YAZI EK’TEDİR.
Günlük arşivler: Ekim 7, 2012
KÜRTLERİN ENTEGRASYONU İLE TÜRKİYE’NİN BÜYÜMESİ
AKŞAM’dan Helin Alp’in 4 Ekim 2012 tarihli yazısından aldığım ve AKP Diyarbakır milletvekili Galip Ensarioğlu’na ait ifadelerin bir kısmını aşağıda aktarıyorum.
– Kürt sorununun çözümü için bölünmeyi değil, büyümeyi konuşmalıyız.
– Ne Irak ne de Suriyeli Kürtlerin yüzü Araplara dönük. Suriye ve Irak’taki Kürtlerle, Türkiye’de kurulacak siyasi bir birliktelik, doğru temelde kurulacak kardeşlik, bütün dünyadaki Kürtlerin de bu kardeşliğe entegre olmasını sağlar. Böylece Türkiye, bölgede ve dünyada çok güçlü bir aktör durumuna gelir.
– Dünyada en büyük doğal gaz yatakları K.Irak’ta bulundu. Dünyadaki toplam petrol rezervinin %7 si K.Irak’ta.Türkiye için K.Irak’la birliktelik çok önemli bir fırsattır.
– Türkiye, Suriye’de kurulacak olası bir Kürt yönetime düşmanlık etmemeli.
– “Silahları bırakarak çözelim” şartı tam güven sağlanmadan uygulanamaz.
– Öcalan’ın örgüt üzerindeki hakimiyeti çözüm için bir şans olarak değerlendirilmelidir.
– Oslo çözüm istemeyenlerce sabote edildi.
– PKK ve Barzani birbirinden hazzetmez. Kandil otoritesi dışındadır, temizleyemez.
Bu ifadeler kulağımıza hiç yabancı değil.
Kürt kökenli ayrılıkçılar zamana ve zemine göre bu görüşü dillendirirler.
1990′lı yılların başlarında, Irak Kürtleri’nin temsilcileri olan Barzani ve Talabani de bu savları öne sürmüşlerdir.
O yıllarda yılana sarılacak durumda idiler.
Halk yoksulluktan kırılıyordu. Türkiye’den giden temel gıda maddeleri tek yaşam kaynakları idi.
“PKK ile mücadele edecekleri” sözü ile Türkiye’den büyük yardım ve destek almakta idiler.
Musul-Kerkük hattının kuzeyini Irak yönetimine kapayan ÇEKİÇ GÜÇ (Provide Comfort), daha doğrusu BM’i arkasına alan ABD;
Kürtlerin devlet olabilmesi için seçeneklerden biri olan Türkiye’ye entegrasyon fikrini aşılıyor, onlar da yüksek sesle söylüyordu.
Bugün çeşitli yerlerde ortaya çıkan haritalar Barzani ve Talabani’ye kendi çizgileriymişçesine dikte ediliyordu.
O dönemde Türkiye’yi yöneten Özal büyük olasılıkla öneriye sıcak bakıyordu. onun düşüncesi BİR KOYUP ÜÇ ALMAK idi. Ağıza çalınan bal da tatlı geliyordu.
Çekiç Güç uzun yıllar kalıp K.Irak’ta bir Kürt Devleti’nin temellerini atınca Iraklı Kürtler entegrasyon lafını etmez oldular.
Kurulacak Kürdistan’ın çekim merkezi kendileri olacaktı.
Öcalan’ın da hapsedilmesi üzerine Barzani Kürtlerin lideri olma yoluna girdi.
Şimdi ne oldu da birden birileri ortaya çıkıp aynı sakızı çiğnemeye başladı?
K.Irak Kürtleri’nin bağımsızlık beklentisi gerçekleşmedi.
ABD onların devlet olarak ortaya çıkmasını koşullara uygun bulmadı.
Kuvvetlerinin büyük kısmını da Irak’tan çekti.
Tarihin tekrarlayacağından, yine kaderlerine terk edileceklerinden çekinmeye başladılar.
Kürdistan’ı kurma seçenekleri üzerinde düşüncelerin yeniden ortaya dökülme gereksinimi doğdu.
Türkiye’deki YENİ OSMANLICI yönetim de zemini hazırlamaktaydı zaten.
PKK ve ayrılıkçı Kürtler bölgelerden söz ederken; Güney Kürdistan, Kuzey Kürdistan, Güney Batı Kürdistan gibi ifadeleri hep kullanırlar.
Bunların birleşimi Büyük Kürdistan’dır.
Büyük Kürdistan iki şekilde kurulabilir; ya her bölgedeki Kürtler ayrı ayrı bağımsızlığını kazanır sonra birleşirler ya da her bölgedeki Kürtler kendilerini toparlayabilecek bir devlete entegre olurlar sonra birlikte o devletten koparlar.
Bu iki yöntemle ilgili düşünce gel-git halindedir.
Ensarioğlu’nun açıklamaları ile ENTEGRASYON’a GEL denmektedir.
Uluslararası hukuka göre Federal Devletler, iki veya fazla devletin kendi istekleri ile birleşmesi sonucu doğar.
Yeni Osmanlıcı Türk yönetiminin bu öneri üzerine atlayacağı, belki de görüşme konularından biri olduğu hiç yabana atılamayacak bir düşüncedir.
Suriye’deki Kürt Yönetim’e sessiz kalınması isteği de bunun gereğidir.
Irak’ta olan olmuştur.
Suriye’de de ortam oraya doğru gitmektedir.
Tezkere ile de Suriye yönetiminin elini kolunu bağlayarak Kürt Yönetimi Bölgesi’nin oluşumu kolaylaştırılabilecektir.
Ağıza bal çalmak da unutulmamıştır;
Türkiye’nin böyle bir liderliğe soyunması, adı zikredilmeyen İran Kürtlerini de çekecektir.
Büyük petrol ve doğal gaz yataklarına sahip olacak Türkiye böylece bir dünya devi haline gelecektir.
ABD’nin aklı ile yola çıkıldığı nasıl da bellidir.
Türkiye yine oyunun içinde ama yine piyon olacaktır.
Öcalan’ın devreye tam sokulması önerisi ile de Kürtlerin liderinin kim olmasının istendiği belirtilmektedir.
Bu arada Barzani’nin rahatsız edilmesine de gerek yoktur, PKK’yı Kandil’den çıkarma sorumluluğu ona ait değildir. (Sanki Kandil ile Türkiye sınırı arasındaki diğer bölgelerde PKK’ya karşı parmağını oynatıyormuş gibi.)
2004′te Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın da ifade ettiği gibi Diyarbakır BOP’un cazibe merkezi olmalıdır.
Netice;
Söyleyenin kim olduğu çok önemli değildir.
Söyleten ve ne söylettiğidir önemli olan.
ABD’nin Kürt Devleti kurdurma oyunu sürmektedir.
Türkiye’yi bölünme söylemleri ile rahatsız edip şimşekleri çekmektense; Osmanlıcılık hayalindekilere “BÜYÜYECEKSİNİZ, KÜRTLERİN LİDERİ OLACAKSINIZ, DÜNYA DEVİ OLACAKSINIZ!” gibi yağlı ballı sözlerle yaklaşıp, gururlarını okşayarak heveslendirmek ve piyon olarak kullanmak en akılcı yöntemdir.
AKP Diyarbakır milletvekili Galip Ensarioğlu’nun sözlerini böyle okumak yanlış olmayacaktır.
Naci BEŞTEPE
İLK KURŞUN
Kur Rejimleri ve Türkiye Uygulaması
Kur rejimi (exchange rate regime) bir ülkenin kendi parasını yabancı paralarla değer açısından ne şekilde ilişkilendireceğine ilişkin olarak izleyeceği yöntemin adıdır.
Her paranın bir iç değeri bir de dış değeri vardır. Bir paranın iç değerini o paranın ülke içindeki kullanımı ve satın alma gücü belirler. Paranın iç satın alma gücü yurtiçinde satılan mal ve hizmetler karşısında sürekli olarak düşüyorsa para içeride değer kaybediyor demektir ki buna enflasyon denir. Yılbaşında 100 TL’ye aldığınız bir sepet malı yılsonunda 110 TL’ye alıyorsanız para satın alma gücünü yani iç değerini kaybetmiş demektir. Bir paranın dış satın alma gücü ise yabancı paralarla olan ilişkisiyle ölçülür. Örneğin 1 USD = 1,8 TL dediğimizde bu eşitlik bize dolar kurunu verir. ABD’de 100 dolara satılan çeşitli mallardan oluşan bir sepeti yılbaşında 180 TL’ye, yılsonunda ise 200 TL’ye alıyorsak o zaman TL, dolara karşı değer kaybetmiş demektir.
1 USD = 1,8 TL eşitliğini yazdığımızda (bu eşitliğe kur ya da parite de deniyor) bu eşitliğin nasıl oluştuğu sorusunun yanıtı bizi bu eşitliğin oluşmasında kullanılan yöntemlere yani kur rejimlerine götürür. Sabit kur rejimi ve dalgalı kur rejimi adını taşıyan başlıca iki kur rejimi ve onlardan türetilmiş alt rejimler vardır.
Sabit kur rejimi (Fixed exchange rate): Yerli paranın dış değerinin Merkez Bankası tarafından belirli bir kurla yabancı paralara karşı eşitlenmesi rejimidir. Sabit kur bir kez belirlendiğinde Merkez Bankası tarafından değiştirilinceye kadar aynı kalır.
Sabit kur rejiminin çeşitli uygulanma biçimleri vardır. Peg rejimi (Pegged exchange rate regime): Yerli parayı belirli bir rezerv paraya ya da birden fazla paranın oluşturduğu bir sepete bağlamaya peg adı veriliyor. Para kurulu rejimi (Currency board regime): Bu da asıl olarak peg rejimiyle aynı ilke içinde yürür, yani peg rejimi için yapılan tanımlama bu rejim için de geçerlidir. Para kurulu rejiminin belirgin farkı yerli paranın basılmasının da döviz girişine bağlanmış olmasıdır.
Dalgalı kur rejimi (floated Exchange rate regime): Yerli paranın yabancı paralarla ilişkisinin piyasalarda (arz ve talep kurallarına göre) belirlendiği kur rejiminin adıdır. Bu rejimde yerli paranın yabancı paralarla olan ilişkisi gün içinde sürekli olarak yeniden belirlenir. Dalgalı kur rejiminin farklı uygulanma biçimleri vardır. Tam dalgalı kur rejimi (free float): Dalgalı kur rejiminde Merkez Bankası ya da başka bir kurum paranın dış değerine müdahale etmiyorsa bu rejime tam dalgalı kur rejimi denir.
Merkez Bankası’nın döviz kuru dalgalanmalarına müdahale etmesi dalgalı döviz kuru rejimini bozmasa da tam dalgalanmadan çıkarır. Müdahaleli dalgalı kur rejimi (dirty float): Dalgalı kur rejiminde Merkez Bankası kurdaki değişimlere döviz alım satımı yaparak müdahale ediyorsa bu rejime müdahaleli dalgalı kur rejimi (dirty float) denir. Bazen de dalgalanmaya müdahale için bir bant aralığı seçilir. Bant içinde dalgalanma rejimi (crawling bands, pegged with horizontal bands): Döviz kurunun belirli bir bant aralığında dalgalanmasına bu bandın altına veya üstüne taşması halinde Merkez Bankası’nın müdahale etmesi biçiminde uygulanan rejime verilen addır. Bu uygulama bant aralığı içinde dalgalı, bant aralığı dışında müdahaleli dalgalanma biçimini alır.
Türkiye 1980’li yıllara gelene kadar sabit döviz kuru rejimi uygulamıştır. Bu rejim, TL’nin değerinin Merkez Bankası’nca belirlenmesi ve o değerde sabit tutulması yoluyla uygulanmıştır. TL’nin değerinde ortaya çıkan ve çoğunlukla değer kaybı biçiminde olan değişiklikler genellikle bir defada ve devalüasyon biçimindeki müdahalelerle düzeltilmiş ve bu kez yeni parite sabit kur olarak belirlenmiştir. Türkiye 1980’lerde döviz kurlarının piyasada belirlendiği ancak Merkez Bankası’nın sürekli müdahaleleriyle yön verdiği müdahaleli dalgalı döviz kuru rejimine geçmiştir. Bu rejim 2000’lere kadar sürmüştür. Kur rejimindeki üçüncü değişiklik 2000’lerde yapılmış ve 2001 krizi öncesinde Türkiye bant içinde dalgalanma rejimi uygulamıştır. Bu rejim uzun süreli olmamış 2001 kriziyle birlikte çökmüştür. Kriz sonrasında Türkiye dalgalı kur rejimine geçtiğini duyurmuş ve uygulamada müdahaleli dalgalı kur rejimi uygulamaya başlamıştır.
Türkiye’nin bugün uyguladığı kur rejimi dalgalı müdahaleli kur rejimidir. Merkez Bankası kurlarda ortaya çıkan aşırı oynaklık hallerinde ihale yoluyla ya da önceden ilan edilmemiş alım satım uygulamalarıyla kurlara müdahale ederek istediği sınırlara çekmeye çalışmaktadır. Bu istenilen sınırların ne olduğu önceden açıklanmamıştır. O nedenle piyasa (1 USD + 1 Euro / 2) formülüyle oluşan sepet kur formülüne bakarak müdahalenin zamanlaması konusunda tahminde bulunmaktadır. Piyasada oluşan genel kanı TCMB’nin bu sıralarda bu sepetin 2 ile 2,10 arasında bulunmasından rahatsız olmadığı 2’nin altına ya da 2,10’un üstüne çıkılması ve o noktalarda bir süre kalınması halinde müdahale edeceği düşüncesidir.
FBI – National Cyber Security Awareness Month
National Cyber Security Awareness Month 2012:
Are You the Weakest Link?
October is National Cyber Security Awareness Month—for the ninth straight year. So what’s new?
Well, since last October, the threat has continued to grow even more complex and sophisticated. Just 12 days ago, in fact, FBI Director Robert Mueller said that “cyber security may well become our highest priority in the years to come.”
For its part, the FBI is strengthening its cyber operations to sharpen its focus on the greatest cyber threats to national security: computer intrusions and network attacks. We are enhancing the technological capabilities of all investigative personnel and hiring additional computer scientists to provide expert technical support to critical investigations. We are creating two distinct task forces in each field office: Cyber Task Forces, focused on intrusions and network attacks that will draw on our existing cyber squads; and Child Exploitation Task Forces, focused on crimes against children. We are also increasing the size and scope of the National Cyber Investigative Joint Task Force—the FBI-led multi-agency focal point for coordinating and sharing cyber threat information to stop current and future attacks.
The FBI also runs several other cyber-related programs, including the Innocent Images National Initiative—which combats online child predators—and the Internet Crime Complaint Center—a partnership between the Bureau and the National White Collar Crime Center that serves as a clearinghouse for triaging cyber complaints and provides an easy-to-use online tool for reporting these complaints.
Because of the interconnectedness of online systems, every American who uses digital technologies at home or in the office can—and must—play a part in cyber security. For example, if you open a virus-laden e-mail attachment at work, you could infect your entire company’s computer network. Don’t be the weakest link: get educated on cyber safety.
Here are a few basic steps you can take to be more secure:
- Set strong passwords, and don’t share them with anyone.
- Keep a clean machine—your operating system, browser, and other critical software are optimized by installing regular updates.
- Maintain an open dialogue with your family, friends, and community about Internet safety.
- Limit the amount of personal information you post online, and use privacy settings to avoid sharing information widely.
- Be cautious about what you receive or read online—if it sounds too good to be true, it probably is.
Visit the links below for more tips on protecting your computers and other electronic devices, information on cyber threats, and details on how to report cyber crimes or scams:
– Report Cyber Crime
– How to Protect Your Computer
– Emerging E-Scams | Internet Fraud
– Keep Safe on Social Networking Sites
For more information:
– FBI Cyber Crime Webpage
– Department of Homeland Security Stop.Think.Connect. Campaign
– Department of Homeland Security’s National Cyber Security Awareness Month Website
– StaySafeOnline Website
EMNİYET MÜDÜRÜ: ‘TERÖRİSTE AĞLAMAYAN İNSAN DEĞİLDİR’
Diyarbakır’ın yeni Emniyet Müdürü’nden bölünme çabasına destek açıklamalar
1991 ile 1996 yılları arasında görev yaptığı Diyarbakır’a Emniyet Müdürü olarak atanan Recep Güven, “Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz demiştim. Ama eline silah alıp çoluk çocuk demeden insan katleden canavarlaşmış bir teröristi de enterne edemiyorsanız devlet değilsiniz. Ben bu iki cümle arasında gidip geliyorum” dedi.
Son kararname ile Siirt’ten Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne atanan Recep Güven, bugün gazetecilerle kahvaltıda bir araya gelerek tanıştı. Diyarbakır Polisevi’ndeki toplantıya yardımcılarıyla birlikte katılan Güven, 1991-96 yılları arasında Diyarbakır’da görev yaparken can güvenliği sorunu nedeniyle saat 16.00’dan sonra sokakların boşaldığını hatırlatarak şöyle dedi:
"Kimimiz susarak, kimimiz uygulayarak, kimimiz kaçarak, kimimiz vurarak bu sorunu karşılıklı büyüttük elbirliğiyle. Kendi insanımızla aramızda kocaman sorunlar çıkardık. Şimdi toparlanma ve normalleşmeye çalışıyoruz. Yükümüzün çok büyük olduğunu, sadece polisle çözülmeyecek bir sorun olduğunu da biliyorum. Güvenlikçi yaklaşımlarla bu işin çözülmeyeceğini en iyi bilenlerden biriyim. 20 yıl istihbaratta görev yaptım. Hasan Cemal’in ’Barışa emanet olun’ kitabını okuduktan sonra arkasında fotoğraflar bölümüne şerh düşmüştüm. ’Haklısın, ama biz çok küçüktük. Biz o zamanki sistemin hem mağduru, hem mahkumu, hem mecburu olmuştuk. İnşallah bundan sonrası elbirliğiyle bu hale getirdiğimiz sıkıntılardan, el birliğiyle çıkmaya çalışırız."
Emniyet Müdürü Recep Güven, Bahçeşehir Üniversitesi’nde 2005 yılında katıldığı bir konferansta, "Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz" dediğini, eline silah alan, çoluk- çocuk demeden insan katleden canavarlaşmış bir teröristi de etkisiz hale getirilmesi gerektiğini, aksi halde yönetime devlet denilemeyeceğini kaydederek, şöyle devam etti:
"Ben bu iki duygu arasında gidip geliyorum. Benim yitik evladım dağa çıkmış. Keşke ulaşabilseydim, ona normal bir hayat sunabilseydim, onun terörize olmasına mani olabilseydim diye ağlarım. Ağlarım yani. Her teröriste de içim ezilir. Diyarbakır’ın kaderi gözyaşı ve kan olmamalıydı. Bu coğrafya, o kadar güzel insan yetiştirmiş. Fakat şimdi canavarlar üretiyoruz. Denetimsizlik, kontrolsüzlük, insana ulaşamadığımızdan, insan odaklı hizmet veremediğimizden. Başka birşey değil. Bunda hepimizin payı var"
Emniyet Müdürü Recep Güven, devletin hizmet için var olduğunu belirterek şöyle konuştu: "Önce vatan değil, önce insan. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın"
Emniyet Müdür Güven, örnek olması için Kürtçe kurslarına gidip, Kürtçe’yi de öğrenceğini ekledi.
KAYNAK: DHA
RİFAT SERDAROĞLU : BİJİ ERDOĞAN /// CC : @rifatserdaroglu
*Dünyadaki demokratik ülkelerin hiçbiri, elindeki silahları bırakmayan, can almayı durdurmayan terör örgütü ile “MÜZAKERE” yapmaz.
Yaparsa “Devlet” olma vasfını kaybedeceğini çok iyi bilir…
*Binlerce yıllık Türk Tarihini inceleyin. İster savaş yoluyla, ister yaptığı antlaşmalar yoluyla vatan topraklarından bir parça olsun kaybeden Sadrazam’ın kellesi alınmıştır, ama o gün, ama daha sonra. Bunun bir tek istisnası yoktur.
Bu iki konu tarihi gerçeklerdir…
AKP ve Erdoğan, 300 yıldan fazla bir zamandır başımızın belası olan dış destekli Kürtçülük-Bölücülük olayına 2002 yılından itibaren “Şaşı” bir bakış açısı getirmiş, sonucu Türkiye’nin değil, Amerika ve İsrail’in lehine olacak politikaları uygulamaya koymuştur.
10 yıl boyunca Eşbaşkan Erdoğan’a Türkiye’yi bölünmeye götürecek politikalar, adım-adım, dilim-dilim uygulattırılmış, sonunda Erdoğan “istemeden de olsa” bu yanlışlara sahip çıkar hale gelmiştir.Bundan böyle Erdoğan’ın yanlıştan dönme, Milli politikalar uygulama imkanı kalmamıştır.
Artık Erdoğan’ın Avrupa Birliğini, kendisini ve partisini Türkiye’de ve dünyada legalize edebilmek için kullandığını tüm Avrupa biliyor.
Hele kongrede Erdoğan’ın, sağında Barzani, solunda Hamas Lideri Halid Meşal, arkasında Müslüman Kardeşler örgütünün eski Lideri Nursi olduğu halde verdiği fotoğraf, kafalardaki “Çağdaş Türkiye” imajına büyük darbe vurmuştur.
Bu dörtlünün yanına bir de El-Kaide ikinci adamı(Erdoğan’ın dizinin dibinde oturduğu kişi) Gülbettin Hikmetyar’ın resmini koyarsanız, ne demek istediğim net olarak anlaşılır.
Erdoğan, Salı günkü grup konuşmasında muhalefet partilerine çağrıda bulunarak, onları da “Kürtçülük-Bölücülük” kuyusuna çekmek istemektedir.
Bu güne kadar her sıkıştığında AKP’ye “Baston” olmuş CHP ve MHP liderlerinin bu “zehirli şerbeti” içip içmeyeceklerini beraberce göreceğiz…
CHP ve MHP Genel Başkanlarına, Ziya Paşa’nın “Endülüs Tarihi” adlı eserini okumalarını öneririm;
Gemileri yakarak ardına bakmayan yiğitlerin kurduğu bir devlet, gözleri yaşlarla dolu olarak terk ettiği Gırnata’ya(Granada) bakarken annesinden;
“Erkekler gibi savaşmadın, şimdi sana kadınlar gibi ağlamak yakışır” sözlerini işiten yöneticilerin elinde yok olmuştur.
Bu iki Genel Başkan Türk Tarihini iyi inceleyip, kararlarını vermelidirler…
Ya Türk Milletinin yanında olacaklardır, ya da Amerika-İsrail’in kurguladığı “Kürtçülük-Bölücülük” kuyusunda bulunan Erdoğan-Barzani Meşal-Nursi-Hikmetyar’ın yanlarına gideceklerdir.
Son olarak kendilerine şunu söylemek isterim;
Türk Milleti yavaş-yavaş gerçekleri görmeye başlamıştır. Yandaş- Damat-Cemaat-Kürtçü medyanın yaptıkları “karartma-saptırma” yırtılmaya başlamıştır.
Eğer, bu günkü gibi Milli olmayan-silik-kişiliksiz- politikalarına devam ederlerse, Türk Milletinin sesi olacak bir parti kurulur ve bu iki kişi koltukları ile baş başa kalırlar…
Ya “Ne Mutlu Türküm Diyene” diyecekler, ya “Biji Erdoğan” , tercih onların…
Sağlık ve başarı dileklerimle 03 Ekim 2012
RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.