruz kalıyor.

Tevessüli 1979 devrim sonrası Tahran’ın ilk belediye başkanlığını yapan önde gelen siyasi şahsiyetlerden birisi olarak biliniyor. Kendisi 2009 yılındaki hileli cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası rejimin başlattığı tutuklama ve sindirme kampanyalarında hedef alınanlardan birisi oldu. İki ay boyunca hiçbir somut gerekçe olmaksızın tutuklanan Tevessüli yeniden tutuklandı.

LÜBNANLI VEKİL HİZBULLAH’I KENDİ SİLAHIYLA VURDU


İRAN ANALİZ / Şii Hizbullah örgütü genel sekreter yardımcısı Şeyh Naim Kasım, Suriye halkının katledilmesinde Esed güçleriyle aynı safta savaşırken direnişçilerce öldürülen çok sayıdaki üst düzey komutanı, yetkilileri ve militanlarının sayısının artmasıyla ilgili manipülatif açıklamalarda bulundu. On binlerce masumun öldürüldüğü Suriye’de katliamlarda yer alan ve ciddi darbeler yiyerek tabutlar içinde Lübnan’a gönderen yüzlerce Hizbullah militanının oluşturduğu atmosfer örgütü kullandığı medya dilini farklılaştırmaya itti. Hizbin açıklamasına ironik bir cevap milletvekili Mervan Hamade’den geldi.

Hizb genel sekreter yardımcısı Naim Kasım’ın uyduruk iddialarına cevap veren milletvekili Mervan Hamade şunları söyledi: “Şeyh Naim Kasım’ın mantığı gerçekten garip! Ben el-Müstakbel hareketini ve kurucu Şeyh Refiki bilmiyorum. Bildiğim şey el-Müstakbel hareketinin tarihiyle ilgili. O da şudur ki el-Müstakbel hiçbir silahlı saldırıya karışmamıştır, hiçbir katliama veya cinayete karışmamıştır. Bu sebeple de bir suikast veya adi bir suça karışmakla itham edilip de yerel veya uluslararası adaletten kaçmamaktadır.”

Bir televizyon kanalına konuşan milletvekili Hammade Hizbullah örgütünün elini Lübnan’ın böğrüne sapladığını, bir diğer elini de Suriye bölgesine saplamak istediğini söyledi. Suriye’de Hizbin abesle iştigal ettiği bir savaş aracılığıyla da hikayenin döndüğünü belirtti.

Suriye muhalefetinin sürekli olarak maddi sıkıntı, silah eksikliği yönünde şikayet ettiklerine değinen Hammade Beşşar Esed rejimine karşı bu nedenle bir hasmın çıkmadığını söyledi. Ancak inşallah bir hasmın çıkacağını; ancak bunun özellikle el-Müstakbel olamayacağını sözlerine ekledi ve: “El-Müstakbel hasım olamaz; çünkü onların insanların evlerinin altında patlayıcı ve silah depoları yok! Olamaz çünkü tüm Lübnan sathına ve Suriye içine konuşlandırıp yayacağı silahlı unsurları, milisleri veya askerleri yok!” şeklinde konuşarak açıkça tüm bunları bünyesinde barındıran Hizbe mesaj verdi.

el-Müstakbel hareketinin bazılarının sandığı gibi mali olarak da öyle çok güçlü olmadığını belirten milletvekili, ellerindeki maddi imkanlarının da güçleri nisbetinde basın-eğitim gibi alanlarda kurumları, yetkilileri ve liderleri için harcandığını söyledi.

CİDDİ İFŞAATTA BULUNAN VE TUTUKLANAN İRANLI DİN ADAMI KOMADA


İRAN ANALİZ / İranlı din adamı ve düşünür Ahmet Kabil’in tutuklu bulunduğu cezaevinde çok kötü sağlık durumu olduğu ve beyin tümörü taşıdığı nakledildi. Kelime adlı internet sitesinin naklettiğine göre Meşhet’deki Vekilabad Cezaevinde toplu katliamlara karşı eleştirilerde bulunan İranlı din alimi tutuklu bulunduğu aynı cezaevinde sağlık durumu nedeniyle koma halinde.

Ailesinin aktardığına göre beyin tümörü bulunan İranlı mahkum din alimi komaya girdi. Doktorlar da artık tedavi etmeye son verdi. Belirtilerin geçtiğimiz yaz ayında gerçekleştirdikleri ziyarette belirginleştiği bilgisini veren ailesi kendisinin sonrasında geçici bir şekilde serbest bırakıldığını aktardı. Bir süre sonra medikal testler kendisinde tümör olduğunu ortaya çıkardı.

2011 Ağustos ayında Kabil’e 20 ay hapis cezası verilmiş ve Vekilabad cezaevine nakledilmişti. Kendisi gibi binlerce düşünür, din adamı, yazar, çizer, aktivist, öğrenci, hukukçu ve vatandaşın karşı karşıya kaldığı suçlamaların aynısı Kabil’de yöneltildi: “rejime karşı propaganda yapmak ve lidere yani Hamaney’e hakaret etmek!” İran’da rejimin paranoya seviyesindeki ithamlar, suçlamalar ve kullandığı dil birçok kesim tarafından sert şekilde eleştiriliyor. Ahmet Kabil’e klişe suçlamaların yanında bir de Ayetullah Hüseyin Muntaziri’nin cenaze törenine katılma suçlaması yapıldı! Aynı şekilde muhalif Şii Ayetullah el-Uzma Muntaziri’nin cenazesine katıldı diye birçok kişi de tutuklanmıştı.

Sekiz aylık hapis cezasını müteakiben serbest bırakıldıktan sonra Kabil, İran’daki İnsan Hakları Uluslararası Hamlesi teşkilatını yaşanan korkunç katliamlar hakkında bilgilendirmişti. Buna göre Vekilabad cezaevinde “uyuşturucu suçlarından” olduğu iddiasıyla hapis yatan 70 kişilik bir mahkum grup toplu bir şekilde idam edilmişti.

İranlı yetkililer ise tıpkı hemen hemen diğer tüm hadiselerde olduğu gibi bunu da inkar etti. Ancak İran yasalarına göre yüksek orandaki uyuşturucu suçlularına ölüm cezası verilebiliyor.

BAHREYN’DE TERÖRÜN KAYNAĞI: FANATİK Şİİ ANLAYIŞI


İRAN ANALİZ / Bahreyn Vakıflar, İslami İlişkiler ve Adalet Bakanı Şeyh Halid bin Ali Al Halife yaptığı açıklamasında ülkede yaşanan siyasi duruma değindi. Ülkede siyasi çalışmalar anlamında bir hoşgörü ortamının oluşturulması için tüm siyasi gruplarla irtibata geçtiklerini belirten bakan bunun karşısında şiddete bulaşan, mezhepçi bağnaz bir anlayışa sahip olanların sorun teşkil ettiğini söyledi. Bakan, ülkede karmaşa çıkaran Şii oluşumların Hizbullah, Şirazi grubu, Sadr grubu gibi fanatik görüş sahipleriyle aynı zeminde olduğunu belirtti.

Mezkur fanatik Şii grupların düşüncelerini benimseyen dernekler, şahsiyetler ve din adamlarının varlığına işaret eden bakan bu görüşlerin ve kaynağın gerçekte körfezdeki ülkelerin milli güvenliğini tehdit etmelerinin ana sebebi olduğunu söyledi. Aşırılık yanlısı grupların temelde merci olarak kabul ettikleri Veliyyi Fakih düşüncesini uygulamak için siyaseti alet ettiklerini belirten bakan bunların vatandaşlık, toplumda barışçıl bir şekilde birlikte yaşama, siyasi bölücülük kavramından uzak durma, farklı farklı siyasi görüşleri ve yapıların olduğu gerçeğini kabul etme gibi hususlardan uzak oldukları gerçeğine dikkat çekti.

Böylesi fanatik ve aşırı görüşleri savunan kesimlerin tek bir projeyi temsil edenler olduğunu söyleyen bakan bunların bazı dini merciler aracılığıyla ortak bir çerçevede buluştuğuna, Velayeti Fakih temelinde siyaseti istismar eden örgütler, dernekler ve oluşumlar aracılığıyla bunların çalışmalarını yürüttüklerini belirtti. Velayeti Fakih rejiminin temel amacının da Bahreyn ve Arap körfezi ülkelerindeki milli güvenliği ve istikrarı bozacak her tür çalışmayı desteklemek ve devrim ihracı etmek olduğunu sözlerine ekledi.

Verilen desteğin bölgesel merciler ve körfez ülkelerindeki dini mercilerle irtibatlı bir şekilde yapıldığına değinen bakan bunun Şii örgütlere faaliyetlerinde şer’i meşruiyet ve zemin temin ettiğini söyledi. Böylece kendisince şer’i (dini) dayanak bulan örgütler de terör, aşırılık, yönetime ve diğer mezhep mensuplarıyla esimlere nefret, kin duygusu gibi yeni bir ruhu inşa etmek üzere çalışıyor. Muhalif siyasi partiler ve gruplar da terörü bir araç olarak kullanan bölgedeki diğer aşırılık yanlısı siyasi partiler ve oluşumlarla irtibatlı. Bu örgütler muhalif gruplara, derneklere, oluşumlara maddi, manevi, lojistik her anlamda destek veriyor.

Takip edilen böylesi siyasetlerin de neticede mezhepler arasındaki yakınlaşma mefhumunu zayıflattığını, milli uzlaşma kavramına darbe vurduğunu, dini mezhepler arasındaki güveni zedelediğini, toplumun diğer gruplarıyla aralarındaki ilişkiyi zarara uğrattığını belirtti bakan. Bahreyn’deki Şii örgütlerin mezhepçi ideolojiyle, din adamlarının siyasi rolünün terör, şiddet ve aşırılık şeklinde tamamlandığı yönündeki ortak kanaatlere işaret etti.

Çok fazla isim vermeden durumu açıklamaya çalışan bakanın işaret ettiği Bahreyn’deki terör saldırıları, şiddet ve mezhepçi siyasetin mimarı olarak ön planda Şii el-Vifak İslami Derneği çıkıyor. 14 Şubat İtilafı adıyla bir araya gelen çok sayıda Şii siyasi, dini ve kültürel oluşum ülkedeki mezhepçi fanatizmin uygulanmasında, toplumun bölünmesinde önemli roller üstleniyor.

MALİKİ’Yİ İKTİDARA GETİREN AMERİKA YENİDEN DEVREDE


İRAN ANALİZ / Kukla Maliki başkanlığındaki Irak’a son haftalarda yoğun şekilde Amerikan işgal ordusuna ait çeşitli birliklerin geldiği yönünde önemli bilgiler yer alıyor. Buna göre sözde Irak hava sahasını kullanarak Suriye’ye giden İran uçaklarını teftiş etmek amacıyla ülkeye geldiği öne sürülen askerlerin başkentteki Müsenna Hava üssünde konuşlandığı, yine Suriye sınırına da bir kısmının gönderildiği kaydedildi. Iraklı kaynaklar ise asıl amacın Suriye direnişinin büyük başarısı nedeniyle Maliki hükümetine yönelik tehdidin açık hale geldiği, sınır kapılarını kontrol etmekte aciz kalan Şii güçlere destek verilmek olduğunu belirtiyor.

Kuveyt es-Siyase Gazetesinin aktardığına göre bu Amerikan işgal askerleri aynı zamanda el-Kaide’ye karşı savaşan hükümete bağlı özel birliklere operasyon, baskın ve silah eğitim de verecek. Iraklı kaynaklara dayandırılan habere göre Suriye ile sınırdaki Anbar eyaletinde bulunan sınır kapılarına çeşitli Amerikan işgal askerleri konuşlandırıldı. El-Velid ile Kaim sınır kapılarına yerleşen işgal askerlerinin günlük olarak Suriye’ye geçecek tır ve araçları kontrol edeceği öne sürüldü. Ninova eyaletindeki Rebie sınır kapısına da bu askerlerin yayılacağı yönünde Kürt kaynaklarının bilgi sızdırdığı ileri sürüldü.

Gelişmelerle ilgili olarak el-Irakiyye’den Hamid Mutlak yaptığı açıklamasında Bağdat ile Washington arasındaki anlaşmaya göre belirli zaman ve şartlar altında Amerikan askeri birliklerinin girişine izin verileceğine dikkat çekti. Siyase gazetesine konuşan ve meclis savunma/güvenlik komisyonu üyesi olan milletvekili Mutlak:” Amerikanın tüm Irak-Suriye sınır kapılarını kontrol edecek askeri güçlerini yerleştirmesi yönündeki doğrulanmamış taleple ilgili komisyonun şüpheleri ve çekinceleri mevcut. ” dedi. Komisyonun bu gelişmenin detaylarıyla ilgili bilgisi bulunmadığını itiraf eden Mutlak, başkanlığını Nuri Malikinin yaptığı Silahlı Kuvvetler Genel Komutanlığı ofisinin olayla ilgilendiği gerçeğini gözler önüne serdi.

Konuşmasına devam eden Mutlak, Washington’un 2003 yılında ülkeyi İran nüfuzuna teslim etmekle büyük hata ettiğini anladığını ileri sürdü. Suriye krizinin İran liderliğinin sahip olduğu Irak’taki hava, deniz ve sınır kapılarındaki istismarı, Beşşar Esed rejimine desteğiyle her şeyin ortaya çıktığını sözlerine ekledi.

Irak direniş grupları, Irak Müslüman Alimler Heyeti ve birçok vatansever oluşum 2008 yılında imzalanan SOFA anlaşmasını kabul etmediğini, bunun işgalci ile onun atadığı kukla iktidar arasında imzalanan hükümsüz bir anlaşma olduğunu belirtmişti. Anlaşmanın işgalin devamını meşrulaştırdığını, elinde yetki olmayan işgal hükümetinin bunu engellemeye gücü de niyeti de olmadığını belirtmişlerdi. Mutlak’ın ifade ettiği gibi istediği an ve istediği zamanda, istediği kadar askeriyle Amerikan’ın Irak’a girdiği ve gireceği gerçeği bir kez daha ortaya çıkmış oldu şeklinde değerlendirmeler yapılıyor.

Iraklı kaynaklar ve gözlemciler ise Amerikan işgal güçlerinin yeniden gelmesinin asıl sebebinin sınır kapılarını kontrol etmekte aciz olan Maliki hükümetine yardım etmek, Suriye içinde Esed rejimine inanılmaz darbeler vurarak ülkede kontrolü ele geçiren Suriye Direnişinin muhtemel etkilerini en aza indirgemek, Irak direnişiyle Maliki’yi tehdit eden oluşumlar arasındaki irtibatı kesmek olduğuna dikkat çekiyor.

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!