Kategori arşivi: Terör

BDP KKTC’YE RUMLARDAN BETER SALDIRDI


Fuhuş, kumar sahtekarlık merkezi

Rumlar KKTC için ‘’Sahte Devlet’’ diyor. Yavru vatana daha önce ‘’Dandik’’ diyen BDP ise şimdi de, ‘’Fuhuş, kumar sahtekarlık merkezi’’ suçlamasında bulundu.

BDP milletvekilleri KKTC için, Rumlardan bile daha ağır suçlamalarda bulundu. Rumlar KKTC için, ‘’Sahte Devlet’’ yakıştırması yaparken, yavru vatana daha önce ‘’Dandik Cumhuriyet’’ diyen BDP, şimdi de ‘’Fuhuş, kumar, sahtekarlık merkezi’’ suçlaması yaptı.

AKP Malatya milletvekili ve Türkiye-KKTC Dostluk Grubu Başkanı Faruk Öz, KKTC’nin 29’uncu kuruluş yıl dönümünü kutladı. Öz TBMM’deki konuşmasında ‘’KKTC toprakları, şehit ve gazilerimizin kanlarıyla yoğrulmuştur. Bu mukaddes topraklarda kimsenin, Türk kardeşlerimizin geleceğini karartmasına müsaade etmeyiz. Yeşil ada, cennet ada ve yavru vatana sahip çıkacağız’’ dedi.

Bu sözlere BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, ‘’Kıbrıs, kumarhane ve fuhuş merkezi oldu, sahtekarlık yapan bütün bankaların merkezi oldu, onu da belirtmek lazım’’ diyerek laf attı.

Daha önce de BDP Şırnak milletvekili Hasip Kaplan, KKTC’ye ‘’Dandik Cumhuriyet’’ demişti. KKTC hükümetinin Yakın Doğu Üniversitesi‘nde pkk lehine eylem yapıp olay çıkaran 18 öğrenciyi sınır dışı etmesini eleştiren Kaplan, ‘’Kıbrıs’a yavru vatan deyip orayı dandik cumhuriyet, muz cumhuriyetine çevirdiniz’’ demişti.

Bu sözler KKTC’de de yankı bulmuş ve Başbakan İrsen Küçük, ‘’Hasip Kaplan’ın, KKTC’ye yönelik mesnetsiz, seviyesiz, devleti aşağılayıcı ve hakaret içeren açıklamaları, rahatsızlık ve üzüntü yaratmıştır. KKTC, demokrasi, sosyal adalet ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanan laik bir cumhuriyettir’’ açıklaması yapmıştı.

KAYNAK: GAZETEPORT

İHANETİN PİÇLERİ ve SESSİZLİĞİN HİÇLERİ


Tüm nezaketimle yazıyorum…

Yazık ettiğiniz bir ülkede, yazık ettiğiniz çocukların titreyen sesleriyle, yazık ettiğiniz anaların keskin çığlıklarıyla, yazık ettiğiniz babaların acılı haykırışlarıyla yazıyorum. Tüm nezaketimle, ihanetin piçleri ile onlara karşı sesi çıkmayan muhalefetin hiçlerine yazıyorum.

Dört duvar arasında Mustafa Kemal’in fotoğraflarına bıçak saplarken şerefsizler, başka dört duvar arasında Mustafa Kemal’i düşünüp gülümseyen yiğitler için yazıyorum.

Tüm nezaketimle söylüyorum ki; dünyanın neresinde olursa olsun, emperyalist işbirlikçisi bir ihanetin yarattığı piçler kadar, “muhalefet” adıyla direnemeyen hiçler de tarihin lağım çukurunda yerini alır.

Açılım çölü ortasında ileri demokrasi serabı görürken yardakçılarınız, ben artık göremediğim Serap’ım için yazıyorum. Balık etli metreslerinizle kokteyllerde oynaşırken siz, balık hafızanızın ucuna bile değmedi o… 8 Kasım 2009’da, Apo’nun itleri Serap’ı otobüste molotof kokteyliyle cayır cayır yakarken, soğuk ve kırılası ellerinizi ısıttınız o ateşte.

Serap nereden çıkmıştı da evine dönüyordu?

Dershaneden…

Yanmasa ne olacaktı peki?

Sınava girecekti…

Yani cemaatinizden olmadığı için, şifreli alçaklığınızı bilemeyecek kadar saf, “hu” çeken aşağılık halinizi göremeyecek kadar temiz, içine ettiğiniz eğitim sisteminin kabına sığmayacağı kadar büyük düşlerle hazırlandığı sınava…

Yani o sınava girseydi de yakacaktınız o bedeni, bu kez girmeden yaktınız!

Maskeli balonuzdaki İmralı locasında kuş sütüyle semirttiğiniz PKK maskesi takmış sizin gibi şerefsizler yaktı onu.

Serap’ı yakan Apo’yu yakalayanlar ve ona haddini dağda-taşta bildirenler tek kişilik hücrelere hapsedilirken şimdilerde, “ev hapsi” istiyor onun için, ihanetin yarattığı başka piçler.

Buradan söylüyorum, piç medyanızın yüreği yetiyorsa bunu da yazsın:

Eğer Apo’ya ev hapsi verilecekse, bu Utku’nun evine versinler. Evimin kapısı kendisine sonuna kadar açıktır; ona dünyanın kaç bucak olduğunu gösterecek kadar boş odam var. Verin de, “ev hapsi” ne demekmiş, benim evimde görsün. Verin de, Serap’ı yaktığı gün dünyanın onun ailesi için nasıl bir zindana döndüğünü burada “özgür özgür” anlatayım kendisine.

Ki o medyanızdan ne isimler tanıyıp gördüm, içki masasında benim yanımda Apo’yu asarken, ertesi gün ekranlarınızdan “İdam cezasına hayır!” deme sahtekarlığını gösterdiler. İkiyüzlü bu piçleriniz de, aynı sizin gibi bir yüzü gülerken diğer yüzü ağladı. Ben mi tiyatrocuymuşum? Bunların yanında “rol” konusunda lafım bile edilemez, solda sıfırım!

Sonra…

Dershaneden dönen Serap’ımı yitireli beş ay olmuştu ki… Siz balık etli sofralarınızda kahkahalar atarken yine, balık hafızanızın ucuna bile değmedi o… 2 Nisan 2010’da, bu kez Soner ayrıldı aramızdan. Tek farkla: O intihar etti!…

İçine ettiğiniz badembıyık eğitim sisteminde, parası olmayanı ya borç senetleriyle dershaneye gitmeye zorladınız ya da Fethullah’ın öğretmen kullarının ahtapot kollarına bedava teslim olmaya… Gün geldi ve o senetler ödenemedi. Bu ülkenin 18 yaşındaki bir çocuğu, sizin gibi aşağılık adamlar yüzünden eline kalemi son kez aldı:

“Herkes hakkını helal etsin. Bu duruma daha fazla dayanamayacağım.” dedi ve gitti…

Dershaneye olan 1000 TL’lik borcu bir yılda 5000 TL yapan ekonomik sisteminiz, Emine Ana’yı cezaevine, bu duruma dayanamayan oğul Soner’i mezara bıraktı. Ve siz dünyanın bilmem kaçıncı büyük ekonomisini yaratmakla övündünüz. Şerefsizlik bakiyeniz o gece tavan yaptı bu ulusun gönül borsasında; bir ayda aldığınız binlerce liralık maaşınız o gece haram edildi bu ulusun yüksek nazarında…

Soner gibi nice çocuk dershaneye borç harç içinde gönderilirken, dilinden “Allah-peygamber” düşürmeyen siz düzenbazlar, kendi piçlerinizin ceplerine cevap anahtarlarını sokuşturdunuz…

İhanetin ülkeme çöreklenmiş medyasındaki piçleri görmedi bunları…

O medyada “Mehmet Ali”ler sistemin çarkını çevirip maymunlaştırılırken, o çarka çomak sokacak Mustafa Kemal’in onuru “Mehmet Ali Çelebi”ler Silivri’deki duruşmada aslanlar gibi yazdığı savunmasında sayfa çeviriyordu. Biliyordu ki, biricik bedeninin savunmasını değil, büyük bir ulus için vatan savunması yapıyordu orada.

İbrahim Tatlıses kadar yer almadı medyanızda, o sesine kurban olduğum Tuncay Özkan’lar, Doğu Perinçek’ler, Mehmet Ali Çelebi’ler, Çetin Doğan’lar ve niceleri…

Biri dershaneye giden ve diğeri gidemeyen iki çocuğumun paramparça ettiğiniz düşleri ile giremedikleri sınavın değil, Türkiye’deki aydınlık sınavının en can alıcı sorusunu soruyorum şimdi size:

Aşağıdakilerden hangisi sizden daha piçtir?

a) Cumhuriyet savcısı olduğunu unutup başka savcılığa soyunanlar

b) Bağımsız ve tarafsız olduğunu unutup ihanet tarafını tutup iktidara bağlananlar

c) Yürütmeyi hazineden para yürütmek veya makamından çocuğunun işini yürütmek sananlar

d) Yasamayı, “Ulusun yararına sakın ola yasama!” gibi emir olarak alanlar

e) Dağdan inmiş ayılara seçildikten sonra medyada “Sayın Dayı” diyenler

Ve olmayan “muhalefet”…

Arsızlaşan nice şaklabanın donu ekranda halkın gözünün içine içine sokulup uyutulurken, dolar yeşilinden irtica yılanı Ankara’ya yürüyordu. Ses çıkarmayan hiçlerdiniz…

Meclis’te nice tek gecelik yasalar sessiz sedasız geçerken, meyhanede iki tek atan hiçlerdiniz.

Biz, Silivri önlerinde nöbet tutarken, Mustafa Kemal’in öğretmenleri olarak eylemler yaparken, vardiyayı bizde bilip onurumuzla direnirken, Ankara’da genel merkez koridorlarında vekillik dilenen, yalakalık denizinde kulaç atan hiçlerdiniz.

Serap öldü, sustunuz… Soner öldü, sustunuz… Fakat tarikat şeyhleri ölünce başyobazdan önce cenazeye koşan hiçler yine sizdiniz…

O zaman artık gitme vakti… Hem de emperyalizmin elinde iktidar tef olurken, sessizliğinizle yüreğimizi yakan sizin için de defolup gitme vakti!

Öyle Atatürk’ü “koftiden” sevenler değil; adam gibi, militan ruhlu Kemalistler görmek istiyoruz ihanetin piçlerine karşı…

Anlasın artık herkes; ihanetin piçliği kadar muhalefetin hiçliği de memleketi bu noktaya getirmiştir.

“Piç” demişken açıklayayım hemen:

Yazıda “piç” sözcüğünü sözlükteki son anlamına göre kullandım; yani “bir bitkinin çevresinde yeniden beliren sürgün” anlamında…

Bir “son”a doğru hızla sürüklenirken memleket, Kemalistlere sürgün emri veren ihanete de, onun çevresinde beliren dalkavuklara da “piç”i bu son anlamıyla kullandım…

Diğer anlamları mı?

Yazının başında dedim ya, “tüm nezaketimle yazıyorum” diye… Siz de az değilsiniz hani!…

UTKU ERİŞİK/Tiyatro Oyuncusu – Yazar, utku@tiyatrobirileri.com İLK KURŞUN

Hikmet YAVAŞ : BÖLÜNMEYE VE KÜRT BAĞIMSIZLIĞINA GİDEN YOL HARİTASI VE STRATEJİSİ


BLNMEYE VE KRT BAIMSIZLIINA GDEN YOL HARTASI VE STRATEJS.pdf.pdf

AKP’nin seyir defteri, Öcalan’ın yol haritası


Ahmet Takan – Yeniçağ – AKP, önerdiği başkanlık sistemi için tek tip yemini uygun gördü!.. Atatürk’ü ve laikliği milletvekilli yemininden sildi attı.

Bunun sonucunun nereye varacağını görebilmek için önceki anayasalardaki yemin metinlerini hatırlatmakta fayda var;

1921 anayasasında milletvekili yemini yoktu.

1924 anayasası;

“Vatan ve Milletin saadet ve selâmetine ve milletin bilâ kaydüşart hâkimiyetine mugayir bir gaye takip etmeyeceğime ve Cumhuriyet esaslarına sadakattan ayrılmayacağıma vallahi.”

1928’de bu metin değişikliğe uğradı;

“Vatan ve milletin saadet ve selâmetine ve milletin bilâ kaydüşart hâkimiyetine mugayir bir gaye takip etmeyeceğime ve cumhuriyet esaslarına sadakattan ayrılmayacağıma namusum üzerine söz veririm.”

1961 anayasası;

“Devletin bağımsızlığını, vatanın ve milletin bütünlüğünü koruyacağıma; Milletin kayıtsız şartsız egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine bağlı kalacağıma ve halkın mutluluğu için çalışacağıma namusum üzerine söz veririm.”

1982 Anayasası;

“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim.”

Tayyip Erdoğan’ın metni;

“İnsan haklarına, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye bağlı kalacağıma; devletin bağımsızlığını, ülkenin bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma mukaddesatım ve şerefim üzerine yemin ederim.”

Birilerine görev verseniz “ruhsuz bir yemin metni hazırla” diye herhalde bundan daha iyisi olmazdı!..

İşe, sadece milletvekili yemini açısından bakmamak, İmralı canisi, tüm bölücüler ve AB’nin dayatmalarını da iyi hatırlamak lazım. Duvarlarımızda asılı olan fotoğraflarına bile tahammülü olmayan AB’nin, Atatürk’ün tamamen yok edilmesi için yaptığı baskılara AKP böylece bir olumlu(!) yanıt daha vermiş oluyor. Bu arada, terörist Öcalan’ın da “1921 Anayasasının günümüze uyarlanması” ve “milletvekili yemini, evrensel hale getirilsin” taleplerini de olup bitenlerin yanı başına not edin.

Hızlı gidişatın yönünü artık daha da net görün..

Federalizm yasası, milletvekili yemini, ana dilde savunma hakkı ile birlikte bölücü ve yandaşlarının isteklerini tavizsiz Meclis’e getiren AKP’nin haline gelince…

Birazcık da(!) olsa sıkıntı var. Kulislerde konuşuyorlar ama Tayyip Erdoğan’ın yüzüne bir şeyler söylemiyorlar. Örneğin Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü, “Mahkemelerde tercüman zaten var ne gerek var böyle bir düzenlemeye” diyor. Kulislerden duyduklarımızı Hakkı Köylü’ye açıklama yapması için sorduk; “Şu an söyleyemem. İncelemem lazım. Tasarı şu an bize geldi ama incelemem lazım ne getiriyor, ne götürüyor” dedi. “Kulislerde, karşı olduğunuz söyleniyor” diye ısrar ettik, bu seferde “Tam net bir şey söylemeyeyim. Olabilir de. Belki değişiklik yaparız. Onu bilemiyorum şu anda tam incelemedim. Bir şey söylemek durumunda değilim” diye konuyu kapattı.

“Öcalan bir aydır güçlendi” diyen iktidar partisinin Kürtçü kanadının önderlerinden Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu ise kulis sohbetlerinde şu değerlendirmeyi yapıyor;

“BDP, PKK’nın güdümünde. Bu yasa çıksa bile açlık grevine son vermeyecekler. Örgütün asıl amacı Öcalan’ı ev hapsine çıkarmak. Başbakan’ın idam cezası söylemi BDP’ye inandırıcı gelmiyor. BDP’liler Başbakan’ın sinirlerini gerim gerim geriyorlar. Onunla oynuyorlar.”

Bu sinsi plan tam gaz devam ederken milliyetçilerin kalesi MHP ne yapıyor?

Devlet Bahçeli’nin “fitne fesat” hakaretlerinin açtığı büyük yara kanamaya devam ediyor. Son kongrede divan başkanlığı yapan ve “babamın partisi” diyen Tuğrul

Türkeş’in de kulaklarını çınlatalım;

Tayyip Erdoğan, baş ombudsmanlık seçiminde komisyonda Abdullah Gül’ün adayı olan eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ı eletti. Genel Kurul’daki final seçiminde üç aday yarışacak. Erdoğan’ın adayı Mehmet Nihat Ömeroğlu ile birlikte Yavuz Erkmen ve Halime Nuray Turcan. Genel Kurul’daki seçimden

Ömeroğlu’nun galip çıkmasına kesin gözüyle bakılıyor. Niye mi?..

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de o yönde irade beyan etti de ondan.. MHP milletvekilleri Erdoğan’ın adayına destek verecekler.

Halime Nuray Turcan kim?

Rahmetli Alparslan Türkeş’in döneminde, MHP Kadın Kolları Başkanı.

Besleyin Tayyip’i oysun gözümüzü…

Sonra da çıkın ortaya yüzünüz hiç kızarmadan “babamızın partisi” deyin, “fitne fesat” iftiraları atın. Daha fazlasına kalemim varmıyor..

PKK TERÖR ÖRGÜTÜNDE KÜRT BİLİNEN ÜNLÜ ERMENİLER..! /// CC : @yusufhalacoglu


PKK 35 bin kişinin kanını ellerinde taşıyan PKK lideri Artin Agopyan (APO) ermenidir.

“Parmaksız Zeki” kod adlı Şemdin Sakık, Ermeni’dir. Nenesinin Ermeni olduğunu kendisi açıklamıştır.

Bölücü Kürt partisi milletvekili Sırrı Sakık Ermeni’dir.

Bölücü Kürt partisi sözde “eş başkanı” Emine Ayna, katıksız bir Ermeni’dir.

PKK’nın önderlik ettiği, şimdi pek adı duyulmayan “sürgünde Kürdistan hükümeti” delegesi, 1959-Silvan doğumlu Semra Bakır, Ermeni’dir. Semra’nın kardeşi Orhan Bakır’ın asıl adı Armenak’tır. Ermeni terör örgütü TİKKO mensubu idi, Örgütün merkez komitesine kadar yükselen Orhan Bakır, güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada öldürülmüştür.

1977 – Silvan doğumlu Bülent Bakır Ermeni’dir.

“Sürgündeki hükümet” delegesi Meryem Tabaş Ermeni’dir. Dedesi Hokar, nenesi Haykanuş’tur.

“Zazan Bertin” kod adlı 1980-Silvan doğumlu Ruşen Tapancı Ermeni’dir. Dedesinin adı Ohannis’tir. “Mavi Çarşı”nın yakılması eylemine katılmıştır.

1975- doğumlu Yusuf Cihangir Ermeni’dir. Dedesinin adı Vartan’dır.

1965-Karakaçan doğumlu Adnan Dizin Ermeni’dir. Dedesinin adı Kirkor’dur.

1970-Siirt doğumlu Nihat Türksoy, hiç de TÜRK soylu değildir, Ermeni’ dir. Dedesinin adı Serkis, nenesinin adı Zerdo’dur.

1977-Bozova doğumlu Mehmet Güzel Ermeni’dir. Dedesinin adı Mıgırdıç, nenesinin adı İlsevik’tir.

“Cihan” kod adlı, 1974-Pertek doğumlu Akif Yadigâroğulları Ermeni’dir. Büyük dedesi Apkar, nenesi Maryam’dır.

1973-Ömerli doğumlu Metin Gümüş Ermeni’dir. Büyük dedesi Artin, ninesi Dihram’dır.

1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni’dir. Bu hıristiyan herif, “HADEP İmamlar Birliği” üyesi olmuştur!..

1978-Silvan doğumlu Sidar Şimşek Ermeni’dir. DEHAP ilçe teşkilatında görev yapmıştır. Büyük dedesi Bedros, nenesi Luşin’dir.

1977-Diyarbakır doğumlu Mehmet Sami Geniş Ermeni’dir.

Uyuşturucu madde kaçakçısıdır. Yakalanıp, 11.12.2002 tarihinde İstanbul; 6.DGM mahkemesinde CK/405 ve CK/403: Uyuşturucu madde ticaretinden yargılanarak 6 yıl 8 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. Büyük dedesi Serkis, nenesi Şuşi’dir.

1975-Afşin doğumlu Özgür Erbil Ermeni’dir. Sahte belgeler ile yurtdışına çıkmıştır. Almanya’da, uyuşturucu tâciridir. Büyük dedesi Akup (agop), nenesi Lüsye’dir.

1977-Silvan doğumlu Orhan Olsen Ermeni’dir. Büyük dedesinin adı İliyo, nenesinin adı Mari’dir. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.

1968-Muş doğumlu Kutbettin Akşula Ermeni’dir. 1992 yılında Muş ilinde PKK terör örgütüne maddî yönden destek sağlamak amacıyla silah kaçakçılığı yapmaktan tutuklanmıştır Büyük dedesi Vartan, nenesi Zelha’dır. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.

1979-Yurtbeyi doğumlu Barış Başak Ermeni’dir. Büyük nenesinin adı Kotine’dir. DTP kurucu üyesidir.

1953-İdil doğumlu Abdülaziz Özdemir Ermeni’dir. Dedesi Yusuf, ninesi Kazo’dur. 21.2.1991 günkü çatışmada ölü ele geçirilmiştir.

1972-Siverek doğumlu Levent Kayadağ Ermeni’dir. Dedesi Migdat, ninesi Havuş adındadır. 16.10.1993 günü çatışmada ölü ele geçirilmiştir.

1954-Beştüşşebap doğumlu Mehmet Öztunç Ermeni’dir. Dedesinin adı Musa, nenesinin adı Miran’dır. PKK’ya yardım ve yataklıktan tutuklanmış, daha sonra HADEP Antalya İl Kurulu’na seçilmiştir.

1977-Karayazı doğumlu İdris Sefil Ermeni’dir. Terörden hapis yatmış, sonra bir ara Konya HADEP Gençlik Komitesi üyeliği yapmıştır.Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.

İdris’in akrabası Ersin Sefil de Ermeni’dir. Kuzey ırak’ta çatışmada öldürülmüştür.

1974-Hazro doğumlu Haci İçer’in hacılıkla hocalıkla alâkası yoktur, Ermeni’dir. Dedesi Ali, nenesi Gule’dir. HADEP Hazro İlçe Yönetim Kurulu üyesi idi. O da sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.

1973-Yaylayanı doğumlu Dilâver Öncü Ermeni’dir. HADEP Konak Şubesi Yönetim Kurulu üyesi idi. Izmir’de misyonerlik faaliyetinde bulunmuş, kilisede vaaz vererek hıristiyanlık propogandası yapmıştır.

1965-Firke doğumlu Edip Yıldız Ermeni’dir. Büyük dedesi Gaço, nenesi Rihan’dır. HADEP Parti Meclisi üyesi idi. PKK’lı suçluların avukatlığını yapmaktadır. Nevşehir E tipi cezaevinde yatan PKK terör örgütü mensubu Nimet Can’ın avukatlığını yapmıştır

1964-Benek doğumlu Haşim Benek Ermeni’dir. Büyük dedesinin adı Şiho, nenesinin adı Kitro’dur. 16.03.1985 günü Şırnak ilçesi Dereler Köyü civarında, Eşek Mağaraları mevkiinde güvenlik kuvvetleri ile teröristler arasında çıkan çatışmada sağ olarak ele geçirilmiş ve Diyarbakır mahkemesinde CK/ 1 68 : yasa dışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmıştır. Hapis yatmış, sonra DEP Antalya-Muratpaşa Belediye Encümeni adayı olmuştur.

1954-Kamberşeyh doğumlu Mahmut Hakkı Eşiyok Ermeni’dir. Büyük dedesinin adı Hokar, nenesinin adı Haykanuş’tur. HADEP İstanbul il teşkilatı sekreterliği yapmıştır.

1959-Urfa doğumlu İzzettin Kalaycı Ermeni’dir. 11.7.1986 tarihinde Diyarbakır 1. As. mahkemesinde CK/168 : Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmış 8 yıl 8 ay hapis yatmış, sonra Şanlıurfa HADEP il teşkilatında görev almıştır. 23.06. 1 996 tarihinde Ankara’daki HADEP 2. olağan kongresinde Türk bayrağının indirilerek PKK bayrağı asılması olayına karışmıştır.

1948-Kölük doğumlu Mehmet Cantekin Ermeni’dir. Büyük dedesi Bedros, nenesi Meryem’dir. Diyarbakır merkez Kayapınar Belediye başkanlığı yapan Mehmet Cantekin, 1 995 tarihli milletvekili seçimlerinde Diyarbakır HADEP Milletvekili adayı olmuştur. Mehmet Cantekin Kulp Karpuzlu da köy koruyucularını yönlendirerek terör örgütü PKK’ya lojistik destek sağlamaktadır. 2003 yılında PKK’nın 1978′de kurulduğu Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde DEHAP ve Göç-Der yöneticileri ile birlikte ‘barış ağacı’ adı altında ağaç dikmek töreni düzenlemiştir. Törende bölücü başı Öcalan’ı övücü sloganlar atılmıştır.

1953-Siirt doğumlu Maruf Altın Ermeni’dir. Büyük dedesi Ohanis, ninesi Pori’dir. Ama babasının dönme adı Hüseyin, anasının dönme adı Nafiye’dir. Böylece pek çok kişinin yaptığı gibi Ermeni olduklarını gizlemişlerdir. DEP İzmir-Konak ilçe teşkilatı üyesi idi. 23 Eylül 1998 tarihinde TCK 1 68 : Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 1 2 yıl 6 ay ağır hapis cezasına mahkûm olmuştur.

1973-Urfa doğumlu Mehmet Sait Yalçın Ermeni’dir. Dedesi Girbuş, ninesi Varti’dir. Ancak babasının dönme adı Mehmet Kerim, anasının dönme adı Mevlude’dir.

1997′deki Bodrum bombalı saldırısının sorumlusudur. Müebbet hapse mahkûm olmuştur.

1975-Hazro doğumlu Zanamazak Yezidî’dir.

1973-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Şaşmaz Yezidî’dir.

1971-Nusaybin doğumlu Abdullah Şaşmaz, kendini hiç de ALLAH’ın kulu saymaz, Yezidî’dir.

1975-Hazro doğumlu Nevzat Tedik Yezidî’dir. Halit-Revzete’ den olma Nevzat Tedik’in nenesi Hüsna Tedik Diyarbakır il teşkilatı HADEP üyesi de olan PKK’nın gençlik örgütlenmesi içinde yer alan Nevzat Tedik, 11 Ekim 2001 tarihinde TCK 1 68: Yasa dışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 12 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır.

PKK’nın Avrupa’daki kasası Nuriye Kesbir Yezidî’dir. Aynı zamanda Kongra-Gel PKK’nın cephe örgütü Avrupa Kürt Demokratik Toplum Koordinasyonu (CDK) sözde meclis üyesidir. Eylül 200 1 ‘de Hollanda’ya yasadışı yollardan girmek isterken yakalanmıştır.

1980-Midyat doğumlu Şevkiye Atalan Yezidî’dir.

1966-Midyat doğumlu Fahrettin Şahin Yezidî’dir.

Adana’da yakalanan PKK’lı canlı bomba Hatice Arat Yezidî’dir. Dedesi Hasso, nenesi Meryem de Yezidî’dir.

1955-Beşin doğumlu Osman Ergin Yezidî’dir. DTP Merkez Yönetim Kurulu üyesidir.

Batılılar’ın aleyhimize kullanmak için sözüm ona “Türkler” arasından seçtirdiği, Avrupa Parlamentosu üyesi Feleknaz Uca, Yezidî’dir.

Feleknaz’ın babası Abdullah Uca, “Yezidî Kürdistan Birliği” başkanıdır, Elbette o da Yezidî’dir. Televizyonlarda boy gösteren Metin Uca nedir, size kalmış… Çünkü bu bölücü-militanların yumuşak uzantısı tüm medya, bürokrasi, parlamento ve hatta asker içindedir.

1971 -Midyat doğumlu Seyithan Alpar Süryânî’dir, yani SEYYİT Peygamber torunu) falan değil, düpedüz Hıristiyan’dır.

1976-Midyat doğumlu Metin Kesenci Süryânî’dir. “Beth Nehrin” adlı Süryânî ve Asurî örgütünün kurucusudur.

1975-Midyat doğumlu Adnan Kesenci Süryânî’dir.

1983-Nusaybin doğumlu Bilal Yürek Süryânî’dir.

1980-Pervari doğumlu Salih Boğdu Süryânî’dir.

1937-Ceylanpınar doğumlu Şemsi Emen Süryânî’dir. HADEP üyesi idi.

1969-Kurtalan doğumlu İhsan Kaya Süryânî’dir. Romanya’da PKK insan, silah, ve uyuşturucu kaçakçılığı yapmaktayken sahte pasaport ve kimlikle yakalanmıştır. Büyük dedesi Görgis, nenesi Şemuni’dir.

1962-Siirt doğumlu Basri Kaysi Süryânî’dir. Büyük dedesi Gorgis, ninesi Şemuni’dir. İHD Siirt Şubesi üyesi, ve DEHAP Siirt il teşkilatı delegesi idi.

1980-Siirt doğumlu Ayhan Kaysi Süryâni’dir. Büyük dedesi Gorgis, ninesi Şemuni’dir. Pek çok olaya karışmış, 1997′de teslim olmuştur.

Itirafçı olmuş, 1999′da tahliye edilmiştir.

1952-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Kanşiray Süryânî’dir. Büyük dedesi Zeytun, ninesi Meryem’dir. İzmir Köy Hizmetleri soygununa katılmıştır. 16.7.1990 günü Bornova Tarım ve Orman Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü Personeli maaşlarının silah zoruyla gasp edilmesi olayında tutuklanmıştır. Hapis yatmış, sonra HADEP Gaziemir İlçesi Yönetim Kurulu üyesi olmuştur.

1968-Derik doğumlu Fethi Oktay Süryânî’dir. Dedesi Turnas, nenesi Mennuş’tur. 1 997′de yakalanmış, müebbed hapse mahkûm olmuştur.

1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni’dir. Büyük dedesi Kinkos, ninesi Nazlı’dır. Ikisi de Ermeni idi.

Hala bu ermenilerin peşinden giden kürtlere şaşarım…..

Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU

2 paşa Öcalan’la görüştü


Abdullah Öcalan, İmralı’ya konulduğunda iki ziyaretçisi olduğu ortaya çıktı.

Saygı Öztürk / Sözcü – Apo, İmralı’ya konulduğunda iki ziyaretçisi olduğu ortaya çıktı. Org. Özkök ve Org. Özgen… Özkök, odada 3 dakika kaldı. Özgen ise “Dağdakileri indir” dedi.

İm­ra­lı­’da tu­tu­lan Ab­dul­lah Öca­la­n’­ın ya­ka­la­na­rak Tür­ki­ye­’ye ge­ti­ril­di­ği dö­nem­de iki or­ge­ne­ral ta­ra­fın­dan zi­ya­ret edil­di­ği or­ta­ya çık­tı, Gü­ney­do­ğu­’da gö­rev­li ol­duk­la­rı dö­nem­de PKK’­ya yö­ne­lik ope­ras­yon­la­rı biz­zat yü­rü­ten ve ör­gü­tün ba­şı Ab­dul­lah Öca­la­n’­ın ya­ka­lan­ma­sı, Su­ri­ye­’den sı­nır­dı­şı edil­me­si için bü­yük ça­ba gös­te­ren isim­ler­den es­ki Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı Orgeneral Hil­mi Öz­kök ile Harp Aka­de­mi­le­ri es­ki Ko­mu­ta­nı Ne­ca­ti Öz­ge­n’­in İm­ra­lı Ada­sı­’n­da Ab­dul­lah Öca­la­n’­ı gör­dük­le­ri ve aya­küs­tü soh­bet et­tik­le­ri bil­di­ril­di.

İm­ra­lı Ada­sı­’nın 1. Or­du Ko­mu­tan­lı­ğı gö­rev ala­nın­da ol­ma­sı ne­de­niy­le, dö­ne­min 1. Or­du Ko­mu­ta­nı Or­ge­ne­ral Hil­mi Öz­kök, he­li­kop­ter­le ön­ce Ko­lor­du Ko­mu­tan­lı­ğı­’na gel­di, ar­dın­dan da yi­ne he­li­kop­ter­le İm­ra­lı Ada­sı­’na git­ti. Di­yar­ba­kı­r’­da 7. Ko­lor­du Ko­mu­ta­nı ola­rak da­ha ön­ce gö­rev ya­pan ve te­rör ör­gü­tü­ne kar­şı ope­ras­yon­la­rı yü­rü­ten Hil­mi Öz­kö­k’­ün, Ab­dul­lah Öca­la­n’­ın oda­sı­na ba­zı gö­rev­li­ler­le bir­lik­te gir­di­ği ve oda­nın du­ru­mu­nu in­ce­le­di­ği be­lir­til­di. Aya­küs­tü te­rör ör­gü­tü li­de­riy­le de ko­nuş­tu. An­cak, gi­riş-çı­kış ve ko­nuş­ma 3 da­ki­ka bi­le sür­me­di.

“Bu­yu­run ko­mu­ta­nı­m” de­di

Di­yar­ba­kı­r’­da Asa­yiş Ko­lor­du Ko­mu­tan­lı­ğı ya­pan, te­rör ör­gü­tü­ne kar­şı sı­nır öte­si ope­ras­yon­la­rı da yö­ne­ten Or­ge­ne­ral Ne­ca­ti Öz­gen de, Harp Aka­de­mi­le­ri Ko­mu­tan­lı­ğı dö­ne­min­de Ab­dul­lah Öca­la­n’­ı İm­ra­lı­’da gör­dü.

Jan­dar­ma Ko­mu­ta­nı san­dı

Yıl­lar­ca PKK’­ya kar­şı mü­ca­de­le eden Or­ge­ne­ral Öz­ge­n’­i gö­rün­ce he­men aya­ğa kal­kan Ab­dul­lah Öca­lan, “Bu­yu­run ko­mu­ta­nı­m” de­di. Öz­gen de “bu­yur­du­m” kar­şı­lı­ğı­nı ver­di. Or­ge­ne­ral Öz­gen, “E­ğer bu ül­ke­ye hiz­met et­mek is­ti­yor­san, dağ­da­ki adam­la­rı­nı in­di­r” de­di. Öca­lan ise “E­ğer fır­sat ve­rir­se­niz dağ­dan in­dir­me­ye ça­lı­şı­rı­m” kar­şı­lı­ğı­nı ver­di. Öz­gen de, da­ha faz­la ko­nuş­ma­dan oda­dan ay­rıl­dı.
Öca­la­n’­ın, o haf­ta zi­ya­re­ti­ne ge­len avu­kat­la­rı­na “Dün ba­na Jan­dar­ma Ge­nel Ko­mu­ta­nı gel­di­” de­yin­ce, avu­kat­la­rı “Bir yan­lı­şı­nız var. Jan­dar­ma Ge­nel Ko­mu­ta­nı gel­me­z” de­di­ler. An­cak Öca­lan, ge­len ki­şi­nin Jan­dar­ma Ge­nel Ko­mu­ta­nı ol­du­ğun­da ıs­rar et­ti.

Ha­kan Fi­dan da git­miş­ti

İm­ra­lı Ada­sı­’n­da bü­tün ha­re­ket­le­ri kay­da alı­nan Öca­la­n’­ın, Ada­’ya ge­len ba­zı gö­rev­li­-ler­le gö­rüş­me­le­ri sı­ra­sın­da üst ma­kam­lar­dan emir gel­me­si ha­lin­de ka­me­ra­lar açılmıyor ve gö­rüş­me­le­rin bel­ge­si de ol­mu­yor­du. Baş­ba­kan­lık Müs­te­şar Yar­dım­cı­lı­ğı dö­ne­min­de İm­ra­lı’ya gi­den MİT Müs­te­şa­rı Ha­kan Fi­da­n’­ın da bu yüz­den kay­dı­nın ol­ma­dı­ğı bil­di­ril­di

İŞTE BDP GENEL BAŞKANI’NIN DAĞDAKİ HALİ


Gerçi bu habere şaşıran olmayacak ama…

BDP’nin Genel Başkanı Selahattin Demirtaş‘ın örgütün dağ kadrosunda iken çekilmiş fotoğrafı ortaya çıktı.

ASKERHABER‘in edindiği bilgiye göre bu fotoğraf, Demirtaş 26 yaşında iken, 1999 yılında Irak’ın kuzeyinde çekildi.

Demirtaş, 1999’da bebek katilinin yakalanıp İmralı’ya kapatılmasının ardından, hukuk eğitimli olduğu için pkknın siyasi kanatlarında görev alması ve bebek katilinin savunma hazırlıklarında kullanılmak üzere Türkiye’ye gönderildi. Dağda kısa süre kalan Demirtaş’ın fotoğrafta çok zayıf ve yüz hatlarının çıkık olduğu görülürken, dağdan inmesinin yaradığı görüldü.

Fotoğrafta iki arkadaşı ile birlikte poz veren Demirtaş’ın teröristlerin kullandığı meşhur Mekap ayakkabıları da dikkat çekiyor.

ANKARA HUKUK MEZUNU

Hürriyet Gazetesi‘nin 16 Haziran 2011 tarihli sayısına bir söyleşi veren Demirtaş, "O dönem binlerce genç dağa gitti. Ben de dağa gidip gitmeme arasında bocaladım" demişti. “Herkes dağa giderken sen hala okul mu okuyorsun?” diye mahalle baskısı olduğunu iddia eden Demirtaş, 1994 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi‘ni kazandı. Mezun olduktan sonra pkkya katılan Demirtaş, 1999’da teröristbaşının yakalanmasının ardından dağdan inerek örgütün siyasi eylemlerine katılmaya başladı. Demirtaş serbest avukatlığın yanısıra İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu Üyeliği ve Şube Başkanlığı, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye şubesi üyeliği görevlerinde bulundu.bulundu. Orta düzeyde İngilizce biliyor. Evli ve 2 çocuk babası.

ASKERHABER / HABER MERKEZİ

PKK SEMPATİZANI KENAN FANİ DOĞAN’DAN ERGENEKON YORUMU : Tutsaklar Ergenekon için mi ölüme gönderiliy or?


Hükümetin talepleri karşılayacağı izlenimi vermesi anlaşılan birilerini rahatsız etti. Kimleri rahatsız etmiş olabileceği çok açık. Desiseler yaratarak hükümeti zayıflatmak isteyen Ergenekon’un Silivri kanadı, yani Hasdal Askeri Cezaevi’nde yatan çeteci generaller ve daha alt rütbedeki tetikçiler rahatsız. Ergenekon’un İmralı bağlaşığı rahatız. Ergenekon’un Kandil’deki bağlaşıkları rahatsız. Ergenekon’un BDP ve KCK içindeki organik uzantıları rahatsız.

Hükümet açlık grevine giden hükümlülerin taleplerini karşılamak için çalışmalar başlattı. Taleplerin karşılanacağını çeşitli kanallarla duyurdu. Öcalan’la görüşülmesi talebine karşılık görüşmeme kararının Öcalan’ın kendisine ait olduğunu belirtti. Genelkurmayın bir kanadına ilaveten bugün Silivri’de yargılananlarla İmralı arasında haber teatisine ve kuryelik amacına yönelik olduğunun bilgileri ışığında derin devletin ve bağlaşığı PKK’nin avukat cübbesiyle İmralı’yı ziyaretine izin vermedi. Açlık grevleri başından beri bu gerçeği gizleyerek hem PKK, hem BDP, hem Kandil tarafından kitleye yalan söylenmesi üzerine temellendirilmişti.

Buna rağmen sırf evlatlarımızın düzmece bir senaryo uğruna sağlıklarının bozulmaması, korkunç olasılıkla yaşamlarını kaybetmemeleri için tavrımızı yumuşattık.

Selahattin Demirtaş tam da hükümetin talepleri karşılamaya hazır olduğunun işaretlerini verdiği anda adeta hükümeti provokae eden bir üslupla son derece kışkırtıcı bir beyanatı herhalde durduk yere vermedi. Hükümetin talepleri karşılayacağı izlenimi vermesi anlaşılan birilerini rahatsız etti.

Kimleri rahatsız etmiş olabileceği çok açık.

Desiseler yaratarak hükümeti zayıflatmak isteyen Ergenekon’un Silivri kanadı, yani Hasdal Askeri Cezaevi’nde yatan çeteci generaller ve daha alt rütbedeki tetikçiler rahatsız.

Ergenekon’un İmralı bağlaşığı rahatız.

Ergenekon’un Kandil’deki bağlaşıkları rahatsız.

Ergenekon’un BDP ve KCK içindeki organik uzantıları rahatsız.

Bunlar birbirinin bağlaşığı durumunda. Oslo sürecini bu nedenle kesintiye uğrattılar. Açlık grevlerine dair mutabakat zemini oluştuğunda da soruna esneklikle yaklaşmaları gerekirken evlatlarımızın yaşamlarını hiçe sayarak, adeta ölümlerini isteyerek boş yere anlaşmazlık çıkaranlar yine bu çetelerin bağlaşıklarıdır. BDP içinde bir çok şahsiyet içtenlikli ve sorumlu davrandı. Selahattin Demirtaş ve başını çektiği ekip ise bu sorumlu davranan şahsiyetleri devre dışı bırakarak badire yaratma peşinde. Evlatlarımızın yaşamı pahasına sırf kendi sultalarını tahkim etmeye müteallik ve tabiiki bir yerlerden sipariş edilmiş bir badiredir bu..

Kenan Fani Doğan-NASNAME

PKK SEMPATİZANI KEMAL BURKAY’DAN İNCİLER : PKK içerinde Ergenekon’un kolu var!


Hak ve Özgürlükler Partisi (Hak-Par) Genel Başkanı Kemal Burkay, Türkiye’de askeri vesayetin sona erdiğini belirterek, ancak terör örgütü PKK’nın silahlarının, Kürt siyaseti üzerinde vesayetine devam ettiğini söyledi. PKK içerisinde Ergenekon’un bir kolu olduğunu vurgulayan Burkay, BDP’nin özgürce siyaset yapamadığını ifade etti.

BDP’nin, Kandil ve İmralı’dan gelen talimatlara göre hareket ettiğini dile getiren Burkay, "Farklı sesler yükseldiğinde ise PKK tarafından susturuluyor. Silahların gölgesinde özgürce siyaset yapılamaz. Oysa talepler silahsız dile getirilmeli." dedi.

Kanal 5’e konuk olan Burkay, geçmişte açlık eylemlerinden dolayı bir çok insanın hayatını kaybettiğini hatırlatarak, böyle ansızın açlık grevine gitmenin insanın kendi kendisine yaptığı bir işkence olduğunu kaydetti. Gençlerin hayatlarının tehlikede olduğuna dikkat çeken Burkay, "İnat ile sonuç alınmaz. Bu kabul edilemez bir durum. Sesleri duyuldu ve belli adımlar atılıyor. Kamuoyunda duyarlılık var. Artık açlık grevleri sona erdirilmelidir." diye konuştu.

PKK İNSAN HAYATINA ÖNEM VERMİYOR

"PKK, pek umut vermiyor. İnsan hayatına değer veren bir örgüt değil." diyen Burkay, şöyle devam etti:

"BDP, etkilerini kullanmalıdır. ‘Devam edin’ şeklinde tavır takınmamalıdır. Ölümlerin gelmesi soruna çözüm sağlamaz, aksine gerilimi yükseltir. Olaylar iyice karmaşık hale gelir."

PKK İÇERSİNDE ERGENEKONUN KOLU VAR

Ergenekon davasında tanık olarak ifade veren Şemdin Sakık’ın; Doğu Perinçek, Yalçın Küçük ve Ergenekon hakkındaki iddialarını da değerlendiren Burkay, "PKK içerisinde Ergenekon’un bir kolu olduğundan şüphem yok. Ergenekon, 1950 yıllarında kurulan kontrgerillanın devamıdır. NATO tarafından kurulan Gladio’dur. Özel Harp Dairesi’ne hizmet etti, Ergenekon adını aldı ama kuruluşu kontrgerillaydı. Sadece devletin kurumları içerisinde değil, sağ ve sol örgütlerin içine de girmişti. Bunlardan biri de PKK’dır. Perinçek ve Küçük olayı hayli ilginçtir. Perinçek, bir dönem ‘PKK’ya destek vermeyen Kürtler bölücüdür’ diyordu. Yalçın Küçük de farklı değil. İşin içerisinde çok derin bağlar var. PKK ile ilişki kurulurken ince hesaplar var. Bunlar tam olarak açığa kavuşmadı. Fırat’ın ötesindeki Ergenekon eylemleri açığa kavuşursa çok şey anlaşılır." şeklinde konuştu.

KÜRTLERİN ŞİDDETE SARILMASI HİÇBİR ÇÖZÜM GETİRMEDİ

"Kürt sorununun çözümü için öncelikle şiddet eylemleri terk edilmeli, silahlar susmalıdır." diyen diyen Burkay, şöyle dedi:

"Silah ile bir çözüm sağlanamaz. Çok büyük bedeller ödendi. Kürtlerin şiddete sarılması hiçbir çözüm getirmedi. Devletin inkâr politikaları da çözümsüzlük üretti. Hepimiz artık ders çıkartmalıyız. Şiddet ile sonuca varılamayacağı görülmeli ve sağduyu hâkim olmalıdır. Son yıllarda hükümet ciddi reformlar yaptı. Eksiklikler olabilir ama sonuçta var olan iyileşmeler görülmelidir. Gerilimden uzak durulmalıdır. Sonra reform süreçlerinde ciddi provokatif olaylara tanıklık ettik. Statükodan yana olan çevreler, hükümete geri adım attırmak için her yolu denedi. Oslo süreci, Habur olayı ve sonrasında yaşananlar bunun göstergesidir."

ÖCALAN BYPASS EDİLDİ

Hükümetin önemli iyileştirmelere imza attığına dikkat çeken Burkay, askeri vesayetle mücadele edildiğini ve başarılı olunduğunu ifade etti. Bu olumlu gelişmelerin bile eleştirildiğini, hatta soldan bile değişime tepki geldiğini anlatan Burkay, "Oysa sol, değişime açık olmalıdır. Ama aksini gördük. Bir devrim olmasa da demokratikleşme yolunda ciddi adımlar atıldı ve atılan adımlar halktan yanaydı. Bu süreçte Kürtler de bir bütün olarak olumlu davranamadı. Bu değişime karşı çıktılar. Atılan iyi adımları tuzak olarak göstermek istediler. BDP, CHP gibi TRT Şeş’e karşı çıktı. PKK, insanları tehdit etti. Toplumun beklentilerinin aksine gelişmeler yaşanmasına neden olundu. Kaldı ki PKK halk savaşı tezine sarıldı. Bu tez sürüldü ortaya. Hedeflerinin de açıkça AK Parti olduğunu deklare ettiler. Silahların susması beklenirken, PKK aksi bir duruş sergiledi. PKK süreç içerisinde Öcalan’ı bile bypass etti. Bu gelişmeler ile diyalog ortamı darbe yedi. Tabi bu durumda hükümetin duruşu da sertleşti. Geçmiş hükümetlerle kıyaslarsak çözüm için en önemli adımları bu hükümet attı. Ama stratejiyi, AK Parti’yi yıkmak üzerine belirlemek doğru değildir. Kaldı ki önceki dönemlerde yaşananlar var. Sistematik işkenceler, köy boşaltmalar ve faili meçhuller… Onlar bu dönemde sona erdi. Geçmiş dönemleri unutmamak lazım. AK Parti düşmanlığı üzerinden siyaset yapılmamalı. Gerçekçi olmak zorundayız." dedi.

BDP İÇİNDE FARKLI SESLER SUSTURULDU

Hükümetin, askeri vesayet ile ciddi bir mücadele içine girdiğini belirten Burkay, ancak bu süreçte terör örgütü PKK’nın silahlarının Kürt siyaseti üzerinde vesayetine devam ettiğine dikkat çekti. Bunun, Demoklesin kılıcı gibi halen durduğunu dile getiren Burkay, "BDP, özgürce siyaset yapamıyor. BDP, Kandil ve İmralı’dan gelen talimatlara göre hareket ediyor. Farklı sesler yükseldiğinde ise PKK tarafından susturuluyor. Silahların gölgesinde özgürce siyaset yapılamaz. Oysa talepler silahsız dile getirilmeli. Silahlar dışında siyaset yapılsa Kürtler daha memnun olur. Çok acılar çekildi. Artık bu acılar sona ermeli." ifadelerini kullandı.

GENERALLER ORTADAN KALDIRILDI

"Fırat’ın ötesinde sadece Kürtler öldürülmedi. Oradaki çete ile ters düşen generaller ve albaylar da ortadan kaldırıldı." diyen Burkay, şöyle devam etti:

"Bugün savcıların olayları incelediğini görüyoruz. Bu, çok önemli… JİTEM mutlaka ortaya çıkartılmalıdır. Çok geç kalındı. Çeteler ve JİTEM ortaya çıkartılmalıdır. Kontrgerilla eylemleri, Özal suikastı, Eşref Bitlis olayı, Bahtiyar Aydın, gazeteci ve aydınlara yapılan suikastlar devlet sırrı gibi saklanıyor. Bu nasıl sırdır ki cumhurbaşkanına suikast, Gaffar Okkan’a yapılan saldırı açığa çıkartılmıyor. Büyük bir tuzak var. Bu tuzak Kürt sorununun çözümsüzlüğe itilmesidir. Bu tuzağı bozmak, Fırat’ın ötesindeki yapıya ulaşmak ile mümkündür. Nasıl ki Özal bu konuyu çözmek için uğraştığında 33 er olayı oldu, suikast girişimi yaşandıysa benzer tuzakları yaşamaya hep devam ettik. Belli ki çözüm istemeyen iç ve dış yapılar var. PKK’nın ve devletin derinlerinde çatışmalardan faydalananlar var. Gerçekler ortaya çıkartılmalı ki yangın sönsün."

PKK SEMPATİZANI WEB SİTESİ SEROKATİ’DEN AÇLIK GREVLERİYLE İLGİLİ İNCİLER


Zulüm Olağanlaştıkça Zalim Sıradanlaşır – Amed Dicle

14 Kasım 2012

17 yaşında H.D. Mardin Mazıdağlı.

17 aydır tutuklu ve şimdi Şakran Aliağa Gençlik ve Çocuk Kapalı Cezaevi’nde, bir hücrede tutuluyor. Yaklaşık iki ay sonra duruşması var ve hakkında 15 yıla varan hapis cezası isteniyor.

***

H.D, Mazıdağ’da çiftçilik yapan bir ailenin çocuğu. 13 kardeşten beşincisi. Babasının 3 kuzeni gerillaya katılmış, biri yaşıyor diğer ikisi ise değişik tarihlerde yaşamlarını yitirmişler.

Maddi sebeplerden dolayı ilkokuldan sonra okulu bırakıp ailesine çobanlık yapmaya başlayan H.D, mesai saatlerinin çoğunu kitap okumakla geçirdiği için bu işte pek de başaralı olamıyor. Küçük kardeşi okumaktan vazgeçince, tekrar okul yolunu tutuyor. Kızıltepe’de okuyor ve Makine Mühendisi olmak istiyor.

Hatırlarsınız, Haziran 2011 seçimlerinden sonra Hatip Dicle’nin vekilliğinin iptal edilmesi tüm Kürdistan kentlerinde olduğu gibi Kızıltepe’de de yoğun bir şekilde protesto edilmişti.

H.D’nin bu eyleme katılıp katılmadığını bilmiyoruz. Ancak eylemin olduğu yerden değil, kendisinin de anlatmaya çalıştığı gibi, ‘hazır bulunmadığı, katılmadığı bir gösteriden sorumlu tutularak’ bir grup arkadaşıyla, başka bir yerde, bu eyleme katılmaktan gözaltına alınıyor.

H.D’yi gözaltına alan polisler, kendisine karşı kullanabilecekleri hiçbir delil bulamayınca, diğer çocuklar aleyhine ifade vermeleri için bu çocuklara baskı uyguluyor ve iki çocuğa zorla polislerin hazırladığı ifadeler imzalattırılıyor.

Savcı, Terörle Mücadele Kanunu’nun 2. Maddesi’nde yer alan, “Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır ve örgüt mensupları gibi cezalandırırlar” maddesi üzerinden dava açmak istiyor.

Ancak bu maddeden dava açılması için çok ‘küçük’ bir sorun var. H.D henüz 16 yaşında. H.D henüz çocuk.

Tabi yapılmamış iş değil, H.D’nin yaşı büyütülüyor. Mahkeme kararıyla Adli Tıp’tan H.D’nin 18 yaşında olduğuna dair bir rapor hazırlanıyor ve dava süreci başlıyor. Aleyhine zorla ifade veren çocuklardan biri geri çekiyor ifadesini. Diğeri ise, “Gerillaya katılıyorum…” diyerek ayrılıyor evinden.

H.Dise, 5 ay önce Mardin Cezaevi’nden, Şakran Cezaevi’ne gönderildi. Annesi, babası ve kardeşleri, 5 aydır onunla görüşemiyorlar. Mardin ve İzmir çok uzak kentler ve ailenin bu kadar yolculuğu yapabilecek maddi imkanı yok.

Türkiye ve Kürdistan zindanlarında açlık grevleri eylemi başladığında, H.D babasını telefonla arayarak açlık grevine gireceğini açıklıyor. Babası, “Oğlum çok zeki, inançlı ve kararlı biri olduğu için ikna etmeye çalışmadım. Çünkü yaşam karşısında da mücadeleci ve ne yaptığını bilen biri” diyor.

H.D, açlık grevine 3 kişilik hücresinde başladı.

Yanında, 15 yaşındaki hücre arkadaşı Cizreli U.D da vardı. H.D, açlık grevine başlayınca o da katıldı. Cezaevi yönetimi grevde olan bir çok tutsak gibi onları da tek kişilik, ayrı hücrelere yerleştirdi. Telefon, mektup ve akla gelebilecek her türlü iletişim hakları gasp edildi.

Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Dernekleri Federasyonu yöneticileri, avukatlar ile iletişime geçip çocukların ikna edilmesi için yoğun çaba harcadılar. Avukatlar ile ortak çalışma yapıp çocukları ikna etmeye çalıştılar olmadı kurum olarak fax gönderdiler, ancak H.D ve U.D açlık grevini bırakmadı. Cezaevi yönetimi onları yemek yemeğe özendirmeye çalıştı, psikolog ile telkinde bulundu ancak ‘ikna’ olup eylemi bırakmadılar.

Ve eylemlerinin 21. gününde federasyonun talebi ile BDP Grup başkanvekili Pervin Buldan bizzat cezaevine gidip çocuklar ile görüşerek onları ikna etti ve eylemi bıraktılar.

Ancak Türk Başbakanı Erdoğan’ın konuşmalarından sonra açlık grevleri kitleselleşti ve H.D, U.D ve aynı yaşlarda 3 çocuk daha bir kaç gün önce yine açlık grevine başladılar.

***

Türk Devleti’nin, bu çocuklara yaptıkları reva mı? Neden bu eza?

Bu devlet, hangi gerekçe ile çektiriyor bu ızdırabı onlarca diğer Kürt çocuk gibi, H.D ve U.D’ye?

13 yaşındaki Ceylan’ı, 12 yaşındaki Uğur’u, 8 yaşındaki Enes’i, Roboskili 34 çocuğu öldüren devlet, H.D ve onun gibi binlerce çocuğa bu zulmü yapar. Yapar, çünkü kendi varlığını bu çocukların bir şekilde ‘yok edilmesine’ bağlamıştır.

Seyid Rıza’nın oğlunun yaşını büyüterek idam eden, H.D’nin yaşını büyüterek zindanlara atan Türk devleti, Kürt çocukların hayatları üzerinden Kürt ulusunu filizlerinden itibaren tutsak ede gelmiştir.

Ama asıl sorgulanması gereken konu; Türk Devleti’nin bu sistematik zulmü yapıyor olması değil, Dersim’den Kızıltepe’ye tüm Kürdistan’ı kapsayan bu zulmün, kanıksanmış olmasıdır.

Belki de, devletin baskıyı bu denli arttırarak devam ettirmesinin nedeni, yapılan zulmün artık normal ve sıradan gelmesindendir. Belki de, bu zulme karşılık en büyük alkış, suskunluğumuzdur.

Çünkü; zulüm olağanlaştıkça, zalim sıradanlaşır!

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!