Günlük arşivler: Ekim 30, 2012

HALI’DA SON MODA :))) //// CC : @siring @arslandidem @nevsinmengu @fatihaltayli


Halep’in büyüleyici taş mimarisi /// @siring


Ortadoğu’nun taş işçiliğinde önde gelen şehri Halep görenleri büyülüyor.

Türkiye’nin Suriye ile vize zorunluluğunu ortadan kaldırması, son dönemde ticaret ile öne çıkan ülkenin turistik güzelliklerini tanıtmasında büyük bir katkı sağlayacak gibi. Burada en önemli föktör ise Orta Doğu’nun taş işçiliği konusunda önde gelen kenti olarak ün yapan Halep.

Halep’in taş ocaklarından çıkarılan ve sarı taş veya Halep taşı olarak bilinen taşlar ile yaratılan bina ve süslemeler kente büyüleyici bir görüntü kazandırıyor. Kentin ev ve kamu binalarında rastlanan süslemeler Halep’e taş ustalarının elinden çıkmış bir görüntü kazandırıyor.

Hem Batı hem de Doğu mimarisinin özelliklerini içeren Halep evleri, Doğu’nun ana sembollerinden olan kubbeler ile antik Batı uygarlıklarının temel yapısı sütunlar dahil olmak üzere mimari de karma bir kültür görüntüsü ortaya koyuyor.

Sadece süslemelerde değil, binaların inşa sürecinde de kullanılan Halep taşı, Doğu’nun önde gelen motifleri hilal, yıldızlar, çiçekler kullanılarak binaların dış yapılarını ve balkonlarını örtüyor.

Taş işçiliğinin çok zor ve emek isteyen bir iş olduğunu belirten 22 yıllık taş ustası Ahmet Hindavi, özellikle Arap ev sahiplerinin dış süslemelerde kendi özel motiflerini istediklerini ve işlenen desenlerin duvarlara yerleştirildiğini söylüyor.

Hindavi, Halep’in mimarisi ile Arap ülkelerine kıyasla çok daha sade ve doğal olduğunu, özellikle Kuveyt, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerden gelen siparişlerde, dekoratif amaçlı üretilen taş duvar ve zemin süslemelerinde altın ve mermer gibi malzemelerin ağırlıklı olarak kullanıldığını belirtiyor.

Bir villa için binlerce parça taş
25 yıllık taş ustası Mustafa Halebî taş villa inşaatının çok pahalı olduğunu ve çoğunlukla Arap ülkelerinden gelen siparişler üzerine çalıştıklarını belirtiyor.

İstenen villanın birçok bölümünün Halep’teki taş işleme atölyelerinde hazırlandığını anlatan Halebî, “Siparişi aldıktan sonra parçalar halinde hazırlıyoruz. 4 metre yüksekliğindeki bir sütunu 4 parça halinde hazırlayıp istenen deseni, süslemeyi yapıyoruz. Bütün parçalar hazırlandıktan sonra numaralandırılıyor ve sipariş verilen ülkede parçalar bir araya getiriliyor” dedi.

Halebi villanın büyüklüğü, oda sayısı ve süslenmiş kısmın oranına göre, bir villa için binlerce parça hazırlandığını kaydediyor.

Ev içinde kullanılmak üzere koltuk, masa, fıskiye, gömme dolap, şömine gibi eşyalar da taştan hazırlanıyor ve süslemeleri el işçiliği ile yapılıyor. Halep’te orta düzeyde bir villanın inşaatı yaklaşık 500 bin dolara karşılık geliyor.

Çekirdekten yetişen taş ustası
Mustafa Halebî’nin yeğeni 13 yaşındaki Suphi Halebî taş işçiliğine merak salmış usta adaylarından biri. Amcası vazgeçirmek için zor işleri verdiklerini ancak Suphi’yi vazgeçiremediklerini söylüyor. Mustafa Halebî, “Taş işçiliği, ustalığı çok zordur. Suphi’yi vazgeçirmek için çok zor işleri ona verdim ama usta olmak için 4 yıl gerekirken Suphi, 2 yıl içinde usta olacak gibi görünüyor” diyor.

Halep’te yaklaşık 400 taş ustası bulunuyor. Son yıllarda “Avrupa tipi” villaların tercih edilmesiyle birlikte taş ustaları da ikiye ayrılmaya başlamış. Ustaların bir kısmı, el işçiliği ile evi oluşturan taşları hazırlarken, bir kısmı da bu parçaların birleştirilmesi için çalışıyor. Taş ustalarının aylık gelirleri 3 bin ile 5 bin dolar arasında değişiyor.

Yüz’de ısrar etme, "Doksan da olur".
İnsan dediğinde, "Noksan da olur"…
Sakın büyüklenme, "Elde neler var".
Bir ben varım deme, "Yoksan da olur".
Hatasız Dost Arayan, Dosttan da olur….

Hz.MEVLANA.


Hakimden Ergenekon sorusu /// CC : @vardiyabizde @BalyozGercekler @rodrikdani


‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı” davasına giren savcı Mehmet Ali Pekgüzel, çapraz sorgusu yapılan tutuksuz sanıklardan sivil memur Meryem Kurşun’un, bir dönem yöneticiliğini yaptığı ”irtica.org” adlı sitede ”Ergenekon” sanıklarının yazar olarak propaganda yaptıkları ”tepkimiz.net” sitesinin link olarak gösterildiğini söyledi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada Mahkeme Heyeti Başkanı tarafından daha önce alınan ifadeleri okunan Meryem Kurşun, bazı düzeltmeler yaptı.

Başkan Özese’nin, ”Siteye kendiniz yazı yazıyor muydunuz?” sorusu üzerine Kurşun, ”Dursun Albay, özel günlerde anma ve kutlama yazısı yazmamızı istemişti. 8 Mart Kadınlar Günü, 10 Kasım, dini ve milli bayramlarda yazıyorduk. Dursun Albayın onayından sonra siteye ekleniyordu” dedi.
Tutuklu sanık sivil memur Bülent Sarıkahya’da bulunan bir belgede kendisi hakkında ”irtica uzmanı” olarak not bulunmasının nedenini bilmediğini söyleyen Kurşun, böyle bir uzmanlığı olmadığını söyledi.

Emniyet ifadesinde geçen ”kışkırtıcı yayın, ideoloji kokan” gibi sözcüklerin kendisine ait olmadığını belirten Kurşun, şunları söyledi:

”Bunlar benim ifade tarzım değil. İfadeyi alan memurun yorumu olabilir. Ben bu kelimeleri hiç kullanmadım. Psikolojik çöküntüde olduğum için yanlış yazılanları fark etmedim. Savcılığa gittiğimde şok yaşıyordum. Felsefe öğretmeni olduğum okuldan alıp İstanbul’a getirdiler. Çocuklarımla vedalaşamadım. Savcılıkta ‘terör örgütü üyesi’ olmakla suçlandığımı duyunca büyük şok geçirdim. Ben 2 çocuk annesiyim.” Çapraz sorgu

Kurşun, savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in sorusu üzerine, siteye ”irtica.org” isimini Dursun Çiçek’in koyduğunu söyledi.

Haftalık toplantıda ”fethullahgülengerçeği” adlı sitenin yeniden güncelleneceğinin konuşulduğunu belirten Kurşun, bu toplantıya Dursun Çiçek, kısım amirleri ve sivil memurların katıldığını anlattı.

Pekgüzel’in, Kurşun’un 2006’da yeni bir karar alınarak, bu sitenin adının ”irtica.org” olarak değiştirilmesine karar verildiğini söylediğini belirterek, ”Sitenin isminin değişmesi, güncelleştirilmesi kararını kim verdi? Toplantıda mı kararlaştırıldı, yoksa yukarından emirle mi, bir andıçla mı geldi?” diye sordu.

Kurşun da, ”Biz yeni başlamışız. Acemiyiz, deneyimsisiz. Toplantıda 2 sitenin kurulacağı açıklandı. Dursun Albay, ‘genel sayfa yapısı, taslak hazırlayın, inceleyelim’ dedi” şeklinde yanıt verdi.

Pekgüzel, bu sitelerde yayınlanan ”Apronda namaz şovu” gibi haberlerin AK Parti’nin kapatma davasında delil olarak kullanıldığını hatırlatarak, bunların siteye kim tarafından konulduğunu sordu.

İletişim Daire Başkanlığından gelen basın özetlerinin üzerinde hangi siteye hangi haberin konulacağının yazıldığını söyleyen Kurşun, kendilerinin de buna göre haberleri siteye eklediklerini anlattı.

Pekgüzel’in ”Sitedeki faydalı linkler ne şekilde belirleniyordu?” sorusuna Kurşun, ”Kurumsal çizgiye yakın sitelerin rastgele seçilerek konulduğu” cevabını verdi. Faydalı linkteki yazılar Ergenekon sanıklarının

Pekgüzel’in, ”irtica.org” sitesinde faydalı link olarak gösterilen ”tepkimiz.net” sitesinde ”Ergenekon” davalarında yargılanan Şener Eruygur, Tuncer Kılınç, Ergün Poyraz, Turan Çömez ve Muammer Karabulut gibi isimlerin yazılarının yer aldığını belirterek, sonradan bu sitenin 2008 yılında ”milligüc.net” adını aldığını söyledi.

Pekgüzel, ”Ergenekon sanıklarının yazar olarak propaganda yaptıkları site sizde faydalı link diye gösteriliyor. Bu sitede sivillerin yazıları var. Faydalı link olarak siz mi belirliyorsunuz?” diye sorduğu Kurşun, bu siteyi hatırlamadığını belirterek, ”Linke ekle diye kimse bana talimat vermedi. Ne şekilde seçildi, konuldu, bilmiyorum. Kurumsal çizgiye yakın olan siteler rastgele seçilmiştir. Bilinçli, programlı seçilmiş değildir” cevabını verdi. Pekgüzel’in Kurşun’un ifadesinde ”Sızmaların sorumlusu olarak sivil memurlar görülüyordu” dediğini belirterek, ”Ne sızdı, ne vardı? Sizi mi sorumlu tuttular?” sorusu üzerine Kurşun, internet sitelerinin gazetede haber olmasının bir sızma olduğunu dile getirdi.

Kurşun, Pekgüzel’in sorusu üzerine de ”İrtica ile Mücadele Eylem Planı” iddialarının Taraf Gazetesi’nde yayınlanmasının ardından yaşananları şöyle anlattı:

”2. Destek Şubesi’ndeydim. Gazetede çıktığını duyunca internetten haberi okudum. Şube müdürüm Ziya İlker Göktaş’a ‘Acaba olabilir mi?’ diye sordum. O da, ‘Siz ne diyorsunuz Meryem hanım?’ dedi. Bir merak uyandı. Bilmediğim bir şeyler mi var diye düşünerek böyle konuştum.”
Duruşma, Kurşun’un çapraz sorgusuyla devam ediyor.

http://www.enerjigundem.com/guncel/hakimden-ergenekon-sorusu-20186.html

[publicize twitter]

Hakan: Gazeteler sadece Başbakan okusun diye yapılmaz ///// CC : @ahmethc


Türkiye’nin son dönemdeki en popüler köşe yazarı, televizyoncu Ahmet Hakan ‘2012’de o da Ergenekon’dan tutuklanacak’ iddialarının ardından ilk kez Akşam gazetesinden Gülay Altan’a konuştu.

İşte Ahmet Hakan’ın son dönemde ciddiyet dozu artan yazıları ve programlarının nedeni ve bu iddialara verdiği yanıtlar…

Ergenekon davasıyla ilişkilendirilmeniz yeni değil ama en son Rasim Ozan Kütahyalı tarih vererek tutuklanacağınızı söyledi… Onun söylediğiyle kalmadı, arkasından başkaları da bu iddiayı çeşitli biçimlerde dile getirdi. Neden?
Ben de bunu merak ediyorum… Bir insan için ‘sen tutuklanacaksın’ demek çok saçma bir şey! Suçum ne peki? Hiçbir şey yok ortada. Hangi yasayı ihlal etmişim? İşte, memleket o hale geldi ki herhangi bir yasayı ihlal etmeniz, herhangi bir suç işlemeniz gerekmiyor demek ki… Yeni dönemin fotoğrafını yansıtan bir durum bu.

İlk ve tek antibakteriyel klima parfümü 19 TL

SADECE KAHKAHALARLA GÜLÜP GEÇMEK İSTİYORUM

Endişe ediyor musunuz?
Hiç endişe etmedim, etmiyorum. Bu iş şöyle oluyor: Biri diyor ki ‘Sen tutuklanacaksın.’ Sen de dikkate almıyor, ‘Bu çok aptalca bir şey’ diyor, geçiyorsun. Bir daha diyor, gülüp geçiyorsun. Bir daha söylendiği zaman ‘Tutuklayın o zaman, korkmuyorum’ diyorsun… Bu sefer, ‘Korkuyorsun ki böyle diyorsun.’ Peki, diyorsun korkuyorum; o zaman da ‘Ha bak, itiraf etti’ diyor. Böyle bir sersemlik karşısında insan hangi pozisyonda kalacağını da bilemiyor. Sadece kahkahalarla gülüp geçmek istiyorum; aptalca bir şey. Hiçbir suçu olmayan bir insan tutuklanabiliyorsa bu memlekette, beni de tutuklayabilirler. O zaman ‘bekliyoruz’ demekten başka yapacak bir şey yok. Bununla mücadele edilemez.

Oda TV ile ilgili soruşturmada adınızın geçtiği iddia ediliyor. Oda TV’de yazı yazdınız mı?
Önce şunu söyleyeyim: Benim herhangi bir soruşturmada adım geçmiyor. Hayır; yazmadım. Kaldı ki yazsam ne olur! O da ayrı bir hikaye ama yazmadım. Yani bunu diyenler yalan söylüyor. Diyorlar ki ‘Deniz Hakan ismiyle yazmışsın.’ Kardeşim Deniz Hakan diye bir kişi var, bir gazetede yazı yazıyor. O zaman başka isimleri söylüyorlar… Bir kez daha söylüyorum: Yazmadım; yazsam da kime ne?

Reha Muhtar, ‘Oda TV’de siyasi içerikli yazı yazmadım’ sözünüz üzerine öyleyse siyasi içerikli olmayan yazılar yazmış olabileceğinizi yazdı…
Ben de yine ‘seni ne ilgilendiriyor, buradan ne çıkar’ diyorum. Siyasi içerikli olmayan bir şeyi yazsam ne olur, yazmasam ne olur. Zaten ben her gün yarım sayfaya yakın yazı yazan bir adamım. Fikirlerimi ifade edebileceğim bir mecra arayışım yok ki. Yazıyorum, yazarken de fikirlerimi herhangi bir sansüre tabi tutmuyorum. Ne düşünüyorsam onu yazıyorum. Orada başka, öbür tarafta başka yazı yazacak bir adama benziyor muyum ben? Burada her gün iktidarı övüyor; müstear isimle de aleyhinde mi yazıyorum?

AŞIRI UÇLARDA BİR İNSAN DEĞİLİM

Peki, bütün bunlardan sonra, köşenizde yazdığınız eleştirel yazılar için elinizin geri gittiği oluyor mu?
Eğer bu yeni dönemin ön plana çıkardığı tipler, bir eşiği aşmışlarsa yani senin hiçbir suçun yokken sana ‘tutuklanacaksın’ diye tehditlerde, şantajlarda, iftiralarda bulunabiliyorsa sen de kendini artık koyuveriyorsun. Yani herhangi özel bir dikkate gerek yok. Zaten aşırı uçlarda bir insan değilim. Kendimi iktidar karşıtı ya da yandaşı olarak konumlandırmıyorum ki. İktidarın düzgün yaptığı işleri öven, kötü yaptığı işleri eleştiren biriyim. Bu pozisyonumu sürdürüyorum. Eğer eşik buna bile tahammül edemez hale geldiyse yapacak bir şey yok; rahatlamış durumdayım bu açıdan.

SADECE AYIP BULUYORUM SÖYLENENLERİ, YAZILANLARI

Televizyonda bakan konuk aldığınızda da ‘hükümete yaklaşmaya çalışıyor’ diye eleştiriliyorsunuz. Bu durum sizi kilitlemiyor mu?
Aldırış etmediğiniz zaman problem yok, aldırış etmemek lazım. Ben bir bakanı ne madara etmek için ne de ona yalakalık yapmak için konuk ederim. Normal, sorulması gereken soruları soruyoruz, o da cevabını veriyor. Dolayısıyla beni öyle bir çıkmaza sokmuyor bunlar. Sadece ayıp buluyorum söylenenleri, yazılanları.

BU KADAR CİDDİ OLMAK İSTEMİYORUM AMA..

Son dönem yazılarınızda fazla ‘mavra’ yapmıyorsunuz artık; daha bir ciddileştiniz. Neden?
Bunu ben de düşündüm… Bilinçli bir şey değil, gündemdeki tartışma konuları bu ciddiyeti getirdi. Memnun değilim aslında, bu kadar ciddi olmak istemiyorum ama mecburen ciddi oluyorsunuz. Türkiye’deki koşullar beni buraya itti, ben artık ciddi olayım demedim… Artık işin ölçüsü kaçtı. ‘Özgürlükçü, liberal, demokrat’ insanlar bile liberal, demokrat ve özgürlükçü fikirlerin ortaya konmasını yadırgar hale geldi. Biraz bunun sinir bozukluğu var.

Programınızın da tansiyonu yükseliyor. Seçilen konular daha fazla ses getiriyor son dönemde…
Editöryal ekibimizde bir değişiklik oldu. Bu da programa taze kan demek. Onların etkisi var ama ele aldığımız konular da ciddiyeti gerektiriyor.

Hrant Dink davasının sonuçlanmasının ardından çıkışınız da dikkat çekti bam telinize basan neydi?
Pek arşive bakma alışkanlığım yoktur ama Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra ne yazmışım diye baktım… Öldürüldüğü günün ertesinden itibaren o zaman da büyük reaksiyona yol açan ‘hepimiz Ermeni’yiz’ sloganını yazmışım. O reaksiyon karşısında bu sloganın ne anlam ifade ettiğini anlatmaya çalışmışım. Beş sene önce 20-25 yazı yazmışım; bugün yazdıklarımın benzerleri hepsi de. Beş sene önce yapılan bu tartışmalar, Hrant Dink’in öldürülmesinin artık insanlarda, Ermeni kimliğinin bir hakaret unsuru olarak kullanılması gibi meselelerin aşılıp geçilmesine yol açtığını düşündürmüştü… Bugün elektronik postalarda, sosyal alemde yapılan yorumlarda falan gördüm ki halkımızın önemli bir bölümü, bu konularda hala eski anlayışlarını sürdürüyor; beni öfkelendiren, reaksiyonel yapan bu hayal kırıklığı.

YERİM SENİN ÖZGÜRLÜKÇÜLÜĞÜNÜ..

O günlerde yazdığınız başka yazılar referans gösteriliyor, tutumunuzun farklılığına. Örneğin Kemal Kerinçsiz’i övdünüz mü?
Kerinçsiz ile ilgili yazdığım yazının tamamına bakıldığında, övgü değil tam tersi eleştiri olduğu açıkça görülür. Ayrıca Kemal Kerinçsiz ile ilgili yazıyı Hrant Dink öldürülmeden aylar önce yazmışım, sanki Hrant Dink öldürülmüş, ben de o yazıyı yazmışım gibi yazılıyor bugün. Arşivde eşelenirken Kemal Kerinçsiz yazısı bulunuyor ‘Ama sen beş yıl sonra ‘hepimiz Ermeni’yiz’i gündeme getiriyorsun, sıkıysa o günlerde yazsaydın’ deniyor. Hrant Dink öldürüldükten sonra ne yazmışım, arşiv faresi onu görmüyor. İnsan niye buna tenezzül eder, anlamıyorum! Güya özgürlükçü, demokrat adam. Yerim senin özgürlükçülüğünü. Al o yazıyı, köşende yayınla ve sor; Ahmet Hakan, bu yazıda Kemal Kerinçsiz’i övmüş mü? Adamsan, yiğitsen bunu yap! Bunu yapmıyor, aradan cımbızlıyorsun; tıpkı Hrant’ın yazdığı yazıdan cımbızlayarak ‘bu adam Türklere hakaret etti’ diyen Yargıtay savcısı, yerel mahkeme gibisin. Bu ne kadar aşağılık bir tutum! İkinci olarak, Ahmet Hakan, Hrant Dink öldürüldükten sonra 20 tane yazı yazmış, onları da görmüyorsun. Ahmet Hakan, Hrant Dink öldürülmeden önce onu CNN Türk’te ekrana çıkartmış; 301. maddeden yargılandığında kimse onun yanında değilken kendini ifade etmesine bir zemin hazırlamaya gayret etmiş; bunları görmüyor, tutup Kemal Kerinçsiz’i övmüş diye yazıyorsun.

Dink’in ardından ‘bu cinayette örgüt yoktur’ gibi tespitlerde bulundunuz mu?
‘İnşallah örgüt işidir çünkü örgüt işi değilse durumumuz çok daha kötü demektir’ diye bir yazım var. Onun dışındaki yazıların tamamı Hrant’ın Ermeni kimliği, ‘hepimiz Ermeni’yiz’ diyen insanların aşağılanması ve bunun anlaşılmamasına yönelik. Örgüttür veya değildir konularına girmemişim. O tek yazıda da eğer örgüt işi değil de birkaç gencin yaptığı işse o birkaç genç sadece birkaç gençten ibaret değil, toplumda var olan bir nefretin dışa vurumudur. Eğer toplumumuzda böyle bir cehalet, böyle bir nefret varsa işimiz daha zor, demişim. Şunu da söylememiz lazım, örgütler de böyle bir duygu ikliminden cesaret alır. Bir örgütsel bağın varlığı, toplumda böyle bir duygu dünyasının olmadığı anlamına gelmez. Var ki yapıyor. Yani o günkü yazımda ifade etmediğim belki bir eksiklik yani ‘örgüt varsa işimiz kolay’; hayır, örgüt varsa da işimiz kolay değil aslında. Bugün baktığımda onu görüyorum.

İNTERNET DÜNYASINDAKİ GELİŞMELER SAYESİNDE ÇIRILÇIPLAKSINIZ

Çarşamba günü sosyal medya temalı bir toplantıda bulundunuz.
İnternet dünyasındaki yeni gelişmeler, konvansiyonel medya, sosyal medya gibi konularla ilgili tartışmalar açıyorlarmış. Ben de katıldım ve çok yararlandım. İnternet medyasındaki gelişmeler üzerine teorik olarak çok fazla şey bilen biri değilim. Daha çok pratikle ilgiliyim. Orada hem teorisini yapan insanları dinleme fırsatını buldum hem de ben pratikte nerede durduğumu anlattım.

Sosyal medyada durduğunuz yer bana enteresan geliyor. Bambaşka bir Ahmet Hakan var twitter’da, hiç sınırınız yok. Bunun riskleri yok mu?
Günümüzde ‘tanrı yazar’ yani eski, Babıali tipi yazarlar bitti. Burnundan kıl aldırmayan, söz söylenmez benim sözümün üstüne diyen, tekzip yayınlamayan, herkesi eleştiren ama asla eleştiriye tahammül edemeyen yazar tipi demode oldu. Teknik olarak bu mümkün değil. Artık internet dünyasındaki gelişmeler sayesinde çırılçıplaksınız. Mümkün olduğunca apaçık olacaksınız. Savaşınızı, var oluşunuzu apaçıklık üzerinden ifade edeceksiniz. Yeni düzen bunu gerektiriyor. Dolayısıyla böyle bir değişim olmamış gibi, yine burnundan kıl aldırmayan bir adam gibi davranmanın alemi yok. Yeni duruma adapte olmak gerekiyor. Ben sadece yeni duruma adapte olmak açısından değil, kişilik olarak da bu yeni duruma yakınım. Ben zaten şeffaf olmaya, eleştiriye açık olmaya, tekzip yayınlamaya, burnundan kıl aldırmaya meraklı bir adam olduğum için bu yeni durum buna cuk oturdu. O yüzden twitter’da da savunmasız, eşit ilişkiler kuruyor ve bundan rahatsız olmuyorum.

O zaman da Ahmet Hakan bugün Uğur Mumcu’nun ölüm yıldönümünü es geçti, diye eleştirilebiliyorsunuz…
Twitter’da gündemi takip edeyim, bugün günlerden şudur, en önemli madde budur öyleyse bunun üzerine söz söyleyeyim diye bir strateji belirlemedim. Orada yazar olarak, gazeteci olarak, programcı olarak değil de orada bir birey olarak var olmak istiyorum. Bu eleştiriyi yapanlar, bunu ayırt edemeyenler.

Twitter’daki bu açıklığınızı kız arkadaşlar bulma mecrası olarak yorumlayanlar da var…
Öyle mi diyorlar? Ahbaplarım var oradan tanıdığım; insanlarla görüşüyorum, konuşuyorum ama böyle bir mecrayı o anlamda kullandığım iddiası çok saçma. Manasız.

Kadınların bir şekilde size ‘yazdıkları’ kaçınılmaz; iyi geceler öpücükleri, rüyada sizi görmeler… Bunları retweet de ediyorsunuz…
Bana gelen ağır eleştirileri de, böyle öpücük göndermeleri de retweet ediyorum. Burada, bu tür tepkilerle karşılaşıyorum, siz de bunları bilin, duyun diye… Başka bir niyetim yok. Twitter’ın kendine özgü durumundan dolayı, takipçilerimi haberdar etmek için yapıyorum bunu.

TWITTER’DA KADIN-ERKEK ÇOK ARKADAŞIM OLDU, BİRLİKTE SİNEMAYA GİTTİK

Twitter ahbaplarınızla buluşuyor musunuz?
Kadın-erkek çok arkadaşım oldu ve o insanları tanımış olmaktan çok mutluyum. Hep birlikte sinemaya gittik, Gülden Karaböcek konseri dinledik; güzel yani, memnunum.

Tweet’lerinizde çok sık bahsi geçen ‘Peder Bey’, bu yazdıklarınızı biliyor mu?
Bire bir takip etmiyor ama ona söylemişler. Gülüyor; anlayışlı bir insan.

Annenizin çörekleri de meşhur…
Annem de arar; yine ne yazmışsın twitter’da, bak bana söylediler diye. Onlar da eğleniyorlar.

Evlat olarak memnunlar mı sizden?
Ailesine aşırı düşkün biri değilim ama ben her gün temas halindeyimdir. Her gün konuşurum; kararında bir ilgi benimki.

ERGENEKON’UN TARİFİ KONUSUNDA KAFAM GAYET NET

Ergenekon’un tarifi konusunda kafanız net mi?
Gayet net. Ergenekon başı sonu belirsiz bir heyulaya dönüştürülmüş durumda. Nerede başladığını, nerede bittiğini bilmiyoruz. Eğer siz, ‘Ergenekon, Sevgi Erenerol’dur, Veli Küçük’tür, Kemal Kerinçsiz’dir, Ümraniye bombalarıdır, Cumhuriyet’e bomba atılmasıdır, Danıştay baskınıdır’ derseniz; eyvallah, o zaman ben sizinle birlik olur Ergenekon’a karşı mücadele ederim. Ama siz ‘Ergenekon Ahmet Şık’tır, Nedim Şener’dir, Oda TV’dir, Mustafa Balbay’dır. Mehmet Haberal’dır’ derseniz, size bir dakika derim… Orada yokum ben. Hangisini kastediyorsunuz Ergenekon derken? Mustafa Balbay ile siyasi görüşlerimin örtüşmemesi, Haberal ile aynı dünya görüşünü paylaşmamam ayrı şeyler ama ben bu insanların Hrant Dink’in katili olan Ergenekon olduğuna inanmıyorum. Hem Nedim Şener’in, Ahmet Şık’ın haklarını savunmak mümkündür. Hem de Hrant’ı Ergenekon öldürdü demek mümkündür. İkisi arasında bir çelişki yok.

BANA SİLAHLA BOMBAYLA BASKINLA GEL..

Biraz körlerin fili tarifine dönüyor galiba Ergenekon’u tarif…
Evet, tam bunu anlatmaya çalışıyorum. Benim zihnim berrak. Bana, silahla, bombayla baskınla gel, o zaman Ergenekon’a karşı senin yanında mücadele edeyim ama sen bana kitapla, haberlerle, telefon görüşmesiyle gelirsen tabii ki yanında bulamazsın.

DEĞİŞİMİM DÖNEKLİK DEĞİL

Peşinizi bırakmayan ‘dönme’ meselesini de bir kez daha sormak istiyorum… En son üniversiteli gençlerin karşısına çıktığınız televizyon programında o kadar iştiyakla bu soru soruldu ki; sizin İskele-Sancak programınızı yaptığınız dönemde çocuk olan bu gençlerin de siz söz konusu olduğunda sadece bu meselenin üzerine gidiyor olmaları ilginç geldi bana…
Türkiye’de her iktidar döneminde kim güçlüyse anında ona göre hizalanma olduğu için bu dönek sözcüğü çok tutmuş bir sözcük. Dönek dendiğinde, aslında içselleştirmediği halde güç değiştikçe fikrini değiştiren adam anlaşılıyor. Hakikaten böyle insanlar var. 12 Eylül’de Kenan Evren’e selam durur, ardından geçer Tansu Çiller’ci olur, sonra Tayyip Erdoğan gelir Tayyipçi olur… Dönek kelimesi bu nedenle çok tutuyor. Beni durumumu da bu durumla karıştırıyorlar. Ben, 12 Eylül’de Kenan Evren’e, 28 Şubat’ta generallere, ondan sonra Tayyip Erdoğan’a selam durmuş bir adam değilim. Benim değişimim döneklik denilen o antipatik kelimeyle açıklanabilecek bir değişim değil. Derdim bu! Bunu tam olarak anlatamadığımı düşünüyorum.

Aynı gazetede yazdığınız insanların fikirlerinden mesul müsünüz?
‘Eskiden yoktu, iş bu adet yeni çıktı’ diye Ziya Paşa’nın ünlü beyti vardır. Bu da böyle bir saçmalık. Gazeteler artık bir misyon gazetesi haline dönüştüğü için, kitle gazetesi ayrımı hesaba katılmıyor. Niye aynı olsun? Benim yazdığım gazetede fikir anlamında hiçbir ortak bağım olmayan birçok insan var. Niye onun yazdığı yazılardan sorumlu olayım ki? Taraf gazetesinde yazan herkes birbirinden sorumlu mu? Ama işte bu da yeni dönemin yeni adeti…

BİLMİYORUM, NEDEN BEN..

Neden siz, neden sizinle ilgili peki bütün bu konuşulanlar?
Bu soruya cevap verecek durumda değilim. Bunu beni kafaya takan adamlara sormak lazım. Çünkü ‘kıskanıyorlar, çekemiyorlar’ falan gibi magazin ünlüsü diliyle konuşmak istemiyorum. Bilmiyorum, neden ben…

Sizden başka bir de Ertuğrul Özkök var. İkinizin ortak paydanızı söyleyebilirseniz belki neden hakkında fikriniz olur?
Ertuğrul Özkök ile bizim dünya görüşümüz, dünyaya bakış açımız, olayları yorumlama tarzımız aynı değil ki. Gayet ayrıştığımız yönler var. Ben ona itiraz eden yazılar yazıyorum, o bana itiraz eden yazılar yazıyor. Bunu onlara sormak lazım. Niye bu adamları hedef alıyorsunuz? Keşke açıklasalar da biz de anlasak. Diyelim ki, Hırant Dink katledilmiş ben de ‘bu herifi ne güzel katlettiniz’ diye alkışlamışım… Beş sene sonra da doğru yolu bulmuşum. Hesaplaşmasını da yapmışım. Demokrat bir insan bundan memnun olmaz mı? Demokrat bir insan bundan neden rahatsız olur, anlamıyorum. ‘Faşist değilsin diye seni takdir edecek değiliz’ diyor. Kardeşim ben senden takdir beklemiyorum ki. Ben, niye rahatsız olduğunu soruyorum.

GAZETELER SADECE BAŞBAKAN OKUSUN DİYE YAPILMAZ

4 Yüz projeniz de çok eleştirildi. Fehmi Koru, sizi ‘mahşerin 4 atlısı’na benzetti…
Gazeteciliğe yatırım yapmak yerine, yapanlarla ilgili ileri geri konuşmalar yapılıyor. Tamam, biz kötü yaptık; biz dördümüz tek tek insanların karşısına çıkamıyoruz; eyvallah! Hepsine tamam; ama sen de bir şey yap. Yazılı basın alanının artık hızlı habercilik yaparak doldurulamayacağı büyük ölçüde anlaşıldı. Farklı bir şeyler yapman gerekiyor. Biz bunu bulduk, yapıyoruz. Fehmi Koru’da bir şey bulsun, o da yapsın. Gündemdeki birtakım olaylar ve olgular üzerine dört farklı bakış açısını yansıtmak için yapıldı. Okunsun hem de konuşulsun. Konuşulsun derdi, gayri meşru bir dert değil ki. Konuşulacak tabii. Ortaya konulan metin, yapay bir metin değil. Hepimizin kendi görüşleri. Zaten okunsun diye, konuşulsun diye röportajlar yaparız, haberler yaparız, yorumlar yaparız… Derdimiz bu; başka ne derdimiz olacak? Gazeteler sadece Başbakan okusun diye yapılmaz.

http://www.ensonhaber.com/hakan-gazeteler-sadece-basbakan-okusun-diye-yapilmaz-2012-01-29.html

Hakan Şükür Meclis’te :)) /// @siring


Arkadaşımız Fahrettin Fidan yine süper gazetecilik yaptı, Başbakan Erdoğan ile çiçeği burnunda milletvekili Hakan Şükür’ün internete düşen gizli görüşmesini bir tıkla yakaladığı gibi huzurunuza getirdi:

– Gel Hakancığım, gel. Otur şöyle.

– Şeeeyyy… Sizin gibi bir büyüğümün karşınızda oturmak biraz ayıp olmaz mı abi?

– Olmaz Hakan’cığım olmaz. Hem artık sen de bir nevi büyüksün. Milletvekilisin.

– Sahi, bir an unuttum abi…

– Bu arada senden bi şey rica etsem… Yanımızda kimse yokken tamam da… Başkaları varken bana abi demesen…

– Tamam abi, yani genel başkanım…

– Şimdi gelelim Mecliste neler yapacağına. Çok basit. Gözünü ön sırada oturan Mustafa, Bekir ve Suat abilerinden ayırmayacaksın.

– Şeyy… Onlara abi diyebilir miyim abi?

– Diyebilirsin. Onların eli havaya kalktı mı, hoooppp senin el de…

– Havaya…

– Onların eli indi mi?

– Hoooppp, benim el de yere…

– İşte bu kadaaarrr. Nasıl, zor değilmiş, değil mi?

– Yok abi, ben kolay gol kaçırırım ama bunu kaçırmam…

– İkinci ve son bilmen gereken şey gazeteciler. Mümkün olduğunca onlardan kaçacaksın. Ama diyelim tam saha pres yaptılar, yakaladılar. O zaman ne diyeceksin?

– Ne diyeyim?

– Duruma göre… Ya; buna genel başkan karar verir, diyeceksin, ya olay yargıya intikal etmiştir diye savuşturacaksın, ya doğmamış çocuğa don biçilmez, falan diye usta siyasetçi ayaklarına yatacaksın…

– Anladım abi…

– Neyse geçelim bunları… Sence bu sene kim şampiyon olur?

– Genel Başkan karar verir abi…

– Ne yaptın yahu böyle şey doğru olsa bile söylenir mi?

– Pardon abi doğmamış çocuğa don biçilmez, diyecektim…

– Tamam koçum kaptın bu işi…

Melih AŞIK’ın 26.06.2011 tarihli MİLLİYET Gazetesindeki yazısından

Hackerların 5 aldatmaca yöntemi!


Siber suçlular, 14 Şubat Sevgililer Günü’nü kullanarak romantizmi paraya dönüştürmenin peşinde.

Proaktif koruma lideri ESET’in araştırmacılarına göre, şu dönemde “aşk“ temalı sosyal mühendislik projelerine sıkça maruz kalabiliriz. ESET uzmanları, Sevgililer Günü’nde ve öncesinde karşımıza çıkabilecek başlıca 5 aldatmaca yöntemini sıraladı.

Zararlı yazılım üreticileri genellikle kurbanlarının merak duygusunu tetiklemek için, kutlama kartları, şiirler, şarkılar veya videolara yönlendiren romantik linkleri kullanır. Kötü adamlar, durumdan hiç şüphelenmeyen kullanıcıların bilgisayarlarına zararlı yazılımlarını böyle dönemlerde daha kolay bulaştırır. Tüm bunlarda amaç, kişinin bilgisayarındaki özel bilgilere ve özellikle de sahte sitelere yönlendirerek banka giriş şifrelerine ulaşmak. ESET, 14 Şubat öncesinde aşk ve güller içeren ancak dikkatle yaklaşılması gereken mesaj ve konulara dikkat çekiyor.

1. Sosyal ağlarda bulunan zararlı yazılımlar
Sosyal ağlarda karşılaşacağınız özel teklifler, indirimler ya da hediyeler içeren her iletiye şüpheyle yaklaşmalısınız. Twitter ya da Facebook’ta sıkça buna rastlayabilirsiniz. bit.ly gibi kısaltılmış linkler içeren iletilere genel olarak dikkat etmelisiniz. Her ne kadar bit.ly, sık kullanılan saygın bir hizmet olsa da istismar edilmeyeceği garanti değil. Aslına bakarsanız bu tür linkler saldırganların vazgeçilmez araçları arasında sayılıyor. Bir bit.ly linkini tıklamadan nereye gittiğini görmek isterseniz tarayıcınızın adres çubuğuna yapıştırın ve sonuna + işareti koyun. (şu şekilde: http://bitly.com/w5LAnh+) bu sayede size gerçek linki gösterecek bir bitly.com sayfası açılır.

2. BlackHat SEO (Kara Şapkalı Arama Motoru Optimizasyonu)
Sosyal ağlardan sonra kullanıcıları zararlı sitelere yönlendiren bir başka araç ise arama motorları. Bu çeşit yanıltmalar BlackHat SEO (Arama Motoru Optimizasyonu) teknikleri ile yapılıyor. Bulaşıcı sitelerin, özellikle “sevgililer günü” ile ilgili kelime aramalarında Google gibi arama motorlarında üst sıralarda çıkması sağlanıyor. Arama motoru zehirlemeleri bazen reklam içerikli sitelere yönleniyor ve sadece zaman kaybı oluyor. Hiç kimsenin bir reklam hakkındaki düşünceleriniz için size 1.000 dolar vermeyeceğini sakın unutmayın.

3. Sahte tebrik kartları
Sevgililer Günü tebrik kartları sanal dünyada çok rağbet görüyor. Saldırganlar da bunun gayet farkında olduklarından birçok sahte kart ve karta yönlendiği düşünülen linki dolaşıma sokuyorlar. Gerçekte bu linkler, kullanıcıyı bulaşıcı sitelere götürüyor.

4. Gizlilik ve bilgi hırsızlığı
Dikkat etmeniz gereken tek tehdit türü zararlı yazılımlar değil. Sevgililer Günü ile ilgili çeşitli sosyal ağlara bağlanan ve kullanıcıların romantik duygularına hitap ederek özel bilgilere erişim sağlama amacı olan birçok uygulama var. İster Facebook, isterse akıllı telefonda olsun, bu tür uygulamalara erişim izni verirken hangi bilgilerinize erişmek istediğine dikkat edin.

5. Rus Gelin
Sevgililer günü tabi ki de sadece çiftler için değil, birçok bekâr için de bu gün bir fırsat. Bu nedenle bekârları hedefleyen çok daha fazla sayıda ileti görmemiz muhtemel. Bu tür iletiler genellikle samimi cinsel içerikli Rus web sitelerine linkler içermesine rağmen zaman zaman romantik iletilerle de karşılaşabiliyoruz. Bu tür aldatmacalar, aşk arayan güzel bir bayandan geliyormuş gibi görünüyor. Aklınızda bulunsun, aradığı şey aşkınız değil paranız.

http://www.habera.com/Hackerlarin-5-aldatmaca-yontemi-haberi-135298.html?utm_source=feedburner&utm_medium=twitter&utm_campaign=Feed%3A+habera%2FQIWv+%28Haber+A%29

Hablemitoğlu’nun katilleri 9 yıldır sır!


Ankara’daki evinin önünde öldürülen Dr. Necip Hablemitoğlu’nun eşi Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, “Hiç bitmeyecek bir acıya sahibiz” dedi ve ekledi: Siyasiler ve medya, bu suikastı çok kullanıyor. Ancak azmettirenin bulunmaması çok rahatsız edici.

9 yıldır katilleri bulunamadı

18 Aralık 2002 yılında Ankara’daki evinin önünde silahlı saldırı sonucu haince öldürülen Dr. Necip Hablemitoğlu’nun eşi Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, suikastın ardından geçen 9 yıl içinde bulundukları durumu “Hiç bitmeyecek bir acıya sahibiz” sözleriyle yorumladı.

Cumhuriyet’e konuşan ve 9 yıldır eşinin katillerinin bulunamadığını belirten Hablemitoğlu, Necip Hablemitoğlu suikastının malzeme yapıldığına da dikkat çekti. Ümraniye soruşturmasından biri içeri alınıp ifade verdiğinde hemen Hablemitoğlu’nun gündeme getirildiğini söyleyen Şengül Hablemitoğlu, şöyle dedi: “Siyasiler ve medya, bu suikastı çok kullanıyor. Bu suikastı araç haline getiren insanların, azmettireni buldurmak gibi bir derdi yok. Bu yaklaşım artık bizleri çok rahatsız ediyor. Mide bulandırıcı bir hale geldi.”

“Kimseden beklentim yok”

“Sizin, faili meçhullere bakış açınızda bir değişiklik oldu mu?” sorusuna ise Hablemitoğlu, şu cevabı verdi: “Hangi düşünceye sahip olunursa olsun, hiçbir şey faili meçhulleri haklı çıkartamaz. Bir faili meçhul değerli, diğeri değerli değil gibi de yaklaşımlar var, çok acımasızca bu.” Şengül Hablemitoğlu, suikastle ilgili davanın ne aşamada olduğu sorusu üzerine ise şunları söyledi: “Dosya açık mı kapalı mı, dosya var mı yok mu, yeterince soruşturuldu mu soruşturulmadı mı? Bu soruların yanıtını bilmiyorum. Yetkililer tarafından bize bilgi de verilmiyor. En son 2008’de Savcı Hamza Keleş ile görüştük ve ‘Dosya açık’ denilmişti. İnanın artık benim de bu dosyayı sorgulayacak halim kalmadı. Benim kimseden beklentim yok. Biz artık oraları geçtik.

Benim tek beklentim çocuklarımın ülkemize faydalı olmasıdır. Kendi işimde de üretken olmanın çabasını veriyorum. Güven duygumu yitirdim. Paranoyak değilim ama örneğin bana bir şey söylendiğinde aklıma hemen ‘Acaba bunun arkasında ne var’ sorusu geliyor. Türkiye söylentiler ülkesi. Biriyle ilgili bir şey yapmak istiyorsan önce söylenti çıkartırsın. Eşimle ilgili çok söylenti çıkartıldığını düşünüyorum. Öte yandan Dr. Necip Hablemitoğlu, ölümünün 9. yılında mezarı başında anıldı.

http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=60611

H.A.A.R.P. Projesi


Bu harfler, ABD’nin en gizli askeri projelerinden biri olan “High Frequency Active Auroral Research Program” isminin baş harfleri… Adından görüldüğü gibi yüksek frekansla ilgili bir program bu…

Bu konuyu gündeme getirmemizin nedeni, son zamanlarda bazı kişilerin İnternet aracılığı ile HAARP projesini, Yıldız Savaşları filmleri senaryosu türünden senaryolarla Körfez depremine bağlayıp, birbirlerine iletmeye başlamaları. Hayal gücü oldukça yüksek bir milletiz. Kendimiz uydurup, sonra da kendimiz inanıyoruz. “Fısıltı gazetesi” akıl almaz bir hızla yalan yanlış herşeyi yayıyor. Bu nedenle konuyla ilgili doğruları bilmekte yarar var..

Bu proje 6 yıldan beri, Alaska’da Gakona askeri üssü yakınlarında, ABD Hava ve Deniz Kuvvetleri’nce gerçekleştiriliyor. Resmi amacı, İyonosfer’de araştırma yapmak. Bu projenin gerçekleşmesinde üç Amerikan şirketi ARCO, Raytheon ve E-Sistemleri, önemli rol oynadı ve hâlâ oynuyor..

Amerikalı askeri yetkililere göre, HAARP şunları gerçekleştirecek:

1-Atmosferdeki termonükleer araçların elektromanyetik vuruşlarını değiştirmek,

2-Denizaltılarla haberleşmeyi kolaylaştırmak,

3-Radar sistemlerini son derece geliştirmek,

4-Çok büyük bir bölgede, ABD ordusu dışında tüm haberleşmeyi durdurmak,

5-EMass ve Cray bilgisayarları ile ortaklaşa, toprağın altını çok derinlere kadar incelemek,

6-Büyük alanlarda petrol, doğalgaz ve mineralleri tespit etmek,

7-Cruise füzeleri gibi her türlü saldırı silahı ve uçağı havada imha etmek.

Gelelim, bu projeye karşıt olan Amerikalı bilimadamları da var. Bunun son derece tehlikeli olduğunu savunuyorlar. Çünkü, onlara göre, HAARP öylesine bir güç haline gelebilir ki, elinde tutan dünyanın tartışmasız hakimi olur..

Projenin karşıtlarından biri olan, ülkenin en ünlü jeofizikçilerinden Prof.Gordon J.F.MacDonald’e göre, elektromanyetik teknoloji bakın daha neler yapabilir:

1-İklimleri değiştirebilir,

2-Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir,

3-Ozon tabakası ile oynayabilir,

4-Deprem yaratabilir,

5-Okyanus dalgalarını kontrol edebilir,

6-Dünyanın enerji alanları ile oynayarak, insan beynini kontrol altına alabilir,

7-Radyasyon yaymayan termonükleer patlama oluşturabilir…

Bunlar yapabildiklerinin sadece bir kısmı.. Dehşet değil mi?

Ancak, Amerika Hava Kuvvetleri, iklimlerin kontrolünü amaçlayan “Spacecast 2020” projesi ile ilgili olarak “Çevreyi değiştirme teknikleri ile bir başka ülkeyi yok etmek veya zarara uğratmak yasaktır” açıklamasını da yapmış durumda…

Bu proje çok küçük sinyallerle çok büyük enerjileri kontrol etme mantığı üzerine kurulduğuna göre, Zbigniev Brezinski’nin 1970’lerde sözünü ettiği “İlerki yıllarda teknolojiye bağlı daha kontrollü bir toplum olacağı ve elitlerin bu imkanı kullanacağı” cümlesi sanki gerçek oluyor…

ABD eski Başkanı George Bush, “Yeni Dünya Düzeni” cümlesini kullanırken, acaba sadece, siyasi anlamda mı bunu söyledi?

Sizce HAARP ile ilgili bir başka ilginç şeyi anlatalım… Bu konuda Web’de açılan sayfalar, buradaki konuşmalar, gelen bilgiler, tartışılan konular sık sık esrarengiz eller tarafından silinip yok ediliyor. HAARP, bu konuyu inceleyenlere göre, 1994 yılından bu yana, en çok sansüre uğrayan konu durumunda…

Bir de bu konuda yazılmış olan ve adını çok ilginç bulduğumuz bir kitaptan söz edelim:

“Angels D’ont with HAARP..”

HAARP tartışması ABD’de daha çok uzun süreceğe benziyor…”

http://www.esrefzekiparlak.com/h-a-a-r-p-projesi/

Güzel Resimler /// @siring


publicize twitter]

AKP YALAKASI YANDAŞ BASININ PORTRESİ :))


İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!