Suriye’deki isyanı diğer Arap ülkelerindekilerle karşılaştırarak arasında benzerlikler çıkaranların çok yanıldıkları ortada. İsyancılar ve Şam yönetimi olarak her iki taraftan da bakıldığında bu ülkedeki durumun düzelmesi yerine her geçen gün biraz daha karıştığı görülüyor.
Bölgedeki her kargaşanın faturasını ödemesi artık gelenek halini alan ülkemizin bulunduğu her girişim, onu Suriye bataklığına biraz daha çekiyor. Yandaş veya hasım taraflardan hangisi olursa olsun atılan her adımı kazanca çeviren tek bir grup var ki o da; PKK/PYD tarafıdır. Bazıları için kör dövüşüne dönen gidiş sırasında, Türkiye’nin girişimleri taraf olan gruplardan birinin üzerinde olumlu etki yaratıyorsa, diğerinde aksi yönde olumsuzluğa neden oluyor. Düğümün uçları bir kat daha karışıyor. Bu gidiş doğrultusunda yurt dışına asker gönderilmesine izin veren “Tezkere”ye olumlu bakanlar olduğu kadar bizim hiç aklımıza gelmeyen şekilde yorumlayanlar da çıkıyor.
Suriye’nin Kürt bölgesinden PKK yanlısı haberler vermesiyle tanınan gazeteci Barzan İSO’nun 05.10.2012 günü IMC televizyonundaki Mercek Altı programında belirttiği görüş, sürecin her an aleyhimize olacak değişik bir yöne çekilebileceğinin emaresini taşımaktadır.
B. İSO bu programda; Türkiye’nin oluşturmaya çalıştığı tampon bölgenin Kürtler için olumlu sonuç vereceğini, çünkü tampon bölgenin Suriye Kürtleriyle, Türkiye Kürtlerini birleştireceğini ve Kobani’nin Suruç ile birleşmesi gibi somut sonuçların ortaya çıkacağını ifade etti. Aynı gazeteci tezkerenin askeri bir harekata izin vermesi halinde Çaldıran’a dönüş olacağı görüşünü ortaya attı. Suriye’deki isyanın bir mezhep çatışması olduğuna değinen gazeteci; Safevi tarafının kimi Şiiler için “Muntazar Mehdi-Beklenen Mehdi” olan Ahmedinejad olacağını, Türkiye’nin bir müdahalesinin Şiileri hedef alması anlamına geleceğini, dolayısıyla bunun anlamının da günümüzün Çaldıran’ı olduğu nu iddia etti. Kürtçü ve Şii görüşü olarak bu, son derece tehdit kokmaktadır.
Tampon bölgenin yol açacağı fiili durumu biraz daha geniş bir alanı kapsayacak şekilde ele alırsak ortaya Nusaybin ile Kamışlı’nın, Cizre ile Derik’in birleşmeleriyle alanın genişleyeceği sonucuna varabiliriz.
PKK/PYD var gücüyle bu olası senaryolar üzerinde çalışıyor ve bu çabalarında Baas yönetiminin kendisine gösterdiği hoşgörü ve sağladığı serbestlikten yararlanıyor. Şam’ın terör örgütünü kollamasının sonucunda;
– Afrin, Kobani, Haseki, Derik, Amudiye’de yerel yönetim oluşturarak halkı temsil etme meşruiyetine bürünüyor.
– Halep, Kamışlı, Amudiye, Haseki, Serê Kaniyê, Afrin’de PYD muhaliflerini kaçırarak ve pusuya düşürüp öldürerek sindiriyor. Rehin alıp para karşılığında serbest bırakıyor.
– Üstünlüğü ele geçirdiği yerlerdeki Barzani yanlısı Kürt Ulusal Konseyi’nin faaliyetlerine engel oluyor. Kurduğu kontrol noktalarıyla denetimi olabildiğince sıkılaştırıyor.
– Kobani ile Afrin arasında askeri eğitim kampı kurup, terör örgütüne bağlı silahlı yeni bir güç yaratıyor. Askeri kampların faaliyetinin bizzat ESAD yönetiminin desteği altında yürütüldüğü öne sürülüyor. Kürt Ulusal Konseyi’nin silahlı güç oluşturmasına izin verilmezken PKK/PYD bu konuda serbestçe örgütleniyor. “Şehit sarya tugayı”nın ikinci bir askeri örgüt olarak ortaya çıkması bu serbestliğin ve desteğin sonucudur.
– K. Irak sınırındaki kontrol noktaları vasıtasıyla buradan yapılan ticaretten vergi alarak haraç topluyor. Bazı kaynaklara göre sınırda topladığı haracın miktarı iki yüz milyon doları buluyor.
K. Suriye’de durumun nereye vardığı ortadadır. “Şehit sarya tugayı”nı ele aldığımızda YPG militanlarının eline verilen silahları nereden geldiğini düşünmek gerekir. Şam’ın Baas yönetimiyle K. Irak, PKK/PYD’nin ilk akla gelen silah kaynaklarıdır. Diğer bölge ülkeleri de terör örgütünü silahlandıran kaynaklar olarak değerlendirilmelidir. İstihbarat teşkilatlarının hedef ülkelerin hasmı terör örgütlerini silahlandırdıkları unutulmamalıdır.
Şam, ülkedeki iktidar gücünü kaybedeli çok oluyor. İsyancıların bölgeleri başkentin her türlü denetiminin dışında kaldı. Bu haliyle Suriye’nin Kürt bölgesi de, 36. Paralel zamanındaki Irak Kürt bölgesinden farklı değildir. Bugünkü karmakarışık Suriye ortamında çok net olan gerçek, istihbarat örgütlerinin varlığıdır. Türkiye’nin karşısında gerek Suriye üzerinden gerekse doğrudan dünyanın gizli servisleriyle işbirliği yapan bir PKK vardır. Ve bugün YPG adıyla ortaya çıkan terör uzantısı yarın ÖCALAN’ın peşmergeleri olarak düzenli ve meşru bir Kürt silahlı gücü halini alacaktır. Biz aynı sahneyi K. Irak’ta BARZANİ oyununda izlemiştik.
PKK için para, Türkiye’deki eylemleri, Suriye’deki silahlanma ve örgütlenme faaliyetleri için her zamankinden çok daha fazla gereklidir. Eski para kaynakları böyle bir “atılım” için yeterli değildir. Her gün yenisi ele geçen ve artık ton ağırlık birimiyle ifade edilen esrar terör örgütünün bütçe ihtiyacını karşılayan en önemli gelir kaynağıdır.
Bunca esrarın nereye gittiği üzerinde de düşünülmelidir. Esrarın yurt dışına kaçırılması elde edilecek para karşısında zahmetinin çok daha fazla olması nedeniyle öyle pek rağbet görmez. Bunun yerine yurt içindeki tiryakiler tercih edilir. Tıpkı sigarada olduğu gibi güvenlik güçlerinin son zamanlarda ele geçirdikleri esrarın miktarındaki büyüklük de zaten yurt içi piyasasını ortaya koyuyor. Bu açıdan bakıldığında, hep dediğimiz gibi PKK sadece bir güvenlik sorunu değildir. Aynı zamanda bir ahlak sorunudur da…
Gelişmelerden lehine sonuçlar çıkararak harekete geçme önceliğini elinde tutan PKK’nın Batı ülkelerindeki faaliyetinin önemi de unutulmamalıdır. Önceki değerlendirmelerimizde değindiğimiz gibi PKK ve uzantıları Batı’da yine yoğun bir hareketlilik içerisine girdi. Alman parlamentosunda “Kürt kimliği tanınsın” oturumu, Fransa’da KNK’nın öncülüğünde “Batı Kürdistan” konferansı bu girişimlerden sadece iki örnektir. Çabuk unutulduğu için zihinleri tazelemek bakımından Batı ülkeleri terör örgütünün temel güç kaynağıdır, hatırlatmasında bulunalım. PKK/PYD’ye bölge ülkeleri burunlarını zaten sokmuşlardı. Batı ülkelerinin de müdahil olması Türkiye’nin elini daha da açmaza sokmaktadır. Buna karşılık Suriye-PKK/PYD cephesini güçlendirmektedir.
Nitekim terörist merkezlerinden yapılan açıklamalar buram buram kibir kokmaktadır. Barışı getireceği iddia edilen görüşmeyi güvenilmez olarak niteleyip ret eden PKK’lı baş teröristler, “devlet Kürtleri” dışında kalan silahtan yana olan Kürtleri etkisizleştireceğini belirtiyorlar. Onlara göre; silah bırakmayı ret ederlerse ki elbette ret edecekler, devlet dünyaya onları uzlaşmaktan kaçmakla ve barışı baltalamakla suçlu ilan edecek. Kısaca bu, bir tür PKK tasfiye operasyonudur.
Cemil BAYIK. Murat KARAYILAN ve yurt içindeki siyasiler, yukarıdan kibirli ifadelerle sanki devlete böyle bir niyetlerinin bulunduğunu iletmişler gibi iktidarın kendiliğinden bu işe giriştiğini iddia ediyorlar. İçerisinde bulundukları “stratejik atılım” döneminin adeta tadını çıkarıyorlar. Ada sakini de hücresinden, ben bulunduğum yerden “barış sürecini” yürütemem açıklaması yapıyor. Beni buradan çıkarmak zorundasınız diyor.
PKK tam bitmek üzereyken K. Irak can suyu etkisi yapmıştı. Şimdi ise tam devletleşme aşamasındayken K. Suriye, PKK’nın imdadına yetişti. Bunda Baasçı ESAD’ın sanıldığından çok etkisi bulunmaktadır. Türkiye’nin bataklığa çekilmesiyle sonuçlanan her girişimi Şam’ın PKK’yı biraz daha azdırmasıyla cevap bulmaktadır. Geldiğimiz bu noktada ESAD yine aynı yola başvurarak PKK’yı üzerimize biraz daha şiddetle saldırtacaktır.
http://www.turksam.org/tr/a2783.html
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.