BİLGESAM Orta Doğu uzmanı Tuğçe Ersoy Öztürk, Moşe Ma’oz ile Arap Baharı sürecinde yaşanan gelişmelerin İsrail cephesinde oluşturduğu algı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. Profesör Ma’oz, Orta Doğu ve Arap dünyası konularında uzmanlığı ve bölgenin siyasi, iktisadi ve ideolojik eğilimleri üzerine yaptığı çalışmalar ile tanınmaktadır.
Soru: İsrail’in Arap Baharı algısı sizce nasıl şekillenmektedir?
Öncelikle İsrail’deki siyasetçiler ve akademisyenler, Arap Baharından etkilenen ülkelerin İran’da olduğu gibi militan bir hale dönüşeceği doğrultusunda tepki verdiler. Ve benim de içinde bulunduğum diğer bir grup ise “Hayır, bekleyelim ve görelim, bu İslami bir kış değil” görüşündeydi. Bugün bölgede şahit olduklarımız gerçekten dikkate şayandır. Belki konuşmak için erken ama gene de söyleyebilirim ki, Ortadoğu’da şahit olduğumuz “İslami demokrasidir”. El-Gannuşi ve en-Nahda ile Tunus’ta, militan olacağını düşündüğümüz ama liberal İslami bir ülke haline gelen Libya’da; hatta Tunus seçimleri sürecinde gözlemlediğim üzere, Müslümanlar bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde İslami bir ülke olan, ılımlı ve liberal bir rejime sahip olan Türkiye modelini uygulamaya çalışmışlardır. Saydığım ülkelerde bu model farklı bir şekil almaktadır ama yine de bu rejimlere güvenilebileceğini düşünüyorum. Bu rejimler dünyanın her yerinde mevcut: Tunus’ta, Malezya’da ve diğer ülkelerde… Netice olarak, Arap Baharından çıkacak sonucun çok çok önemli olduğunu düşünüyorum ve siyasetçilerin de hala çok temkinli olduğunu eklemek istiyorum. Öte yandan, şunu da belirtmekte fayda var, Arap Baharı süresince yaşanan halk ayaklanmalarından sonra kurulan yeni rejimler ve cumhuriyetler Filistin sorunu ile giderek daha fazla ilgilenmeye başlayacaklardır. Maalesef birçok İsrailli ve özellikle İsrail hükümeti, Müslüman kamuoyu ve yönetimler açısından, buna Türkiye’yi de dâhil edebiliriz, Filistin sorununun bir dayanışma noktası olduğunu hala anlamamıştır.
Soru: Arap Baharının siyasi dönüşüm aracılığıyla bölgesel barışı elde etmede faydalı bir model olabileceği hususundaki görüşleriniz nelerdir? Siyasi dönüşümle bölgesel barışın elde edilebileceğine inanıyor musunuz?
Tüm Arap dünyasında otoriter askeri rejimlerden demokrasiyi destekleyen yeni rejimlerin oluşum ve dönüşüm sürecine tanıklık etmekteyiz. Artık, halklar temsil ediliyor. Ancak, şunu da belirtmek gerekir ki, Tunus, Libya, Mısır ve sürecin etkilediği diğer ülkelerde hayal ettiklerimizi elde edebilmiş değiliz. Bilindiği üzere, Yemen aşiretler arası bir çatışma içerisine girdi. Öte yandan, Suriye çok ilginç ve çetrefilli bir konu olarak önümüzde durmakta. Alevi diktatörlükten belki daha farklı bir siyasi sisteme geçilecek ancak Suriye’nin nasıl bir siyasi dönüşüm geçireceğini, yeni rejimin militan mı ya da ılımlı mı olacağını henüz bilmiyoruz. Ama bu dönüşümlere tanıklık etmek,bu dönüşümleri izlemek heyecan verici… Diğer ülkelerde ise, örneğin monarşilerde çok fazla değişim gözlenmemekte. Ben bunu Hz. Muhammed’e olan İslami bağ ve bağlılıkla açıklıyorum. Fas, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ülkeler hâlihazırdaki siyasi sistemlerini koruyacak ve yakın bir gelecekte bir dönüşüm geçirmeyecek.
Soru: Ürdün Kralı Abdullah, geçtiğimiz günlerde Arap dünyasındaki halk hareketlerinin İsrail’in yalıtılmışlığını, yalnızlığını artırdığını söyledi. Bölgedeki halk hareketleri ve dönüşümler karşısında İsrail’in duruşu ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Sürekli dile getirmekte ısrar etmiş olduğum üzere, ana problem Filistin sorunudur ve İsrail’in bunu anlaması gereklidir. Ben gerçekten 2000 yılında Suudi Barış Girişimi olarak lanse edilen plandan bahsetmek istiyorum. Bu plan tüm Müslüman uluslar tarafından kabul edildi. Biz de bu planı kabul etmek istiyoruz; bunu hem güvenliği sağlamak hem de kurulacak bir Filistin devletiyle normal ilişkiler geliştirebilmek için istiyoruz. İsrail hükümetinin bu planı desteklemesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, Arap Baharı sayesinde yeni rejimlerin ve halkların Filistin sorununun çözümü hususundaki kaygıları giderek daha da artacaktır; bunun nedenini ise İsrail’in Filistin sorununu çözmemesine bağlıyorum. Hatta İsrail bunun aksine Filistinlilerle müzakereleri yenilememekte, daha fazla yerleşim birimi inşa etmekte ve daha fazla toprağa el koymaktadır. Bu açıdan İsrail sadece Orta Doğu’da değil, aynı zamanda Avrupa’da da yalnızlaşmaktadır. Ben Obama’nın da bu konuda baskı uyguladığını düşünüyorum çünkü o da İsrail hususunda endişeli. İsrail, Filistinlilere yönelik politikaları yüzünden giderek yalnızlaşmaktadır. Bu politikanın İsrail hükümeti içerisinde de çok örtülü ve anti-demokratik bir şekilde yürütüldüğünü söyleyebilirim. Gerçi liberal demokrasi imajı artık tüm dünyada çok sorunlu bir hale geldi.
Soru: İsrail Mısır’daki seçim sonuçlarını nasıl karşıladı? Müslüman Kardeşlerin seçimlerin galibi olması İsrailli politikacıları şaşırttı mı? Sizce Müslüman Kardeşler siyaseti “İslamileştirecek” mi ve İsrail’e yönelik düşmanlığı besleyecek mi?
Aslında sürpriz olmadı. Ayrıca tüm İsrailliler Müslüman Kardeşlerin tamamının militan ve anti-Semitik olduğunu düşünmüyor. Hatta Mısır hükûmeti dahi biliyor ki, Müslüman Kardeşlerin aşırı ideolojileri var, ama pratikte farklı davranıyorlar. Seçimler olduğundan beri Müslüman Kardeşler İslami demokrasi üzerinde çalışıyorlar. Öte yandan, Çin, Rusya, Amerika, Türkiye, İsrail ve İran gibi küresel ve bölgesel güçleri dengeleyebilecek bir politikaya ihtiyaçları var. Mısır hükümeti İsrail’e yeni büyükelçisini henüz atadı, İsrail ile yapılmış olan anlaşmayı koruyacaklarını açıkladılar. Müslüman Kardeşlerin İsrail’e topyekûn savaş açacağı imajı bence doğru değil. Ayrıca eğer iktidardaysan, politikalarını belirlerken kararlarını etkileyecek her türlü faktörü dikkate alman gerekir. Müslüman Kardeşlerin beslemek zorunda olduğu 85 milyon Mısırlıdan oluşan bir sıkıntısının olduğunu söyleyebiliriz. Bu açıdan da Amerikan yardımına ihtiyaçları var. İsrail ile barışı devam ettirmeye ihtiyaçları var. Ben yeni rejimin çok daha demokratik olacağına inanıyorum. Ancak şunu da belirtmek istiyorum ki, buradaki demokrasi Batı ya da Amerikan tarzı demokrasi olamayacak; bölgeye özgü bir İslami demokrasi olacak, temsili, eşitliği ve kadınlara ve azınlıklara iyi davranılmasını sağlayan bir demokrasi…
Soru: Geçtiğimiz günlerde Mısır Başkanı Muhammed Mursi’nin Silahlı Kuvvetler Yüksek Konsey Başkanı ve Savunma Bakanı Hüseyin Tantavi ile Sami Enan’ı görevden aldığı haberlerini okuduk. Mursi’nin bu hareketi İsrail siyasi çevresinde nasıl algılandı? İsrail bakış açısından bu hareketin sonuçları neler olabilir?
İsrail Mısır’daki seçim sonuçlarını şaşkınlıkla karşılamadı ama bu sonuçlardan memnun da kalmadı. Müslüman Kardeşler oyların %45’ini alırken, Selefilerin el- Nur partisi %28’ini aldı. İsrailliler ise “Tamam, en azından ordudan başka bir güç merkezimiz daha oldu” diye düşündüler. Sonra da Mursi, Tantavi’yi görevden aldı. Bunun üzerine İsrailli politikacılar yeni rejimin İsrail karşıtı olacağı hususunda endişelenmeye başladılar. Bir kez daha İslam korkusu atmosferi… Ama benim artık bunlara karnım tok. Çünkü yeni rejim bile, örneğin yeni genelkurmay başkanı ve savunma bakanı Abdülfettah Halil el-Sisi İsrail ile Sina hakkında görüşmelerde bulundu. Bakınız, bu bir çıkar meselesidir. İdeolojiler var elbette ama çıkarlar her zaman ayrı bir önemi haizdir. Sonuç olarak, demem o ki, İsrail yeni duruma uyum sağlayacaktır. Mısır artık Mübarek’ten ibaret değil, Mursi ile de birlikte yaşayabiliriz. Ben burada genel eğilimlerden bahsediyorum. Şunu da söylemek istiyorum, sadece yekpare bir İsrail görüşü yok; bununla ilgili bir deyim vardır: İki Yahudi, dört fikir…
Soru: Size göre Mısır’daki yeni hükumetin Filistin-İsrail sorununa yönelik takınacağı tavır ne olacaktır? Sizce yeni hükumet Filistin direniş tarafını destekleyecek midir, yani Hamas’ı?
Mısır, Filistin sorununu masadaki en önemli sorun olarak görüyor. Bu sorun sadece iktidarın değil, halkların da sahiplendiği bir sorun. Hatta sahiplenmenin onlardan başladığını söyleyebiliriz. Eğer Mısır bir şeyler yapabilecekse, bu Hamas ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) için bir anlam ifade edecektir. Nitekim Mısır’ın her ikisiyle de iyi münasebetleri vardır. Ayrıca, Mısır’ın Hamas üzerinde de çıkarları vardır. Ben Mısır ve Türkiye’nin birlikte iki tarafı bir araya getirebileceğine ve bir Filistin devleti için birlikte çalışmaya ikna edebileceğine inanıyorum. İsrail de Türkiye ve Mısır’ın bu doğrultuda bir katkıda bulanacağı hususunda ihtiyatlı davranıyor.
Soru: Suriye karşısında İsrail’in pozisyonu nedir? Esad’ın muhtemel düşüşü hakkında İsrailli siyaset yapıcılar ne düşünmekteler? Esad’ın gidişi mi yoksa iktidarda kalışı mı İsrail’in çıkarınadır?
Öncelikle, birçok İsraillinin, buna hükümet mensupları da dâhil, Beşar Esad’ı kastederek bildiğimiz şeytanla çalışmanın daha iyi olacağını düşündüklerini söyleyebilirim. Çünkü Beşar pragmatik ve yozlaşmış. Ayrıca kimyasal silahları hala elinde tutuyor ve bu İsrail’in endişelenmesine yetiyor. Ama öte yandan, giderek daha çok İsrailli vatandaş ve siyasetçi sürdürdüğü vahşetten dolayı Esad’ın hükümette daha fazla kalamayacağını düşünüyor ve isyancıları destekliyor. Bunun altında yatan fikir ise Esad giderse, stratejik olarak İsrail’in dostlarının kazanması ihtimali. Yeni rejimin nasıl bir rejim olacağını hala bilmiyoruz, ama Sünni Müslüman bir rejim olacağını söyleyebiliriz. Bu rejim İran ve Hizbullah ile bağlarını koparacak olursa, bu İsrail’e stratejik bir avantaj sağlayacaktır. İnsani bakış açısından ise, İsrail bence ılımlı Müslümanları desteklemeli ya da destekleyeceğini açıklamalıdır. İsrail Sünni Müslüman dünyaya ortak bir tehdit olan Şii İran’a karşı onları desteklediğinin sinyalini vermelidir. Ayrıca, bildiğiniz gibi İsrail şu an Ürdün’deki mültecilere yardım etmektedir.
Soru: Dış güçlerin Suriye’ye müdahale etmesi hakkındaki analiziniz nedir? Muhtemel bir müdahalenin Suriye’deki problemleri çözebileceğine inanıyor musunuz?
Libya’da süren çatışmaları durdurmak için NATO müdahalesi yapılmıştı. Ancak Suriye için henüz böyle bir şey söz konusu değil. Bence şu an rejimin ayakta kalması da bu yüzden. Rejimin daha ne kadar dayanabileceğini de bilmiyoruz. Ama bu noktada, Türkiye’nin lider olarak NATO ve Amerikan desteğiyle bir fark yaratabileceğine inanıyorum. Tabi, bu müdahale ülkeyi işgal etmek için değil, uçuşa yasak bölge kurmak, Suriye’nin kuzeyinde tampon bölge oluşturmak için yapılacaktır. Ben açıkçası Amerikan ya da NATO uçaklarının gidip Suriye’yi bombalayacağına inanmıyorum ama Türkiye’nin bunu yapabileceğini düşünüyorum. Pek tabi ki, Türkiye için konuşamam, ülkenin kendine ait bir gündemi var. Ancak, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye’de olup bitenler konusunda gerçekten üzgün ve endişeli olduğunu düşünüyorum. Irak Suriye için bir şey yapamaz çünkü Irak Başbakanı (Şii) Nuri al-Maliki’nin Beşar’a sempatisi olduğunu biliyoruz. Lübnan ise çok zayıf. Sadece Türkiye, 900 kilometrelik sınırı ve çok güçlü ordusuyla durumu değiştirebilecek bir şeyler yapabilir. Bu strateji sonuç verir mi bilmiyorum ama bu da bir ihtimal.
Soru: Arap Baharı süreci devam ederken, ayaklanmaların akabinde sadece Tunus’un gerçekten başarılı olduğuna inanılıyor. Mısır henüz istikrara tam kavuşamadı, Suriye’de ise iç savaş yaşanmakta. Siz gerçekten Tunus’un başarı sağladığına inanıyor musunuz? Tunus’taki mevcut durum ile ilgili fikirleriniz neler?
Tunus’taki seçimlerden ılımlı liberal İslami bir rejimin galip çıktığını görebiliriz ve bu iyi bir işaret. Tabi, her ülkenin kendi dinamikleri olduğunu unutmamak gerekli. Tunus’taki başarının ardında kadınların güçlü, eğitimli ve siyasette etkin olmalarının büyük rol oynadığını söyleyebiliriz. Bu durum aynı zamanda rejimin neden liberal olduğunu da açıklıyor. Tunus’un diğer ülkeler için model olabileceğini düşünüyorum. Tabi ki, Selefileri de unutmamak gerekiyor, onlar militanlar ama sayıları çok fazla değil. Hükümet onları Türkiye modeline göre yeni düzene dâhil edebilir. Türkiye modeline bilerek ya da bilmeyerek öykünülüyor çünkü Türkiye Müslüman bir ülke, ılımlı, liberal ve halkını önemseyen bir iktidara sahip.
Soru: Amerika’nın Arap Baharının kaybedeni olduğunu söyleyebilir miyiz? Neticede iki müttefikini kaybetti, Tunus’ta Bin Ali ve Mısır’da Mübarek. Size göre bölgede Amerika’yı gelecekte ne bekliyor?
Amerika, Tunus ile ve Mısır’da Mursi ile iyi ilişkiler kurdu. Size daha önce de söylemiş olduğum gibi, Mısır küresel ve bölgesel güçlerle bir denge kurma çabası içerisinde, ama öte yandan Mısır Amerika’ya çok bağımlı ve bunu önemsiyor. Mısır Amerika’dan yılda yaklaşık 2 milyar dolar alıyor. Ayrıca Mısır ordusu Amerikan silahlarını kullanıyor. Ben öyle düşünüyorum ki, Amerika Mübarek’in iktidardan düşürülmesine müdahil oldu. Bu eylemi desteklediler. Hatta bazı raporlara göre, Mursi seçildikten sonra Tantavi ile görüşerek duruma uyum sağlaması hususunda telkinde bulundular. Bazıları da, Tantavi’nin gönderilmesine neden olan “küçük darbede” Amerika’nın destekçi olduğunu iddia ediyor. Bence Amerikalılar duruma uyum sağlıyorlar, zaten bunu da yapmaları gerekiyor. Neticede 2003’te Irak’ta ve öncesinde Afganistan’da büyük yenilgi ve başarısızlık yaşadılar. Ayrıca Arap-İsrail konusu var, bunu düzletmek için de ellerinden geleni yapmaları gerekiyor.
Soru: Bazı analistler İsrail’in Arap Baharının kazananı olduğunu iddia ediyorlar.Bu fikre katılıyor musunuz? Sizce bu süreçte İsrail ne kazandı ne kaybetti?
Arap dünyası kaos içinde. Biri diğeri ile kavga halinde. Burada Mısır Arap dünyasının merkez ülkesi olarak ön plana çıkıyor. Mısır da dâhil, güvenlik ve istikrar konularında herhangi bir değişiklik yaşandı mı? Gerçek bir değişimden bahsedebiliyor muyuz? Tunus ve Libya daha istikrarlı, Ürdün, Suudi Arabistan da öyle. Suriye’de durum karışık, Lübnan’da Hizbullah’ın Arap Baharından dolayı önü kesildi. Bu çerçevede İsrail’in kazandığı ya da kaybettiği imajı yanlış… Bence İsrail aynı sorunla çekişmeye devam ediyor. Eğer İsrail Filistinlilerle barış sürecini yenileme hususunda sağduyu gösterirse, bu ona çok yardımcı olacaktır çünkü Arap dünyası bu konu hususunda eskisinden daha çok beklenti içinde. Daha önce, rejimler, iktidarlar kitlelerin Filistin sorununun çözülmesi yönündeki eğilimlerini engellemekteydiler. Ama şu an iktidarlar da kitlelerle aynı doğrultuda düşünüyorlar.
Soru: Peki, Arap Baharının Filistinliler üzerindeki etkisi nedir? Sizce işgal altındaki topraklarda kitlesel bir ayaklanmanın gerçekleşme ihtimali var mı?
Filistinlilerin çok fazla etkilendiğini düşünmüyorum. Onlar için asıl sorun İsrail işgali ve Hamas ile FKÖ arasındaki ayrılık. Yani, Arap Baharının çok büyük bir değişiklik yapmış olduğunu söyleyemeyeceğim. Arap Baharı uluslara iktidara karşı ayaklanmalarının yolunu açtı. Filistinliler kiminle savaşacaklar? Burada öyle bir durum oluştuğunu sanmıyorum. Batı Şeria’da FKÖ, Gazze’de Hamas zaten halkları tarafından seçildi. Eğer sorun işgale karşı hep birlikte çalışmaksa, burada onu da göremiyoruz. Filistinliler, muhtemelen istikrara kavuştukları zaman Arap ülkelerinden Filistin-İsrail sorununa daha fazla angaje olmalarını beklemekteler. Arap Baharı Filistinlileri kenarda bırakmış durumda, bu sürecin onları çok etkilemediğini düşünüyorum.
Soru: Şu an Barış Süreci bir çıkmaza girmiş durumda, hatta sürecin sonlandığı düşünülüyor. Sizce, somut kazanımlar sağlayacak bir barış sürecini canlandırmak için neler yapılması gerekiyor?
Mısır’ın iki tarafa baskı uygulayabileceğini düşünüyorum. Ama İsrail güçlü olan taraf ve iktidar çok inatçı… Hatta İsrail barış sürecinin devam etmemesi konusunda Filistin tarafını suçluyor. Bu doğru değil. Filistinliler sürecin devam etmesini istiyor, İsrail istemiyor. Söylediğim gibi, İsrail daha fazla yerleşim birimi inşa ediyor ve daha çok kısıtlama getiriyor. Bence, eğer yeniden seçilebilirse Barack Obama, Avrupa Birliği, problemlerimiz olmakla birlikte Türkiye ve yeni Mısır, İsrail’i ikna ve teşvik edebilir. Aslında, Filistin sorununu çözmesi İsrail’in çıkarına olacaktır; aksi durumda İsrail ırkçı bir rejim (apartheid) haline gelecek. Böyle olursa İsrail tüm dünyada yalnızlaşacaktır.
Soru: Bazıları Orta Doğu’daki halk ayaklanmalarının İran’ın bölgesel hâkimiyetini destekleyeceğini ve İsrail’in pozisyonunu zayıflatacağını öne sürüyorlar. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
İran’ın yapmakta olduğunu İsrail’in anlaması gerekiyor. İran Orta Doğu’da güç dengesini sağlamak için İsrail’in sahip olduğu nükleer tekeline karşı denge oluşturmaya çalışıyor. Olacak olan da budur. Şu an, kimse İran’ı nükleer kapasite geliştirmekten alıkoyamaz. İran nükleere sahip olduğunda iki ülke arasında güç dengesi olacaktır. Bu durumdan etkilenecek olan sadece İsrail değil, Türkiye ve Mısır da bundan etkilenecektir. Belki bu durum, İsrail’in Filistin sorununun çözümüne daha eğilimli olmasının yolunu açacaktır. Bu tabi ki benim İran rejimini desteklediğim anlamına gelmez. İsrail gücü tekelinde bulundurduğu ve bu yüzden her istediğini yapabildiği, Filistin sorununu çözmediği söylenmekte. İsrail’in karşısında gücünü dengeleyecek bir başka ülke olduğunda belki Filistin sorununa yaklaşımı da değişecektir.
Soru: Sizce Arap Baharı süreci sona erdiğinde, bölgeye demokrasi gelecek mi? Bölgede barış ve istikrar olacağına inanıyor musunuz? Orta Doğu’nun geleceği hakkında düşünceleriniz neler?
Bölgeye istikrar ve ideal yönetimlerin gelmesini umuyoruz. Ama bölgede birçok tehlikenin olduğunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Söylemiş olduğum gibi, bölgede İran tehlikesi var. Bu durum sadece İsrail’i değil; Suudi Arabistan’ı, Ürdün’ü, Körfez ülkelerini ve hatta Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Yani, ben bölgede devam eden bir barış görmüyorum, ama yeni bir güç dengesi oluşabileceğini düşünüyorum. İsrail açısından da en iyi senaryonun İran’ı kontrol altına alacak Arap ve Türkiye gibi Arap olmayan Sünni ülkelerden oluşacak bir koalisyona, bir stratejik ittifaka katılması olduğunu değerlendiriyorum. Ve bunu sürekli söylediğim için üzgünüm ama kanaatimce Filistin sorunu çözüldüğünde, İran’ın dahi İsrail’e düşman olmak için ne bahanesi ne motivasyonu kalacaktır. Ve diğer yandan, liderler defaatle şunu söylemekteler: “Eğer Filistin sorununu çözersek, kime, neye müdahale edeceğiz? Dolayısıyla, sorunu çözmeyeceğiz, sorunun içinde kalacağız.” Ben burada bir barış görmüyorum ama bir nevi güç dengesi görüyorum. Bunu elde etmek de çeşitli aktörlere bağlı. Amerika bu bağlamda önemli bir rol oynamakta çünkü bölgenin istikrara kavuşması Amerikan çıkarlarına uygundur.
Profil: Moşe Ma’oz
Moşe Ma’oz, Kudüs İbrani Üniversitesi, Beşeri Bilimler Fakültesi’ne bağlı İslam ve Orta Doğu Çalışmaları bölümünde fahri profesördür. Arap halkları ve Orta Doğu konularındaki uzmanlığı dolaysıyla tanınmaktadır. Kendisi ayrıca Harry Truman Araştırma Enstitüsü’nün eski yöneticilerindendir.
Prof. Ma’oz, şu an Enstitü’nün kıdemli araştırmacısı ve Orta Doğu biriminin öğretim üyesidir. Hem Arap hem de İsrailli araştırmacılarla çalışarak, bölgenin siyasi, ekonomik ve ideolojik trendlerini incelemektedir. Şimdiye kadar çeşitli liderüniversitelerde ve enstitülerde misafir öğretim üyeliği yapmıştır. İsrail parlamentosunda (Knesset) Arap ilişkileri hususunda danışmanlık yapmıştır. Kendisi Şimon Peres ve Yitzak Rabin’in başbakanlığı süreçlerinde resmi danışmanlar komitesinde de yer almıştır. Akademik çalışmaları Orta Doğu politikaları üzerine odaklanmaktadır. Arapça, İbranice ve İngilizce dillerinde birçok yayınlanmış eseri bulunmaktadır.
Profil: Tuğçe Ersoy Öztürk
Tuğçe Ersoy Öztürk Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesinden mezun oldu. Çalışmalarını Lyon Üniversitesi, Siyasal Çalışmalar Enstitüsü Akdeniz ve Orta Doğu Çalışmaları Bölümünde sürdürdü. Yüksek lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler alanında Orta Doğu Araştırmaları programında tamamladı. 2010-2012 yılları arasında Türk-Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (TASAM) çeşitli projelerde koordinatörlük yaptı. Doktora çalışmalarına Marmara Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nde devam eden Tuğçe Ersoy Öztürk BİLGESAM Orta Doğu Araştırmaları biriminde görev yapmaktadır.
Tuğçe Ersoy Öztürk’ün çalışmaları güncel Orta Doğu siyaseti, Filistin-İsrail sorunu, çözümü ve barış süreçleri, Yahudi ve Filistin kimlikleri ile İsrail’in dış politikası üzerinde yoğunlaşmaktadır. |
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.