Sonbaharın kendini geç de olsa gösterdiği anlardayız.
Yaprakların sararıp kaldırımlara savrulduğu ve nostaljik duygularla yoğrulduğumuz aylara geldik.
Bir yılın sonu daha yaklaştı.
Genelde bu aylar üretken sanatçıların hasat zamanıdır, aynı üretken çiftçiler gibi.
Bir yıllık çalışmanın ürünlerini toplama zamanıdır. Keşke bu sayfada memleketteki sanatçıların ürettiklerini yorumlayabilecek bir sosyolojik hayatımız olsa. Şiir konuşsak, vizyona giren son filmleri tartışsak.. son albümlerdeki tınıların kalitesinden söz etsek. Ne mümkün!
Çığırından çıkmış bir ülkede neleri konuştuğumuz malum.
Memlekette kan ağlayan ve sosyolojik algılarımızı alt-üst eden başlıca konu hukuk oldu. Dilerseniz size bir iki davadan giriş gâh yapayım…
Sanıklar: J.Kurmay Albay Vecihi Eyigün, J.Binbaşı Hakan Başaklıgil, J.Ütğm Muhlis Çolak, J.Bçvş Kabil Tanyeri ve jandarma özel harekat B timinde görevli uzman erbaşlar İsmail Taşdemir, Hasan Kaya , Ünal Demirbaş, Hasan Emir, Mustafa Küpeli, Abdülkadir Karaca, Abdülmütalip Ateş, Mustafa Perpil, Mehmet Kocabuğa, Hamza Çelik, Hüseyin Güzel, Mevlüt Mete, Özgenç Soylu… Tam On yedi devlet güvenlik gücü personeli..
İsnat Edilen Suç: Kasten Adam Öldürmek..
Deliller: Adı gizli tutulan “gizli tanık ifade tutanağı”
Olay: 7 Ekim 2009 tarihinde Van ili Buğulukaynak mezrası kırsalında güvenlik güçlerinin “dur” ihtirına uymayıp kaçan, kaçarken de silahla karşılık veren üç kişinin eylemlerinin meni ve ele geçirilmesi için başka bir yöntemin kalmamasına dayalı silah kullanmak yolu ölü ele geçirilmeleri.. Bu olay sonu operasyona katılan personele takdirname ve üstün harekat şerit rozetleri verilerek ödüllendirilir.
Ancak 2012 yılında Van Özel Yetkili Savcısı‘na adı açıklanmayan biri ihbar mektubu yazar. İddianame ise bu mektuba dayandırılarak yazılır. Ve personeller Van Özel Yetkili Savcılığına bilgileri alınmak üzere çağrılır. Hepsi de çağrıya icap eder. Ancak olayda görevli 2 personel davete icap edemez. Zira onlar şehit olmuşlardır.
On yedi personelde iddianamede kast edilen suçu ret eder. Ancak bunlar savcıya göre makbul değildir. Ardından nöbetçi mahkemeye “kasten adam öldürmek” suçu ile tutuklanmaları talebi ile sevk eder. Şüpheli/sanıkların İfadeleri birbirleri ile çelişmemektedir. Olay Yeri Tespit Tutanağı delil olarak verilir mahkemeye.. ve CMK’ya göre avukatları isnat edilen suçlamadan aklanmak için gizli tanık ile çapraz sorgu isterler. Bu istek CMK hükümlerine göre yerindedir. Ancak mahkeme bu isteği geri çevirir.
Savcı iddianamesine göre teröristler ve onları saklayan şahıs teslim oldukları halde görevli askerler onları infaz etmiştir. Bundan hareketle kasten adam öldürmek suçu işledikleri savındadır. Adam yerine konan ise askere gözünü kırpmadan namlu doğrultan eli kanlı terör örgütü üyeleri ve onların destekçileri..
Sonuç olarak on yedi personelin ifadeleri, olay yeri tespit tutanağı, adli tıp raporları ve çapraz sorgu talebi ret edilerek mahkeme tutuklanmalarına karar verir. Ne garip ülkeyiz değil mi? Ben şimdi birkaç askere gıcık olsam. Hani en bayağı tabir ile “gıcık” olsam.. git bilmem ne savcısına üfür. Şu şunu yaptı bu bunu yaptı diyeyim. Sonra onlar çağrılsın. Ardından masumiyetlerini belgelemek adına çapraz sorgu talepleri de anlamsızca ve hukuki gerekçe gösterilmeksizin yerine getirilmesin.. sonrada tutuklansınlar. Ne güzel ülke olduk!!!..
Sonrada sadrazam çıksın tvlere “terörle mücadelede azmimiz devam“ etsin desin.. Pardon… Hangi azim, anlayamadık?
Terörle mücadele ederken kimlere yetki vereceksiniz peki? Tutuklanan askerler olsa gerek.. Reva gördüğünüz hukuki muamele ortada sayın sadrazam. Sakın bende suç demeyiniz. Zira bu savcılara o makamları ve yetkileri kurduğunuz yeni HSYK verdi. Doğrudan sorumlusunuz.
İkinci dava örneği…
Sanık: Malatya İnönü Üniversitesi eski rektörü Prof.Dr. Fatih Hilmioğlu.
İsnat Edilen Suç: Hükümeti devirmek için silahlı terör örgütü yöneticisi olma. (SÖZDE) Ümraniye davası)
Deliller: Malatya ordu komutanı ile bir akşam yemeği buluşması. Cumhuriyet mitinglerine katılım. Yine gizli ve efsun tanık ifadeleri..
Diyarbakır ve Bingöl illerinde çalıştığım yıllarda memlekete döndüğümüz yıllık izinlerde o uzun yolda bana en kıvanç veren yerlerden biride Malatya’daki İnönü üniversitesi nizamiye kapısı idi.
Orada koskocaman ışıklı bir yazı duruyordu. “TÜRKİYE ATATÜRK’TÜR. ATATÜRK TÜRKİYE’DİR”…
Eşim de ben de bu yazıyı gördükçe yüreklerimize huzur doluyordu.
Sonra öğrendik ki o yazıyı zamanın rektörü Gastreontoloji Cerrahı prof.dr Fatih Hilmioğlu yazdırmış. Tabi çok sonra öğrendik, Fatih hoca tutuklandıktan sonra.
Peki kimdir Fatih Hoca?
Fatih Hoca 1978 yılında Ankara’da dev-sol terör örgütü tarafından davadan (dava malum.. Cumhuriyeti Marksist bir ideolojiye dönüştürme davası) döneklik etti bahanesi ile Kahramanmaraş CHP milletvekili iken “ATATÜRK’ün partisinde bu Marksistlerin ne işi var“ deyip daha iyi çalışacağını düşündüğü MHP’ye geçerek oradan senatör seçilen ve bir suikast ile katledilen Hilmi Soydan’ın oğludur…
Fatih Hoca tıp fakültesini bitirdikten sonra göreve başladığı ilk yıllarda babasına olan sevgisinden dolayı soyadını Soydan’dan Hilmioğlu’na çevirir.
Bir ömrü ATATÜRK sevdası ile yaşayan bir hekimdir. Plantasyon karaciğer naklini dünyada uygulayan ilk hekimlerdendir. Onun ilk cerrahi müdahaleleri bugün tüm dünyada tıp fakültelerinde ders olarak okutulur. Terzi kendi söküğünü dikemezmiş ya.. onun misali Fatih hocamızda mesleğinden ötürü karaciğerine hastalarından virüs geçer. Kendisi siroz hastasıdır.
Fatih Hoca görev yaptığı yıllarda başında bulunduğu üniversitenin kampüsünde rahat rahat fink atmak isteyen Fettullah Gülen hareketine engel olmak istemesi bu konudaki çabaları ve rektörlük kararnameleri yüzünden düşman sahibi olmuştur.
Malatya kentinin belediye başkanı, iktidar partisi vekilleri ve bunların yardakçı gazeteleri ve çalışanları Fatih Hoca hakkında kara propaganda başlatmışlardır.
Fatih hoca bu kara propaganda ile uğraşırken Malatya İnönü üniversitesi ise gerçek bir eğitim öğretim yuvası olmaktadır.
Derslikleri, kütüphanesi, yeni açılan fakülteleri, konservatuvarı ile gömlek değiştirmektedir. Kampüs içindeki sosyal hayatta siyasi grupların baskısından uzak gerçek bir akademik hayatın gerektirdiği şartlar içindedir. Yolları, kaldırımları ve kolaylık tesisleri ile doğuda en iyi üniversitedir. Ankara’dan İstanbul’dan ve başka şehirlerden hatta sınır ülkelerinden hastalar üniversitenin tıp fakültesi hastanesine şifa bulmak adına gelmektedir. Malatya şehri sadece akademik yaşantısı ile cazip bir kent olmuştur.
Ve bir gün…
Bilmem kaçıncı dalgada gözaltına alınan onlarca isim arasında hekim olan Prof.Dr. Fatih Hilmioğlu’nun da olduğunu gördük…
Nedeni ise darbe yapacakken yapmaması imiş…
Bir rektör hangi ülke de darbe yapmış acaba bileniniz var mı?
Ben bilmiyorum.
Acaba diyorum Fatih Hoca ziraat fakültesi öğrencilerine “siz meclisi basın”, “hukuk fakültesi öğrencilerim.. siz de basılan meclisteki vekilleri ve hükümet üyelerini gözaltına alın..” , “siz iletişim fakültesi öğrencileri sizde TRT’yi ele geçirin. Dekanım mümkünde darbe sekteryalığına sizi atıyorum. Çık TRT’ye şöyle okkalı bir el koyduk de” , “iktisat ve işletme fakültesi öğrencilerim.. sizler de merkez bankası ve diğer bankalara el koyun.. dekanım sen de maliyeden sorumlu adamımsın ona göre” “eğitim, fen edebiyat, iki yıllık yüksekokul öğrencilerim.. sizler de burada yani Malatya’da ihtiyat olarak bekleyin mi?” dedi.
Akıl, izan ve vicdan bitti… Fatih Hoca ölümcül hastalığı sebebiyle tutukluğunun ilk yıllarında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mahkum koğuşunda tutuluyordu.
Sonra HSYK değişikliği ile tüm adli makamların dönüştürüldüğü zamanlarda yeni kurulan bir adlı tıp komisyonu tarafından şu karar ile cezaevine gönderildi. “tutuklunun hayati tehlikesi vardır. Ancak cezaevinde kalması için engel değildir”
Biri bana bunu izah etsin…
Ne demek bu?
Bendeki algı şu.. “sizden nefret ediyoruz. Sizin ölümcül hastalığınız bizi ilgilendirmiyor. Biri bize intikam dedi biz de onların kuluyuz. Bu kararı aldık"
Ben başka izah göremiyorum.
Uzun bir Pazar yazısı oldu. Sıktıysam kusura bakmayınız.
Ancak değerli bilimadamı Fatih Hilmioğlu’nun oğlu Emir Hilmioğlu geçen hafta bir trafik kazasında yaşamını yitirdi.
Ailenin acısını paylaşıyoruz. "Dayan Fatih hocam.. Yıkılma. Dik dur. Yıkıldığın an seni ve bizleri yıkmak isteyenlerin zafere ulaştıkları andır"
Bu çağrı cezaevlerine son 10 yıldır tıkanan tüm ATATÜRKÇÜ asker, bilimadamı, gazeteci, düşünür, memur ve herkes içindir…
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.