Günlük arşivler: Ekim 1, 2012

UFO Sightings Spectacular Bright UFO or Weather Phenomenon Ball Lightning? 12/13/2011


Amazing UFO Video Shot By Italian Air Force


ARSLAN ÖZ : DEJAVU YA DA TARİHİN TEKERRÜRÜ 1 /// CC : @ArslanROZ @RuhatMengi @RuhatMengiVatan @ruh at_mengi_ @sedatlaciner @TahaKivanc @TAHA_KIVANC @siring


Yaşadığımız günlerde olanları görünce ‘ Biz bunları daha önce yaşamıştık’ duygusuna kapılan var mı bilmiyorum ama ben ‘Kral çıplak’ dercesine ‘Biz bu filmi daha önce görmüştük’ demeden geçemiyorum.

Siz ister ‘Dejavu’ deyin ister ‘Tarihin tekerrürü’ toplumların tarihinde yaşanmış ve bu yaşananlardan ders alınmamış olayların tekrar etmesinin kaçınılmaz olduğu önümüzde durmaktadır.

Çok partili yaşama geçtiğimiz ve DP nin ikinci denemesinde tek başına iktidar olduğu 14 Mayıs 1950 den başlayarak 27 mayıs 1960 müdahalesinin gerçekleştiği 10 yıllık tarih aralığında yaşananlar AMAÇ ve SONUÇLARI itibariyle bugün 2003 – 2012 aralığında yaşadıklarımızla örtüşmektedir.

D.P nin AKP den en büyük avantajı hükümeti kurduğu 22 Mayıs 1950 tarihinde aynı gün parti kurucularından Celal Bayar ın Cumhurbaşkanı olmasıdır.Oysa hatırlanacağı gibi AKP bu şansı ancak 28 Ağustos 2007 yılında Abdullah Gül ün Cumhurbaşkanı olması ile elde etmiştir ama Demokrat Parti nin on yılda yaptığını AKP beş yılda önemli ölçüde, hatta bazı konularda daha ileri giderek gerçekleştirmiştir.

Menderes hükümeti Meclisten 2 Haziran 1950 tarihinde güvenoyu almış ilk eylemi dört gün sonra ‘Ordu darbe yapacak’ dedikoduları üzerine hiç vakit kaybetmeden geleneklere aykırı olarak başta Genel Kurmay başkanı olmak üzere Kara Kuvvetleri Komutanı Deniz Kuvvetleri Komutanı Hava Kuvvetleri Komutanı Jandarma Genel Komutanı olmak üzere 1.ordu 2.ordu ve 3.ordu komutanları ile birlikte 15 generali ve 150 Albay ı emekliye sevketmiştir.Öyle ki tasfiye edilenler içersinde Askeri şüra üyelerinden Kazım Orbay ve Salih Omurtak gibi önemli komutanlarda vardı.Tarih 6 Haziran 1950 dir.Yapılan operasyon ordudaki İnönücüleri hedef almıştı.

Elinde her türlü yetki varken çok partili yaşama geçişi,serbest seçimleri İnönü sağlamamışmıydı D.P nin tek başına iktidar olmasına İnönü demokrasinin zaferi olarak bakmamışmıydı. O halde iktidara gelir gelmez Ordu yu ve İnönücü subayları hedef almak ta neyin nesiydi.Ya da o günkü tanımıyla İnönücülük neydi?
Hemen yazalım;İnönücülük Atatürk devrimlerinin muhafazasını sağlamak ve 2. dünya savaşına girmemekti.

Oysa Ordu içersinde 2.dünya savaşına katılmanın iyi olacağını düşünen komutanlarda vardı ve bu komutanlar İnönü nün tarafsızlık politikasına gizliden karşı çıkıyorlar ve kendi aralarında örgütleniyorlardı.Menderes in bu komutanlardan yararlandığı açıktır.Bunlardan bazılarının hükümete alınarak bakan yapıldıkları herkesin malumudur.

Menderes in ilk icraatının Orduya yönelik olması iktidarını sağlama alarak, yapacakları için önünü açmak, kendisine engel olacak unsurları temizlemekti.Başarılı da oldu.Olan bitene İnönü nün yeterli tepkiyi vermemesi Menderes i cesaretlendirdiği ortadadır.

Bu orduya karşı yapılan ve başarılı olan operasyon sonrası Menderes ‘ Bu bir ikinci nizam-ı cedit planıdır.Gerçekleştirmek iktidarımızın şerefi olacaktır’ derken Cumhurbaşkanı Celal Bayar ‘Bu kesin bir operasyon planıdır karşı çıkanlar olsa da bu plan başarılı kılınmalıdır’ diyordu.

Menderes ve ekibi Atatürk Cumhuriyetini, devrimleri, yargıyı,üniversiteleri hedef alarak iktidarını sürdürecekti.

İktidarın önünün açılmasından sonraki ikinci önemli uygulama Millet meclisine bile danışılmadan yapılan Kore ye asker gönderme eylemidir.Ve arkası çorap söküğü gibi gelecek Cumhuriyet ve Ordu karşıtlığı içeren eylemler zinciridir.Bunları sırası geldikçe tek tek sizlerle paylaşacağız.

Bunlardan bir tanesi var ki bugün yaşadığımız Suriye krizinin 1957 model versiyonudur.Söz konusu tarihte Menderes ABD nin askeri ve mali yardımları karşılığı ABD nin o tarihteki BOP planı çerçevesinde Suriye nin emperyalizme karşı dik duruşunu Arap milliyetçiliğini (Baas) kırmak için bu ülkeye girmek üzere her hazırlığı yapmış nota vermiş ordunun girmesinden,paramiliter güçlerin kullanılmasına kadar her şey tartışılmış ama konjoktür izin vermediği ve ABD nin Sovyetler

birliğinden çekinmesi nedeniyle girememiş olduğudur.

Bugünde gerek ABD nin gerekse diğer emperyal güçlerin bizi arkadan iterek kendilerini sakladıkları Suriye krizi, siz ister DEJAVU ister TARİH TEKERRÜRÜ deyin o tarihteki konjoktürün hala devam ettiğini ortaya koymaktadır.Bugün tarihe tanıklık etmekteyiz.

Demokrat partinin bir gecede gerçekleştirdiği Ordu içersindeki yönetim değişikliği, bugün gerçekleştirilen ve adına balyoz denen davanın sonucunda 325 subayımızın hüküm giymesi söz konusu tarihte adı farklı olsa da bugün adına Büyük Ortadoğu Projesi denen ABD menşeili operasyonun Suriye rejimini hedef alması karşında yaptığımız cengaverliklerin hiç bir sonuç vermeyeceğini tarih bize söylemektedir.

Yaşadıklarımızı görüp kimse umutsuzluğa kapılmamalıdır.1950 -1960 arasında yaşadığımız ve bugün ile örtüşen olaylardan bizim o tarihte nasıl kurtulduğumuz ortadadır.Oysa beklenen tarihin aynı şekilde tekerrürü değil, bunları bilerek yeni mücadele yöntemleriyle çıkışı bulmamızdır.

29 09 2012

YAZAR : ARSLAN ÖZ

http://siyasaltarih.blogspot.com

ERGENEKON’U BİR DE TUNCAY GÜNEY’E SORUN, O DA İYİ BİLİR İŞİNİ… /// CC : @E_Sar izeybek @erdalsarizeybek


Erdal Sarızeybek

erdalsarizeybek

ERGENEKON’U BİR DE YAHUDİ KILIKLI TUNCAY GÜNEY’E SORUNUZ, O DA BİLİR İŞİNİ…

Mütercimler’in dışında, Ergenekon adını vererek bir örgütten bahseden ikinci kaynak ise Tuncay Güney’dir. Tuncay Güney’in İstanbul’da yürüyen soruşturma kapsamında alınmış bir ifadesi yoktur, ama birinci iddianame Güney’in iddiaları üzerinden hazırlanmıştır. Resmi kayıt olarak Tuncay Güney’le ilgili elimizde bulunan tek doküman, 2001 yılında yapılmış olan polis sorgusu ve bu sorguda Güney’in verdiği ifadedir. Bu ifade tartışmalıdır, çünkü işkence altında alındığı ileri sürülmüştür. Ancak elimizde bu konuda başka bir veri bulunmadığından Güney’in Ergenekon’unu bu ifade üzerinden giderek çözmeye çalışacağız. Güney, 2001 polis sorgusunda Ergenekon’u şöyle anlatılıyor;

“T.G. : ….O bizim geçişimizde o zaman Silopi’ de tugay Komutanı Nejat MÜLDÜR idi. Bana göre Nejat Müldür tırışkadan bir adam, ama bugün Nejat Müldür Birinci Ordu’da Tümgeneral, Kurmay Başkanı. O tanıdığımda, ben Nejat Müldür’ün bir popülaritesini bilmiyordum. Dikkat ediniz Nejat Müldür jandarmada değil, Kara Kuvvetlerindeki bir generalden bahsediyorum.

S. : Geleceğin Genelkurmay Başkanı.

T.G. : Ben bakın şimdi aklıma geldi, General Veli Küçük’ün grubu değil bu grup, bu grubun adı ERGENEKON’ dur. Bütün bu askeri sivil cuntaya bakacaksanız bunların adı ERGENEKON’dur. ERGENEKON, sizin bildiğiniz MHP’lilerin demir dövdüğü grup değildir. Amerika’nın örgütlediği, buradaki bir işte o NATO’nun, komünizmle mücadele zamanında kurmuş olduğu, MHP’lilerin, fakat Türkeş’i de çok sevmezler, ordu içerisinden çıkardıkları, bunlar subay kanatları, sivillerde vardır, sivilleri biraz kullanırlar profesörler falan, MHP’ lileri……. Veli Küçük dahil ciddi bakmaz, Veli Paşa falan Devlet Bahçeli’yi biraz eleştirir, sanki kendini muhalefetmiş gibi görür… “

Tuncay Güney kişiliğinde bir adam poliste ifade veriyor ve ifadesi sırasında birden aklına Ergenekon diye bir örgüt geliyor ve başlıyor anlatmaya, olacak iş mi bu? İddiaları vahimdir ama önce bu iddiayı ortaya atan kimdir, bunu araştırmak gerekmez mi? Diyelim bu adamı araştırdınız, iddiaların doğru olup olmadığını gizlice araştırmak gerekmez miydi ilk adımı atmadan önce? Yani AB kıstaslarına uygun olarak delilden suça gitmek varken, iddiadan şüpheliye, şüpheliden delile gitmek hangi kriminoloji taktik ve tekniğinde vardır, ama bizde oldu işte…

Peki, böylesi bir örgüt nasıl oluyor da 2001 polis sorgusunda ortaya çıkmış olmasına karşın, aynı tarihte İstanbul Başsavcılığı’na intikal ettirilmiş olmasına karşın, o dönemde kimse sesini çıkarmaz iken, şimdi ne olupbitti de ortalık kavruluyor, neden şimdi? Sizce bu bir resmi ifade midir? Bir ifade böyle mi alınır? Üstelik hiç adı duyulmamış ama yıllardır var olduğu iddia edilen, hatta Genelkurmay’ın dahi içinde olduğu iddia edilen bir örgütle ilgili bir ifade böyle mi alınır? Sorulmaz mı hiç; kim kurmuştur bu örgütü, karargahı nedir, dış destekleri, siyasi kol ve kanatları, silahlı eğitim kampları, finans kaynakları nedir, eylemleri, iç ve dış bağlantıları nedir diye sorulmaz mı hiç! Ardında en aşağı yedi bin yıllık bir devlet geleneği olan bir devlet, Tuncay Güney gibi ne olduğu henüz bilinmeyen bir kişinin sıradan iddialarıyla alt üst edilir mi hiç! Yazık bize yazık, devlete yazık, geleceğimize yazık…

Devam ediyor Güney Ergenekon’u anlatmaya;

“Bu örgütün esas adı ERGENEKON’dur. Enis Berberoğlu da bakın dün hatırlattım, domino taşları yazmıştı, Can Dündar dahi kitabı yazmıştı, Ergenekon kitabını yazıyordu. Kitabı okuyun, kitabın içerisinde hiçbir şey yok, neden biliyor musunuz, kullanmış olduğunuz kelime toplum içerisinde …. gibi bir şey. Niye biliyor musunuz, çünkü önü kilitlendi Çünkü hiçbir şeye ulaşamadı, oradaki bilgilerde çok sap saman çöp falan filan. Soner Yalçın’ın Bay Pipo’su falan onlar …. Ama ERGENEKON’ da hiçbir şey yok Can Dündar’ın. Aslında ERGENEKON için çok güzel bir isim. Bunlar bir yer altı örgütlenmesi olarak geçiyor zaten ERGENEKON. Herkes bu ERGENEKON’u biliyor, bu üst seviyede ki insanlar, solcularla üst seviyedeki insanlar, ama telaffuz etmezler. Bu ERGENEKON sivil hayatta, normal hayatınızda da, mutlaka aklınızda bulunsun, çok önemli bir şey bu ERGENEKON. Ben de bu ERGENEKON’ un üzerinde çalışıyorum, araştırıyorum, tezler, Veli Paşa’dan aşırttırdıklarım, şey yaptıklarım, bunları Ümit Oğuz[1] bana getirdi.”

Buradaki OĞUZ; Oğuztan, Ümit Oğuztan, soruşturma kapsamında tutuklanan bir kişi. Güney’in ifadesine göre İstanbul’da yürüyen soruşturmanın ana dokümanı olan ve iddianamelerde delil olarak sunulan Ergenekon ve Lobi adlı yazılı kâğıtları hazırladığı iddia edilen kişidir bu Ümit Oğuztan. Peki, Oğuztan’a bu belgeleri veren kişi kim? Erol Mütercimler! Aslında Mütercimler, Oğuztan, Güney, Sayın, Dündar, Tanfer, kısacası Ergenekon adını ortaya atan ve bu konudaki yazılı kâğıtlarla bulunan kişileri bir araya getirsek ve sorsak; anlatın bakalım nedir bu iş, desek, belki de birçok sorunun cevabı ortaya çıkacak ama kimsenin aklına gelmiyor sanırım bunu yapmak, belki de istenmiyor…

Tuncay Güney 2001 yılında bunları anlatırken, bu ifadesinin çok konuşulacağını ya hiç düşünmemiştir, ya da ortalığın alt üst edileceğini bilerek bu ifadeyi vermiştir. Gün gelir, bu da ortaya çıkar umarım. Güney bilerek ya da bilmeyerek bu ifadeyi vermiş olsa da, onun yerine düşünenler bu ifadeyi alıp gündeme oturttular ve iddianamelere alıp mahkemeye taşıdılar. Öyleyse biz, bu Ergenekon adlı yazılı kâğıtların kaynağını bulabilmiş olsak her şeyi çözeceğiz, bakalım çözebilecek miyiz?

Devam ediyor ifadesine Tuncay Güney;

“Dün arkadaşlar evimi ararken yatak odamdaki, görünmesi imkansızdı, orayı söyledim, ben yani, örtü var …. orda benim sarı sarı yapraklı şeylerim, mavi çıkışlı yapraklı şeylerim olacak, onlarda LOBİ vardır. LOBİ’nin mutlaka fotokopisini alın. Tabi ikinci isteğim, benim arşivime iade etmeniz, çünkü kopim yok. LOBİ‘yi mutlaka alın. Bu LOBİ nedir biliyor musunuz, iş adamlarının örgütlenmesidir yakın tarihimiz, o elinizdeki kâğıtlar var sarı kağıtlar, hepsi Bilecik’teki plan ve projelerdir, yeni projelerdir, LOBİ, ERGENEKON vardır. Bu ERGENEKON örgütün yeniden yapılanmasının tasarımıdır. Efendim, başka neyim var, Doğu Perinçek’ in “Yeniden Yapılanma” diye, Veli Paşa’ya bir teorisi vardır. Veli Paşa’nın onu genişleterek tasarı haline getirdikleri bir tasarı vardır. Bu kopyaların gerisi Ümit Oğuztan’ın bilgisayarındadır. Birisi, kopisi Doğu Perinçek’in kendisindedir. Hepsi değil ama, ama bende olan bu kopiler var ya, bu kopilerin hepsinin aynıları Veli Küçük’tedir. Ben kime ne veriyorsam ya da bana kim bir şey veriyorsa, peçete kağıdı da olsa, onu saklarım.”

Güney’in ısrarla “Ergenekon ve Lobi” adları üzerinde durması bir garip. Garip çünkü ifade veren ısrarcı olmaz, aksine ısrarcılık ifade alan için geçerlidir. Bu ifadesiyle Güney, Veli Küçük ile Doğu Perinçek’i örgüt yapısı içine alarak ısrarla bu belgeler üzerinde durulmasını istiyor ve hatta yalvarıyor polislere Lobi belgesini unutmasınlar diye, bir garip…

İşte ifadesinin geri kalanı;

“S. : Elli ikinci kısımda o yazdığınız kısımlar bilgisayarınızdaki o projeler mi?

T.G. : Elli ikinci kısımda ne yazıyor bana söyle mesela başlık söyle hatırlarım Notebooku (diz üstü bilgisayar) mu bahsediyorsunuz.

S. : Evet…

T.G. : O Notebook

S. : Sabit bilgisayar da…

T.G. : Sabit benim değil, Ümit Oğuztan ….. Ümit Oğuztan pimpirik ve temkinli bir adamdır. Ümit Oğuztan’ı hiçbiriniz tanıyabilme olasılığı, ben bile tanımıyorum. Hayatınızda, bak bir şey söyleyeceğim, Demirel’ in bir özelliği vardır, tamam mı, zaaf yönlerinde hiçbir şeyi insanlara ….taki sıkışmadıkları sürece.

S. : ….

T.G. : Bazı telefon konuşmalarında Murat Oğuz ile ben, telefon konuşmalarında …tir et bu ..neyi demişimdir. Ama niye, o ona girecek yoksa o ona girecek. Ümit Oğuztan onu sevmez, çünkü… Murat Oğuz da başka sevgilisini getirip düzmek ister, illa ki ben ….venk miyim der, adamın yüzüne karşı. Böyle olunca problemleri …. iki arayı da idare etmek zorundayım. Benim için önemli olan bir doğrultuda yürümem için, bunun içinse Ümit Oğuztan’ın bilgisayarındakiler, benim projelerim değil. Notebook Ümit Oğuztan’ındır, bana hediye etmiştir, ama içindekiler benimdir. İçinde ne vardır, Necip Hablemitoğlu’ nun bir şeyi vardır, Fethullah Hoca raporu vardır. O Fethullah Hoca raporundan dolayı biliyorsunuz dava açıldı Fethullah Hoca’ ya, onu için Genelkurmay Başkanlığı Toplumsal Daire İşleri Başkanlığı’ndan 50.000 ya da 30.000 dolar Amerika’ da araştırma yapmak için para almıştır,

S. : Tekrar o şeye dönelim bu para bilgilerinden sonra Susurluk’un girişine…

T.G. : ….çok daha geniş bilgiler veririm. Bütün klasörlerim için aynı şeyleri söylüyorum. Bu arada tabi ben uzatıyor muyum, saat kaç, mesainiz için?

S. : Devam et zamanımız bol.

T.G. : Bunun çerçevesinde ama bu sarı sayfaları unutmayın mutlaka söyleyin bir örgütlenme planı, çünkü yeniden yapılanmanın ana teması bunlar çünkü , ERGENEKON, LOBİ,

S. : Sonra tekrar bakacağız bunlara.”

İşte size iki ana kaynak Ergenekon senaryoları üzerine; biri, Erol Mütercimler, diğeri ise Tuncay Güney. Mütercimler’i medyadan tanıyoruz, biyografisi hakkında bir bilgimiz olmasa da, en azından göz önünde bir bilim adamı. Peki ya Tuncay Güney, kimdir bu adam? Bu konuda da şimdilik en doğru kaynağın 2001 polis sorgusu çözüm tutanağının olduğu farz ediyoruz. Çünkü burada Güney, Tuncay Güney’i anlatıyor, işte kendi ağzından Tuncay Güney;

“S : Nerelisin

T.G. : Ben Çorum’luyum, aslen Çorum Kargılıyım. Namaz falan kılar, ben o zaman, zaten babamın da ölümünden etkilenmem, namaz falan kılıyordum zaten yatılı okuldayken de. Ben ortaokuldayken de, Kur’an Kursuydu. Ayrıca okulum, hem de dışarıya da okula gidiyorduk, şey olarak, gündüzleri de belli saatlerde de din dersleri falan alıyorduk. Arapça Kur’an okumayı orda öğrendim, Ayazağa Köyü Talebe Pansiyonundan. Hala o pansiyon durur. Ordayken işte ofis boyluk yapıyordum zaten sabah gazetesinde. Sabah gazetesinde iki yıl, iki buçuk yıl, üç yıl olmadı, ama çalıştım bir fiil. Son dönemlerde bütün masalara bilgisayarlar koymuşlardı, bilgisayar falan da öğreniyordum. O zaman bilgisayarlar Türkiye’ye daktilo gibi geldi. İyi bir şeydi, bütün yazıları muhabirler bize getiriyordu, ben yazıyordum falan, onlar sırada beklememeleri için. Bu polis muhabirleri falan, bana Capişonular getirirlerdi falan, çünkü tak tak yazmaya çalışan bendim, yani bütün servisin üç beş adamı vardı.“

Kuran kursuyla işe başlamış Güney 90’lı yıllarda;

“S : Yıl kaç, yani doksan, doksan bir, doksan iki…

T.G. : Seksen dokuz, doksan olabilir, evet. Dört milyon iki yüz elli bin liraya girdim. Altı milyon iki yüz elli bin lira oldu maaşım, çıktığımda. Teyfik Yener yeni binaya taşındık, Çağaloğlu’ndan, efendim. İki ay da o yeni binada çalıştım. Teyfik Yener yine karısıyla beraber Amerika’ya gitti. O zaman yine bizi çıkardılar. O seferde, çocuğun adını halen hatırlıyorum, bir Orhan Zeki Ak, birisi daha vardı ……… şimdi genel yayın yönetmeni zaten. O Erdal, soyadını hatırlamıyorum. Onu başa getirdiler, bizi çıkarttılar. Ben ordan tazminatımı aldım çıktım. Oradan çıktıktan sonra üç ay kadar bocaladım, yani arada kaldım, o esnada benim bölgemde de Gültepe’nin girişinde de Fettullah Hoca’nın yurdu vardır, solda, hatırlıyorum Kırklar Boğaziçi Erkek Öğrenci Yurdu…

Tarikat okulları üzerinden devam etmiş eğitim ve öğrenimine Tuncay Güney;

“S : Neydi?

T.G. : Şimdiki adı Boğaziçi Erkek Öğrenci Yurdu, o dönemde levha yoktu, Kırklar öğrenci yurdu. Neden kırklar ,yediler, üçler? Kırklar şeyde, şey var ya evliyalar, ondan dolayı kırklardı. O yurda gelip gidiyordum, zaten o yurda gelip giderken orda bir çok arkadaşlarım vardı, o zamanda bir Fetullah Hoca rüzgarı esiyordu ülkede. O yurda gelip giderken video kasetleri izlerdik biz. Ayrıca Zaman gazetesinin Cağaloğlu bürosundan Milliyet kitap veriyordu, böyle Ansiklopediler evimde de vardır. Onları Çağaloğlu Zaman Gazetesi ilan bürosundaki Çorumlu bir çocukla tanışmıştım, oranın ilan müdürüydü. Kendisi bu Kırklar yurdundaki arkadaşa da söyledim, yani gitsem ayıp olur mu falan. Dedi ki istersen beraber gidelim, söyle Kırklar yurdundan olduğunu, gelip gittiğini, yani sana sıcak baksınlar diye. Gittim, dedim beni hatırladın mı? Hatırladım ya, dedim ben çalışmıyorum, siz de Samanyolu televizyonunu kuruyorsunuz. Bunların Samanyolu Televizyonu Moskova’daydı, Kanal 6 da o yıllar yeni yayına başlamıştı, ilk televizyon yapan, yani Kanal 6’ya paraleldir, bunlar Moskova’dan yapıyorlardı yayını. Tikaş, TKM Çemberlitaş’ta, oraya beni aldı, aynı gün saat ikindi namazı vakitleriydi, çok iyi hatırlıyorum… “

Samanyolu’yla televizyon hayatına atılmış, sanıyorum Mütercimler de bu kanalda program yapmıştı bir zamanlar;

“S : Neydi Zaman Gazetesi Reklam Müdürünün ismi?

T.G. : Süleyman …… Çok iyi hatırlamıyorum, çok iyi hatırlamıyorum, genç bir çocuktu, benden üç yaş küçük, şimdi 33 yaşındadır. Böyle bir arkadaş Mehmet Demircan beyle beni tanıştırdı. Mehmet Demircan bey, o Fetullah Hoca’nın, benim tanıştığımda Samanyolu Televizyonu’nun Genel müdürüydü. Ondan önce FEM Dershaneleri Genel Müdürüydü, ondan önce Zaman Gazetesi Genel Müdür Yardımcısı.. “

S : Burda duralım şimdi, sen bu şekilde Fetullah Gülen cemaatine mi katıldın?

T.G. : Samanyolu Televizyonuna ben eleman olarak işe girdim.

S : İşe girdin, Fetullah Gülen’in cemaatine katıldın o zaman?

T.G. : Benim asıl niyetim, örgüte ya da cemaatine katılmak değil, iş için. Benim annem var, bekarım o zaman, tabi ki iş bulmam gerekiyordu, asıl şeyim buydu, yani bu Fetullah Hoca değil de atıyorum, Özgür Ülke ya da MED TV de, burda yayınlanabilirdi, yani çalışabilirdim. Yani şey olarak bakıyorum ben, bunlarda bana şey olarak yakınlar, yani bende din kültüründen geldiğim için kendimi yakın görüyorum, şey olarak. Mehmet Demircan bey, bunun üzerine bütün çalışanlara Fetullah hocayı tanıtacaklar ya, benden başka da dışardan toplama insanlar vardı, ama Fetullah Hocayı tabi sempatiyle kimse görmemiş. Fetullah Hocayla bizi bir ay kadar sonra görüştürdüler, herkese vaaz verdi adam. Orda etkilendik tabi, otomatikmen şey de, Altunizade de, daha samimiyet oldu onlara karşı. Bunun üzerine Mehmet Demircan bey, İlhan İşbilen, Abdullah Aymaz, o zaman Amerika sorumlusuydu Abdullah Aymaz, İsmail Yediler kod adıyla kitap ve köşe yazıları yazar… “

İşte kendi dilinden Güney bu. Güney’in dilinden de Ergenekon bu. Bu Güney TRT ekranlarına bile çıkartıldı ve saatlerce kendi Ergenekon’unu anlattı hepimize, saatlerce ülkemizin saygın kişiliklerine dil uzattı, suçlamadığı nerdeyse kimse kalmadı, biz de dinledik. TRT devletin, devletin idaresi hükümetin, ama kimse çıkıp da dur demedi bu adama, yazık. Tuncay Güney hakkında çok şey anlatıldı, yazıldı, çizildi, kendisi şimdi Kanada’ da. Birinci iddianame onun iddiaları üzerinden yürütülüyor, insanlarımız gözaltına alınıyor, ama kendisi yok, kendisini araştıran da yok, yazık, çok yazık…

ERDAL SARIZEYBEK

LEVENT KIRCA’DAN ERGENEKON YORUMU … MUTLAKA IZLEYIN !! /// CC : @vardiyabizde @BalyozGercekler @rodrikdani


ASTONISHING! Wikileaks Video-UNBELIEVABLE UFO Footage Caught On Film!


FOTOĞRAFTAKİLER KİM ? BİLENE 2 PORSİYON KÜNEFE :))


BU ŞİRİN BEBEK Adolf Hitler

PEKİ BU KİM ? (SAĞDA SANDALYE ÜSTÜNDEKİ)

YANILMADINIZ .. YENİ DİKTATÖR RECEP TAYYİP ERDOĞAN

İKİSİ DE NE ŞİRİN BAKIYOR Dİ Mİ ?

Askere TOKİ darbesi /// CC : @E_Sarizeybek @erdalsarizeybek @Ulusal_Kanal @halilnebiler @AydinlikGaz ete


Yasak güvenlik bölgelerinin TOKİ ile belediyelere devrinin önü açıldı

‘Afet riski altındaki alanların dönüşümüne ilişkin’ kanun tasarısında, yasak askeri bölgeler ile güvenlik bölgelerinin TOKİ ile belediyelere devrinin önünü açtı. Tasarı 12 Eylül’ün ‘Milli Komitesi’ni de bitiriyor

Hükümet tarafından hazırlanan ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı’, Meclis Başkanlığı’na gönderildi. Tasarının ‘tespit, taşınmaz devri ve tescil’i düzenleyen 3. maddesi askeri yasak bölgeler, güvenlik bölgeleri ile askerin atıl durumdaki gayrimenkullerinin belli şartlar altında TOKİ ve belediyelere devrine olanak sağlıyor.

Akşam Gazetesi’nin haberine göre, tasarı sadece ‘afet riski’ ile sınırlı tutulmadı, yeni yerleşim bölgesi olarak kullanılmaya uygun alanlar da ‘rezerv alan’ kavramıyla yer buldu. Afet riski taşımayan alanların da ‘rezerv alan’ kapsamında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na tahsisinin önü açıldı.

Bakanlık, ‘Milli Savunma Bakanlığı İskan İhtiyaçları İçin Sarfiyat İcrası ve Bakanlıkça Kullanılan Gayrimenkullerden Lüzumu Kalmayanların Satılmasına Selahiyet Verilmesi Hakkındaki Kanun’ ile ‘Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’ kapsamındaki yerlerle ilgili talepte de bulunabilecek.

‘OLUR’ VARSA TAMAM

Milli Savunma ve Maliye bakanlıklarının ‘olur’u halinde, Genelkurmay’dan kuvvet komutanlıklarına varana kadar şehir içinde bulunan askeri alanlar da Çevre Bakanlığı’na tahsis edilebilecek. Bu yerlerden yeni yerleşim, afet riski taşıyan alanlar bakanlığın talebi üzerine TOKİ’ye ve belediyelere bedelsiz olarak devredilecek.

http://www.muhalifgazete.com/31043-Askere-TOKi-darbesi.htm

PKK’DAN BİZKOLOJİK SAVAŞ TAKTİKLERİ /// ASKERE İYİ MUAMELE GÖRÜNTÜLERİ SERVİSİ /// CC : @vardiyabizde @BalyozGercekler @rodrikdani @E_Sarizeybek @erdalsarizeybek


ASELSAN’dan Özel Harekata Özel İcad


ASELSAN, yıllar sonra terörle mücadelede dağa çıkmaya başlayan özel harekat polisi için özel bir cihaz geliştirdi.

Zırhlı araç filosunu güçlendiren ve İnsansız Hava Aracı (İHA) alımı için bütçesine 9 milyon lira ödenek koyan Emniyet Genel Müdürlüğü, haberleşme alt yapısını modernize etmek için önemli bir projeyi hayata geçirdi. Son dönemde düzenlediği baskınlarla bölücü terör örgütü PKK’ya büyük darbe indiren Emniyet Teşkilatı için Doğu-Güneydoğu’daki 15 şehinde kullanılmak üzere "sayısal kriptolu" 10 bin telsiz alınacak.

DİNLENEMEYEN SİSTEM

İstihbarat Daire Başkanlığı, Doğu-Güneydoğu’da kullanılan polis telsizlerinin PKK mensuplarınca dinlenmesinin engellenmesi amacıyla yıl başında çalışma başlattı. Analog telsiz sisteminden biran önce sayısal kriptolu sistemine geçilmesi benimsendi. Bu amaçla çeşitli telsiz firmalarından görüş ve teklifler alındı. Osman Güneş’in İçişleri Bakanı olduğu dönemde yeni telsiz sisteminin kendilerinden tedarik edileceğine ilişkin ASELSAN’a yazılı taahhüt verildi. ASELSAN’da kamu güvenliği için özgün dijital/kriptolu telsiz sistemini geliştirdi.

Milli kriptolu kriptolu telsizler dinlenememesi dışında yol kontrolleri ve soruşturmalarda polisin işini kolaylaştıracak. Dijital DMR el, araç ve masa telsizleri 2012 yılı içinde; Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak, Van, Hakkari, Tunceli, Bingöl, Bitlis, Urfa, Muş, Ağrı, Hatay ve Mersin gibi 15 il’e dağıtılacak. Proje 8 milyon liraya mal olacak. Bu sayede PKK’nın dağ ve şehir yapılanmasında faaliyet gösteren örgüt mensupları polisin telsizlerini hiçbir şekilde dinleyemeyecek.

GPS ÖZELLİĞİ VAR

2012’den itibaren kullanılmaya başlanacak dijital telsizler ile polisler birbirleri arasında veri gönderimi yapabilecek. GPS özelliği ile kırsal alandaki bir polisin yeri dahi nokta olarak bilinecek. ASELSAN, kendi özgün tasarımı olan sayısal telsiz sistemini uluslararası standartları uygun olarak geliştirdi. Emniyetten üst düzey bir yetkili, PKK’nın dinledikleri polis telsizine göre hareket ederek eylem öncesi ve sonrasına ilişkin plan yaptığını belirterek, "Örgüt telsiz haberleşmesine göre strateji belirliyordu. Alınan önlemleri ve kapama noktalarını öğreniyordu. Bundan sonra polis telsizlerini dinleyemeyecekleri için emellerine ulaşamayacaklar" dedi.

VERİ AKTARIMI İMKANI SAĞLIYOR

Milli kriptolu olarak geliştirilen sistem birçok özellik taşıyor. Telsiz üzerinden emniyetli ve süratli şekilde ses/veri (metin, grafik, kroki, resim vb.) haberleşmesiyle gerektiğinde telli veya mobil ortamdan kimlik kontrol, suç-suçlu sorgulama, parmak izi ve eşkal belirleme, coğrafi konum belirlenmesi gibi emniyet ve asayişe ilişkin faaliyetler birbirine entegre şekilde gerçekleştirilebiliyor. Sistemin sağladığı temel avantajlar ise şöyle:

* Analog sistemlerle uyumluluk: Halen kullanılmakta olan mevcut analog telsizlerle uyumlu. Analog sistemlerden sayısal teknolojiye geçişi kademeli olarak gerçekleştirme imkanı sunuyor.

* Mevcut Frekans Bantlarının Kullanımı: Kamu güvenliği kurumlarının sahip oldukları mevcut frekanslarda (UHF veya VHF) analog sistemlerle birlikte bir bozulmaya yol açmadan kullanılabiliyor.

* Milli Kripto: Sayısal kriptolu telsiz sisteminde tamamen milli kriptolar ile haberleşme emniyeti sağlanıyor. Ülke güvenliği açısından hassas bilgilerin korunması milli olarak korunuyor.

Bugün

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!