Günlük arşivler: Ekim 9, 2012

Nobel Prize for Quantum Manipulation Opens Door to TRUE Supercomputers


Handout pictures of the 2012 Nobel Prize for Physics laureates Serge Haroche (L) of France and David Wineland of the U.S. seen during a news conference at the Royal Swedish Academy of Science in Stockholm, October 9, 2012. REUTERS/Scanpix

A French and an American scientist won the Nobel Prize on Tuesday for finding ways to measure quantum particles without destroying them, which could make it possible to build a new kind of computer far more powerful than any seen before.

Serge Haroche of France and American David Wineland, both 68, found ways to manipulate the very smallest particles of matter and light to observe strange behavior that previously could only be imagined in equations and thought experiments.

Wineland has described his own work as a “parlor trick” that performed the seemingly magical feat of putting an object in two places at once. Other scientists praised the achievements as bringing to life the wildest dreams of science fiction.

“The Nobel laureates have opened the door to a new era of experimentation with quantum physics by demonstrating the direct observation of individual quantum particles without destroying them,” said the Royal Swedish Academy of Sciences, which awarded them the 8 million crown ($1.2 million) Nobel Prize in Physics.

“Perhaps the quantum computer will change our everyday lives in this century in the same radical way as the classical computer did in the last century.”

Haroche said he was walking in the street with his wife when he recognized the Swedish country code on the incoming call to inform him of the award.

“I saw the area code 46, then I sat down,” he told reporters in Sweden by telephone. “First I called my children, then I called my closest colleagues, without whom I would never have won this prize,” he said. Asked how he would celebrate, he said: “I will have champagne, of course.”

He told Reuters he hoped the prize would give him a platform “that will allow me to communicate ideas, not just in this field of research but for research in general, fundamental research”.

Physics is the second of this year’s crop of awards; scientists from Britain and Japan shared the first prize on Monday, in medicine, for adult stem cell research. The prizes, which reward achievements in science, literature and peace, were first awarded in 1901 in accordance with the will of Swedish dynamite millionaire Alfred Nobel.

WEIRDER ASPECTS

“This year’s Nobel Prize recognizes some of the most incredible experimental tests of the weirder aspects of quantum mechanics,” said Jim Al-Khalili, professor of physics at the University of Surrey in Britain.

“Until the last decade or two, some of these results were nothing more than ideas in science fiction or, at best, the wilder imaginations of quantum physicists. Wineland and Haroche and their teams have shown just how strange the quantum world really is and opened up the potential for new technologies undreamt of not so long ago.”

Quantum physics studies the behavior of the fundamental building blocks of the universe at a scale smaller than atoms, when tiny particles act in strange ways that can only be described with advanced mathematics.

Researchers have long dreamt of building “quantum computers” that would operate using that mathematics – able to conduct far more complicated calculations and hold vastly more data than classical computers. But they could only be built if the behavior of individual particles could be observed.

“Single particles are not easily isolated from their surrounding environment, and they lose their mysterious quantum properties as soon as they interact with the outside world,” the Nobel committee explained.

“Through their ingenious laboratory methods Haroche and Wineland, together with their research groups, have managed to measure and control very fragile quantum states, which were previously thought inaccessible for direct observation. The new methods allow them to examine, control and count the particles.”

Both scientists work in the field of quantum optics, studying the fundamental interactions between light and matter. The Nobel committee said they used opposite approaches to the same problem: Wineland uses light particles – or photons – to measure and control particles of matter – electrons – while Haroche uses electrons to control and measure photons.

In one of the strange properties of quantum mechanics, tiny particles act as if they are simultaneously in two locations, based on the likelihood that they would be found at either, known as a “superposition”.

It was long thought that it would be impossible to demonstrate this in a lab. But Wineland’s “parlor trick” was to hit an atom with laser light, which according to quantum theory would have a 50 percent chance of moving it, and observe the atom at two different locations, 80 billionths of a meter apart.

In a normal computer, a switch must either be on or off. A quantum computer would work with switches that, like the particles in Wineland’s experiment, behaved as if they were in more than one position at the same time.

An example is a computer trying to work out the shortest route around town for a travelling salesman. A traditional computer might try every possible route and then choose the shortest. A quantum computer could do the calculation in one step, as if the salesman travelled each route simultaneously.

($1 = 6.6125 Swedish crowns)

Via: reuters

BİR ZAMANLAR TÜRKİYE …


BR ZAMANLAR TRLYE.PDF

Bir tarih belgesi… ATATÜRK’Ü TUTUKLAMAYA GELEN İNGİLİZ KOMUTAN


Yıl 1941. Artık emekli olmuş İngiliz İşgal Tabur Komutanı Mr. Salter, uçuş eğitimi için İngiltere’de bulunan Türk pilotu Kemal İntepe’ye anlatıyor:

1919 yılında Piyade Binbaşı olarak Samsun’daki İngiliz İşgal Tabur Komutanı idim. 18 Mayıs 1919 günü İstanbul’daki Komutanlığımdan, "Mustafa Kemal adında bir Türk Paşası’nın, Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan görevli olarak ayrıldığını, vapurdan gönderdiği telgrafta istifa ettiğini, şayet Samsun’a gelecek olursa tutuklanmasını," bildiren şifreli bir telsiz telgrafı aldım.

İngiliz işgal komutanı Samsun’a indiğinde kaynayan kalabalıklar görür. Siyah çizmeli, külot pantolonlu, kara kalpaklı, sert bakışlı kişilerin çokluğu dikkatini çeker. Dört gün önce İzmir işgal edilmiş, durum hassastır.

"…Bütün gece hiç uyumadan yatağımda dönmüş durmuştum. 19 Mayıs 1919 sabahı erkenden iskeleye gittim. Sabah namazından çıkan herkes sahile inmişti. Bir olay çıkmaması için taburumla iskele ve civarını kordon altına aldım."

Bu arada, her İngiliz askerinin arkasına siyah çizmeli ve kara kalpaklı kişiler -muhtemelen tebdili kıyafet etmiş Türk zabitleri – usulca sokulmuştu. Kentin ileri gelenleri ve halk sandallarla vapura doğru akın etmeye başladılar.

…Görevimi iskelede yapamayacağımı anladım. Yardımcıma gerekli talimatları verdikten sonra motoruma atlayıp vapura doğru hareket ettim. Vapura ilk varan ben oldum. İki silahlı erimi motorda bırakıp Rum tercümanımla birlikte vapurun merdivenlerini tırmandım. Beni selamlayan iki tayfaya, gemideki yolcu komutanı görmek istediğimi bildirdim. Bir tanesi bizi salon kapısına kadar götürdü. Tam zamanı diye düşündüm."

"BEN VE TABURUM EMRİNİZDEDİR!.."

İşgal komutanı kararlı adımlarla salona doğru ilerler, kapı yarı açık, herkes ayaktadır:

"…Kapıda durdum. Herkes ayaktaydı. Ortadaki sarışın mavi gözlü, sert bakışlı kişi ile göz göze geldim. Bir anda ne söyleyeceğimi şaşırdım. Sert bir asker selamı verdikten sonra farkında olmadan ağzımdan şu sözler döküldü:

Ben ve taburum emrinizdedir!’

Evet bunu nasıl söylemiştim? Daha önce böyle bir şeyi aklımdan bile geçirmemiştim. Tercümanım bir an durakladı, dönüp bakınca toparlandı ve sözlerimi Türkçe olarak iletti. Mustafa Kemal Paşa’nın yüzünde hafif bir tebessüm belirdi."

"BAŞKA TÜRLÜ HAREKET ETSEYDİM…"

İngiliz işgal komutanı yıllar sonra ülkesine döndüğünde divan-ı harbe verilir.

Savunmasının sonunda şunları söyler.

"…Görüyorsunuz sayın hakimler, karşınızdaki bu subay Başbakanımızın (L. George) bahsettiği 20. Asrın dâhîsi ile, hem de hiç beklemediği bir anda karşı karşıya, göz göze gelmişti. Ne yapabilirdi? Hiçbir şey! Başka türlü hareket etseydim eğer, bugün benimkiyle beraber bütün taburun mezarlarını ziyarete gelecektiniz. Şimdi eceli ile ölmüş üç erimizin dışında hepimiz sağ salim yurdumuza dönmüş ve ailelerimize kavuşmuş durumdayız. Karar yüksek adaletinizindir!"

Bir Komplo Teorisi ve Bir Gerçek (Internetten alıntı) /// CC : @ siring


Tesla ve HAARP ile ilgili sonu gelmez komplo teorilerine hiç girmeden, bunlara bir örnek olan ve Twitter’da @drerolkose tarafından paylaşılan “VAN DEPREMİ – YASAKLANAN VİDEO” başlıklı video ile ilgili düşüncelerimi ve -bu vesile ile- bazı görüşlerimi paylaşacağım.

Videoda özetle “Bir takım karanlık güçler özel bir teknoloji(HAARP kastediliyor) kullanarak dünyanın istediği bölümlerinde depremler oluşturabiliyor(Bu konudaki komplo teorilerinin genelinde, var olan fayların tetiklendiği öne sürülür; fay olmayan bölgede deprem oluşturulması değil.).” denerek, Türkiye’deki -belirsiz- bir bölgede, insan elinden çıkmış gibi, yatay ve dikey olarak sıralar oluşturacak kadar düzenli bir dağılımla depremler meydana geldiğine ilişkin görüntüler kanıt olarak sunuluyor.

Video “profesyonel olarak amatörce çekilmiş” ve gerçeklik etkisi artırılmak istenmiş. Bunu bir kenara bırakıp sunulan görüntüye odaklanırsak:

Deprem merkez üssünü gösteren; düzenli, elle dizilmiş gibi duran kırmızı noktaların Dünya üzerinde hangi bölgeye ait olduğu belli değil. Ancak yakınlaşmadan önce mouse ile tıklanan bölgeden yola çıkarak Kütahya – Simav olduğunu varsayalım.Videodaki depremleri gösteren noktalarla, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün depremleri Google Map üzerinde gösteren sisteminden alınan Kütahya – Simav’daki depreme ilişkin 3 ve 3′ten büyük depremleri gösteren noktaları alt alta görelim.

Videodan alınan görüntü:

Kandilli’de alınan görüntü:

Videonun sağ altında 2,5 miles yazıyor(yanlış görmüyorsam). Bu görüntü de bu değere en yakın ölçek olan 2 mil yakınlaştırmayla alındı.

Görüldüğü üzere hiçbir benzerlik, depremlerin doğa dışı bir müdahale ile belli bir düzende oluştuğunu gösteren hiçbir kanıt yok.Van’da meydana gelen deprem kastediliyorsa, orada da durum aynı:

HAARP hakkında söylenenler gerçek bile olsa, fay olan yerlerde depremleri tetikleyebileceği söylenir, yoktan deprem oluşturabileceği değil. Haydi diyelim ki bu da mümkün, dünya üzerinde binlerce noktada sismik ölçüm cihazları var, uydular var, yüzlerce gözlem istasyonu tüm dünyadaki sismik hareketleri takip ediyor; böyle ileri bir teknolojiyi geliştirip kullananlar böyle düzenli depremler oluşturulursa videodaki acar ve ultra zeki abi ve abla gibi insanlarca fark edilip açığa çıkarılacağını düşünmüyorlar mı?

ÖZETLE:

Bu ve benzeri konularda milyonlarca kişi tarafından inanılıp paylaşılan, hiçbiri dikkate değer ve güvenilir veriye dayanmayan, dedikodu, uydurma, saçmalık düzeyini geçemeyen sayısız komplo teorisi dolaşıyor internette. @drerolkose de bunlardan birini -ilgi çekeceğini bildiği için- paylaşmış.

Meslektaşı Ömer Çelakıl gibi; cahil, araştırmayan, sorgulamayan, beynini kullanmayan/yormayan; çok temel gerçeklerden ve bilimsel bilgilerden bihaber bir cahilane korkaklık ve panikle yaşamasına rağmen halinden memnun, cehaletiyle gurur duyan ve söz söyletmeyen; bu anlayışın bir sonucu olarak başkalarınca ve belirli amaçlarla hazırlanıp sunulan özet, kısa, hap niteliğindeki uydurma verileri incelemeden yutan büyük yığınları kullanmayı çok iyi biliyor.

Ömer Çelakıl TNT’de program yapıyor, aynı zamanda başka kanallardaki programlara da katılıyor; her gün saatlerce ekranda. Nette binlercesi dolaşan, derste anlatılanları dinleyip anlayan bir ilkokul öğrencisinin bile inanmayacağı ne kadar “ilginç” olay varsa ekrana taşıyıp, güya halkı aydınlatmak adına tartışılmasını sağlıyor. Tabii ki şifre uydurmasındaki gibi amaç cehalet, inanç, zaaf sömürüsü. Benzer başka programlar da var.

Medyayı yönlendirenler de bu yığınların neyi sevdiğini, ne verilirse ekrana aval aval bakıp sorgulamadan ve beyinleri zorlanmayacağı için canları sıkılmadan, konfor içinde izleyeceklerini ve bu sayede reyting > reklam > para kazanacaklarını çok iyi biliyorlar.

Bu yüzden çok önemli konularda ekrana çıkarılan koskoca profesörlere 5 dakika süre verilip 17. saniyede sözlerine müdahale edilmeye başlanıp en fazla 3 dakika konuşmaları mümkün olurken; özellikle sabah kuşağı tamamen uydurma, hurafe, aldatma, kandırma, akıl ve bilimdışı saçmalıklarla dolu programlara ayrılıyor, saçma sapan kişiler konuk diye çağırılıp saatlerce konuşturuluyor, insanların (başta kadınlar ve çocuklar) beyni bu düşünsel çöplerle dolduruluyor.

Sonra “neden her afette aynı acıları yaşadığımızı”, “neden başta terör olmak üzere birçok temel sorunumuzun on yıllarca çözülemediğini” merak ediyoruz. Merak edecek bir şey yok; cahil, aptal, uyuyan, sürüye dönüştürülmüş bir toplum var. Bu kısır döngüden çıkıp düşünsel bağımsızlığını kazanmadıkça da her şey aynen devam edecek.

Azınlıktaki cahil olmayan, sorgulayan, yeterli zeka, bilgi, deneyime ve tabii ki yeterli ahlak, vicdan, dürüstlük ve kişiliğe sahip kişilerin internet, özellikle sosyal medya aracılığıyla bir şeyleri değiştirebileceği yönündeki küçük umudum da giderek azalıyordu; Van depremi sonrasındaki yaygın fırsatçılık, sahtekarlık, ikiyüzlülük, ajitasyon ve çapsızlık örneği eylemleriyle de neredeyse tamamen bitti.

Bu nedenle artık Twitter’da da bu blogda da “lay lay lom” takılacağım sabrım izin verdiği ölçüde.

http://insanlikdusmani.wordpress.com/2011/10/27/bir-komplo-teorisi-ve-bir-gercek/

Bir gizli tanık komedisi daha!


Bir gizli tanık komedisi daha!

Ergenekon yaşanan çarpıcı gizli tanık olaylarının bir benzeri Kocaeli Üniversitesi öğrencilerinin yargılandığı davada ortaya çıktı. Polisin, gözaltına aldığı öğrencilerden birini gizli tanık yaptığı, bu öğrencinin aynı zamanda şüpheli diye ifadesini aldığı anlaşıldı

Ankara’da, Hopa’da gözaltına alınan gençlerin yargılamaları yapılırken aynı saatlerde İstanbul’da da Kocaeli Üniversitesi öğrencileri yargıç karşısındaydı. Basın açıklamalarının örgüt faaliyeti, pankart ve dergilerin suç delili olarak gösterildiği davada bir de hukuk skandalı yaşandı. Sanık öğrencilerden birinin, gizli tanık olarak da ifadesinin alındığı tespit edildi.

Kocaeli Gençlik Derneği’ne Kasım 2010’da operasyon düzenlendi. Çoğunluğu Kocaeli Üniversitesi öğrencisi olan 20 kişi gözaltına alındı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, “Amerika Defol Bu Vatan Bizim” kampanyaları, 8 Mart Dünya ve Taksim’deki 1 Mayıs kutlamaları gibi 26 eylem, örgütsel faaliyet olarak gösterildi, “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılanmaları talep edildi.

"PSİKOLOJİK BASKI GÖRDÜM"

İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk oturumu 15 Haziran 2011’de yapıldı. Sanıklardan Yunus Emre Türk “Gözaltında manevi işkenceye tabi tutuldum. Beni yapmadığım eylemlerden sorumlu tutacaklarını, bazı sanıklar aleyhine ifade verirsem serbest kalacağımı söylediler. Savcı da gelip benimle konuştu. Şüpheli ifademin dışında Kadir Uçar takma adıyla gizli tanık olarak da ifademi aldılar” dedi.

Türk’ün doğruları söylediği ise önceki gün yapılan 4. oturumda tespit edildi. Mahkeme heyeti, gizli tanığın Yunus Emre Türk olduğunu belirterek bu gizli tanığın duruşmada dinlenmesine yer olmadığına karar verdi.

Hilal KÖSE – CUMHURİYET

http://www.gazetecileronline.com/newsdetails/4267-/GazetecilerOnline/bir-gizli-tanik-komedisi-daha

Bir film afişi ve 2 ayrı gazetenin bakış açısı :))


Bin yıllık kemikleri çıkartıp JİTEM yaptı diyorlar’


Tutuklu sanık emekli Tuğgeneral Veli Küçük: ‘Diyarbakır’da bin sene evvelki kemikleri ortaya çıkarıyorlar, ‘JİTEM yaptı’ diyorlar’

Birinci ”Ergenekon” davasının tutuklu sanıklarından emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Diyarbakır’daki kazılarda çıkan insan kemikleriyle ilgili olarak, ”Diyarbakır’da bin sene evvelki kemikleri ortaya çıkarıyorlar, ‘JİTEM yaptı’ diyorlar” dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada konuşan İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, duruşmada tanık olarak dinlenilen Talip Doğan Karlıbel’in beyanlarının ardından Almanya’daki avukatlarınca araştırma yapıldığını söyledi.

Perinçek, avukatlarının Almanya Aşağı Saksonya Eyaleti Asayiş Dairesi Basın Bürosu Başkanı Frank Federau ile yaptıkları görüşmede Karlıbel’in mahkemeye verdiği 20 Ekim 2003 tarihli ”K.H.K. W. Neumann” adlı belgedeki logonun 2005’ten sonra kullanılmaya başlandığını söylediğini anlattı.

Yine bu isimde bir polisin de olmadığını öğrendiklerini dile getiren Perinçek, bu tanığın Alman Anayasayı Koruma Dairesinin Baden Würtemberg ve Bayern eyaletleri teşkilatının raporlarında ”Ergenekon örgütü” ve ”Ergenekon Spor Dernekleri” hakkında rapor düzenlediği yönündeki beyanlarını hatırlattı.

Alman Anayasayı Koruma Dairesinin internet sitesinde kamunun bilgisine sunulan 2006, 2007, 2008, 2009 ve 2010 yılı raporlarının tamamını CD ortamında mahkemeye sunan Perinçek, bu raporlar incelendiğinde ”Ergenekon” diye bir şeyden söz edilmediğinin görüleceğini kaydetti.

-Tanık hakkında suç duyurusu talebi-

Perinçek, Karlıbel’in mahkemenin huzurunda suç işlediğini ileri sürerek, mahkemenin bu tanık hakkında ”hakaret”, ”iftira”, ”suç uydurma” ve ”düzmece belge ile mahkemeyi yanıltmak” suçlarından suç duyurusunda bulunmasını istedi.

Mahkemeye 2 yeni hakim atandığını belirten Perinçek, dosyanın bir milyondan fazla sayfa ve klasörlerden oluştuğunu söyledi.

Perinçek, ”Bu klasörlerin incelenmesi insan gücünün dışındadır. Zaten ‘Yargıçlar inceleyemesin’ diye dava düzenlenmiştir” diye konuştu.

Perinçek, kendisiyle ilgili bütün iddiaların resmi belgelerle çürütüldüğünü ifade ederek, ”Benim açımdan iddialar ve dava çökmüştür. Hakkımda doğru düzgün bir iddia yoktur. Biz davanın başından beri, Türkiye’ye yönelik bir tertip olduğunu söyledik” dedi.

Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese ise ”Mahkememiz herhangi bir tertip içinde olamaz. Mahkemeyi zan altında bırakan sözler söylemeyin” diyerek Perinçek’i uyardı.

Bunun üzerine Perinçek de heyetle tartışmayacağını belirterek, ”Ben ‘Siz tertipsiniz’ demedim. Benim savunacak başka şeyim yok. Bunu söylemeden nasıl Türkiye’nin başına gelen bu felaketi göğüsleyeceğiz?” şeklinde konuştu.

”Ben sizin hakimliğinizden önce yurtseverliğinize sesleniyorum” diyen Perinçek, dün dinlenilen ”Gizli tanık Kıskaç”ın davayla ilgisi olmayan konulara değindiğini, sanıklara yönelik bir suç ve eylemden söz etmediğini kaydetti.

”Gizli tanık burada ‘TSK rezildir, savaşamaz, yapamaz’ dedi. 2 saat psikolojik harekat metni dinledik. Fiiller üzerinden konuşsun” diyen Perinçek, ”Adalet, vicdan ve yurtseverlik varsa tahliyemi istiyorum” sözleriyle konuşmasını bitirdi.

Başkan Özese de ”Mahkeme psikolojik harekat yapmaz. Kimsenin vatanseverliğimizden şüphesi olmasın” dedi.

-Veli Küçük-

Tutuklu sanıklardan emekli Tuğgeneral Veli Küçük de tutuklulukta 5’inci yıla girdiğini belirterek, ”2 yıl önce yaptığı savunmasında her şeyi açıkladığını, ordunun kendisi üzerinden kündeye getirildiğini” savundu.

Küçük, ”Diyarbakır’da bin sene evvelki kemikleri ortaya çıkarıyorlar, ‘JİTEM yaptı’ diyorlar. ‘Faili meçhul’ dediler, Kocaeli çevresinde hiçbir şey bulamadılar. 35 senelik meslek hayatım boyunca görev yaptığım yerlerde faili meçhul cinayet kalmadı. Ben faili meçhul cinayet bırakmam” diye konuştu.

Küçük’ün, ”(Beni yargılayın) diye yalvarıyorum. Şerefsizsem idam edin” sözleri üzerine Başkan Özese, ”Estağfurullah” dedi.

Tutuklu sanık Muzaffer Tekin ise ”Gizli tanık Poyraz”ın ”Sedat Peker’in emekli Albay Arif Doğan ve Muzaffer Tekin ile bir araya geldiği”ne ilişkin ifadelerine değindi.

”Ben Arif Doğan’ı tanımam” diyen Tekin, ”1990’lı yıllarda kardeşimin şirketinde petrol işiyle uğraşıyorduk. Başımı kaşıyacak vaktim yoktu. Veli Küçük ve Sedat Peker ile 2000’li yıllarda beşeri ilişkilerim olmuştur” diye konuştu.

-Tanık dinleme talebi-

Tutuklu sanıklardan Hikmet Çiçek de eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ve Emniyet Genel Müdürlüğü eski İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun’un tanık olarak dinlenilmesi talebinde bulundu.

Çiçek, şöyle devam etti:

”Bizim tanıklarımıza bakın. Mesleklerinde en üst kademelere gelmiş, toplumun ve devletin nezdinde itibarı olan insanlar. Yargılananlara bakın. Siyasi parti lideri ve bilim adamı. Ömrü terörle mücadelede geçmiş bir general, Güneydoğu’da savaşmış subaylar, astsubaylar, eli ekmek tutan insanlar. Bir de savcıların tanık diye karşımıza çıkardıklarına bakın. ‘Gayrimeşruyum’ diye övünen gasp, tehdit, uyuşturucu ticaretine bulaşmış insanlar. Hazreti Muhammed’in bir sözü var; ‘Kişi sevdiği ile beraberdir’ diye… Savcıların sevdiği gizli tanıklara bakın, bir de bizim tanıklarımıza…”

Duruşma, taleplerin alınmasıyla devam ediyor.

http://www.aksam.com.tr/bin-yillik-kemikleri-cikartip-jitem-yapti-diyorlar–95255h.html

Bill Clinton Speaks About Illuminati


Bilim adamlarının düşünceyi görüntülediği iddia edildi


ABD’deki California Berkeley Üniversitesi’nden araştırmacılar, beyin dalgalarından faydalanarak somut görüntüler elde etti.

Profesör Jack Gallant ve Shinji Nishimoto’nun önderliğindeki ekibin yaptığı deneylerde, hareketler ya da duygular sırasında beyinde hangi bölgelerin aktivite gösterdiğini saptama tekniği olan fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) işlemi uygulandı. 3 kişiye rastgele videolar izletildi. Düşüncelerin neye benzediğini gösterebilecek bu çalışma sayesinde, izletilen videolar ile beyin dalgalarıyla alınan görsellerin uyumlu olduğu tespit edildi. Beynin o sırada ne algıladığı gerçek bir görüntüye dönüştürülmüş oldu.

Sonuçların bazıları neredeyse birebir uyuşuyor. Ancak diğerlerinde, izletilen videoda yer alan insandan farklı ya da benzer kişilerin beyinde oluştuğu görülüyor. Bu noktada deneğin kendi anıları ve tecrübelerinin etkili olduğu düşünülüyor.

Yöntem, şimdilik sadece deneklere izletilen videoların beyindeki yansımalarını görme imkanı veriyor. Ancak rüyalar ve hayaller gibi zihnimizin içerisinde yer alan görsellerin yakın gelecekte başkaları tarafından daha net bir şekilde izlenebilir hale gelebileceği belirtiliyor.

Gallant ve Nishimoto, sürekli geliştirilen bu teknoloji sayesinde sözlü iletişim kuramayan felçli ya da komadaki hastaların neler düşündüklerini daha iyi anlayabilmelerinin mümkün olabileceğini ifade ediyor.

Araştırma sonuçları, bilim dergisi Current Biology’nin bu ayki sayısında yayınlandı.

Bilgisayar Kullanıcılarının Dikkatine!!!


Bu yazı internet ortamında çok meşhur olan matematiksel mailleri (yani 10 kişi, 2 kişi hesabı yapan mailleri) ve bunların zararlarını anlatmaktadır.

Duyurulur.

Sıklıkla bazı zincir e-postalar geliyor.

Bunlardan birisi şu:

"Bir hasta çocuk var. Bu e-postayı ne kadar çok ‘forward’ ‘ilet’ ederseniz, bir kuruluş bu çocuğun tedavisi için o kadar para verecek."

Bu tamamen palavra ve adres avcılığıdır!

Lütfen buna ve benzerlerine alet olmamak için, aşağıdaki yazıyı okuyunuz.

SPAM nedir?

SPAM’cilere alet olmamak için, ne yapmak lazım?

Neden sizce arkadaşlarınız size "E-posta adresimi herkese gösterme!" diye uyarıda bulunuyor?

Sizin e-posta adresiniz, kimin işine yarar diye düşündünüz mü?

Eğer arkadaşınız sizden böyle bir şey talep ediyorsa, sebebi; "SPAM E-POSTALAR"a kurban olmak istememesidir.

Öncelikle SPAM nedir?

Bunun için aşağıdaki yazıya bir göz atalım…

Sürekli aldığımız;

"Bu mesaji bilmem kaç kişiye yollarsanız, X kuruluşu mesaj başına Y dolar verecek!"

”Size gelen bu mesajı, en az 15 kişiye göndermezseniz, başınız dertten kurtulmayacak!”,

"Bu bir tantradır, on beş gün içinde şu kadar kişiye gönder!",

"Bu sitede Atatürk’e hakaret edilmektedir, 20.000 kişi birikince kapatılacaktır!" türünden e-postaların, gerçekle hiçbir ilgisi yoktur ve SPAM olarak adlandırılır!

SPAM kapsamındaki diğer tip e-postalar; ürün satış ilanları, zincir mektuplar, ne idüğü belirsiz virüs uyarıları, dünya bilmem kimler birliği olarak zavallı Afgan kadınlarına bilmem kim kuruluşunun dünyayı zehirlediğine vs. yönelik imza kampanyaları, bilmem ne adresinden alınacak program ile surf yaparken para kazanacağımızı anlatan e-postalar, Microsoft’un yeni programlarına koyduğu bir kodla, bütün e-postaları izlemesi, sinemada iğne ile AIDS kapanlar veya böbrekleri çalınanlarla ilgili hikayeler, zavallı hasta bir çocuğun (hep aynı senaryo kullanılır) gönderdiği e-postanın her atılışında bilmem kaç kuruş para kazanacağı ile ilgili e-postalardır.

Bu tür e-postaların hiçbirinin, gerçekle ilgisi yoktur ve tek amaçları; bu tür e-postalar "forward" edildikçe, üzerinde toplanan e-posta adreslerinin toplanmasıdır.

Dikkat edilirse; imza kampanyalarında bile e-posta adresinizi eklemeniz istenmektedir. Bu zincir mektuplarla toplanan adresler, daha sonra pazarlanmakta, "250.000 Türk’ün e-posta şifresi" gibisinden CD’ler ile satılmaktadır. Daha sonra, bu posta adreslerine abuk sabuk (genelde illegal) ürün ilanları gelmektedir.

Bu tür ilanların sonundaki "Çıkmak için bilmemkim adresine ‘Remove’ başlıklı bir e-posta göndermeniz yeter." yazısı KESİNLİKLE ciddiye alınmamalıdır! Genelde bu tür "remove" cevapları kaale alınmamakta, hatta e-posta adresinin doğruluğunu kontrol etmekte kullanılmaktadır.

Kullanıcının isteği dışında gönderilen bu tür e-postaların hepsine SPAM adı verilir ve gerek e-posta adreslerinin gereksiz şişmesine, gerekse internet trafiğinin (şu anda bir problem teşkil etmese de yakın gelecekte) artmasına yol açarak, gereksiz bir yük oluşturmaktadırlar. Ayrıca bir başka nokta daha var. Sizin e-postalarınızın bununla ne ilgisi var?

Siz burada belirtilen tür e-postaları zaten hiç atmıyorsunuz.

Sizin attıklarınız; zararsız/komik yazılar, karikatürler ve üstelik SADECE KENDİ ARKADAŞ ÇEVRENİZDEN BİR KAÇ KİŞİYE ATIYORSUNUZ. Aslında sizin kontrolsüz attıklarınızla, yukarıda belirtilen SPAM e-postaların hiçbir farkı yok.

Sizin yolladığınız e-posta da, o arkadaştan bu arkadaşa gezinerek, en sonunda "To" “kime” kısmında 100 kadar arkadaşın adını içererek, bu adresleri toplayan birinin eline geçebilir. Sonuç? "Bu kişiler, benim e-posta adresimi nereden buluyor?" dediğiniz olmuştur.

Bundan kurtulmanın bir yolu yok mu? VAR. Aslında bu durumdan kurtulmanın, çok kolay, çok kısa ve çok da zahmetsiz bir yolu var!

Birden çok kişiye e-posta atıyorsanız; E-POSTA ATTIĞINIZ KİŞİLERİN ADRESİNİ, "Bcc (Gizli)" KISMINA YAZMAK.

"Bcc (Gizli)" nedir?

"Bcc (Gizli)"; "Blind Carbon Copy" [benzer şekilde "Cc (Gizli olmayan): Carbon Copy"] demektir.

Bcc"nin "Cc"den ve "To"(kime) den farkı:

"Bcc"ye yazılan adreslerin, KİMSE TARAFINDAN GÖRÜLEMEMESİDİR.

Yani; birden fazla kişiye yolladığımız e-postalarda, ARKADAŞLARINIZIN ADRESLERİNİ "Bcc"YE YAZMAK, BU SORUN İÇİN ÇÖZÜMDÜR. BUNUNLA BİRLİKTE "forward" ettiğiniz e-postaların başındaki "—Original Message—" kısmını da silerseniz; hem yollanan e-postaların içeriği onlarca gereksiz satırdan kurtulacak ve böylece okunması kolaylaşacak, hem de e-posta adresi hırsızlarının işi zorlaşacaktır.

Görüldüğü gibi, kolay olan bu çözümün tek zor yanı; onu akıl etmek.

Gerçekten böyle bir "SPAM E-POSTA TİCARETİ"nden habersiz arkadaşlarınızın, böyle bir şey düşünmesine pek imkan yok.

Öyleyse; bu bilgiyi onlarla paylaşarak; hem onları, hem de kendi e-posta adreslerimizi kurtarmalıyız

(Tabi ki "Bcc" “Gizli” ile göndererek!).

Unutmayınız;

Siz de internet zincirinin bir halkasısınız ve bu zincirin daha kaliteli olması için üzerinize düşen görevi yapınız.

Unutmayınız; bu e-postayı da arkadaşlarınızla paylaşırken, lütfen "Bcc" "Gizli" olarak gönderin. Tabi göndermek isterseniz. Bu tamamen sizin tercihiniz.

Saygılar…

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!